Ey nefsim!
Gün gelecek düşeceksin toprağın bağrına. En sevdiklerin verecek seni toprağa; üzgün ve gözyaşlarıyla. Derin düşünceli olacaklar, ölüm ansızın seni onlardan koparınca. Herkes gidecek, en sevdiklerin kalacak biraz mezar başında. Tüm bunları düşününce; “Dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır” hakikati yankılanır kulaklarımda. Evet, onlar da gidecek ve sen kalacaksın toprağın altında. İşte teksin şimdi, amellerinle baş başa.
Senden sonra hayat devam edecek elbet. Bir iki saat geçmeden yemekler yapılıp yenilecek. Herkes kendi derdine düşecek. “Yemek güzel olmuş mu, şu doydu mu, bu doydu mu?” Sonra; “çay ikram edin gelenlere” denilecek, çaylar da içilecek. Fakat sen olmayacaksın artık. Bu anlattıklarım, sen toprağa gömüldükten sadece birkaç saat sonrası. Gerisini sen düşün ey nefsim! Kendine gel. Bırak şu günahları, açıkken hâlâ tövbe kapısı.
Sen olmayacaksın artık. Gelenler olacak tâziyene; belki kalabalık olacak. Ahiret az, dünya daha çok konuşulacak. On dakika ahiret ve ölüm hakikati sohbeti, sonra bir iki saat dünya kelamı ve meşgalesi. Arada duyulur; “Merhumun ruhuna el Fatiha” sesi. Sonra üç beş kişi kendi aralarında fısıldaşmaya başlar; “Şu ev kaç paraydı, şu araba ne kadardı? Yine zam gelmiş. İyi ki zamanında aldım şu evi ve arabayı. Şu arabayı satsam şu kadar kâr ederim. Sonra şu arabayı alır daha da kâr ederim. Neyse sonra konuşalım, hoca vaaza başladı. En iyisi biz dışarı çıkalım, birer sigara molası.” diye konuşmalara şahit olunur taziye arası. İşte kârlar dünyası; unutuyor çoğumuz, asıl kârın ahiret kazancı olması.
İşte hayat. Bir gün öleceksin. Artık seni düşünen olmayacak. Var mıydın, yok muydun? Bir iki gün sürmez unutulacak. Ardından bir iki dua, birer Yasin bir de Fatiha okunacak. Üzüntüyle en yakınların birkaç gün bir iki lokma ile yetinecek. Onlar da alışacak zamanla. Alışmak zorundalar, alışmalılar, zaten alışacaklar ve bırakacaklar zamana. Hayat devam edecek, sen olmasan da.
Sevdiklerin eşin, oğlun, kızın, akrabaların, arkadaşların, bir iki gün üzüntü ve ağlamadan sonra alışıp unutacaklar seni. Gün gelecek hiç yaşamamış gibi olacaksın insanlar arasında. Gelip geçtin şu dünyadan nice insanlar gibi. Unutulacaksın! Ardından kalanlara kalmışsa bir emekli maaşın, o maaş harcanınca bile hatırlanmayacaksın yıllarca.
İşte dünya ey nefsim! Gör, bak! Kör bakma! Görüp kalbiyle bakanlar ibret aldı. Kör bakanlar nefsin istek ve arzularına kandı.
Gün gelecek mezarın bile unutulacak. Kimsesiz bir mezar olacaksın belki bir yol kenarında. Ziyaret bile edilmeyeceksin kim bilir belki bayramlarda. Artık ismin bile hatırlanmayacak. Şimdi ağla bu gün batımında.
Sana söylerim ey nefsim! Allah’ı razı etmeye çalış yaşarken. Allah ile olmaya çalış. Allah de ey kalbim! Tüm kalbinle; Allah de. Sana bir O sahip çıkacak ve unutmayacak. Bir olan O, sana merhamet, rahmet ve şefkat kollarını açacak.
Unutma ey nefsim! Senden geriye ne kalacaksa işte osun sen. Bir tebessümün, bir güzel cümlen, bir güzel amelin kalacak senden geriye.
Ey nefsim! Sana kalmayacak bir dünya için kalıcı olacak dünyanı feda etme ne olur! Allah için çalış, Allah için yaşa, Allah için ver. Allah’ın rızasına talip ol. “O razı olsa tüm dünya küsse ehemmiyeti yok” de. Sadece Allah’ı razı etmeye çalış.
İşte hakikat bu;
Gün batımına bakıyorum şimdi. Bir gün batımında yazıldı. Gün batımının anlattığı hakikatlerdir bunlar. Ölümü unutmamaktır belki de. Gün bitiminin dile gelmesi, gün sonunun konuşmasıdır benimle. Oturup konuştum onunla hakikatin dili ile. Ve gün de battı, kaldım yine ben kendimle.
Gün batımına benzetirim hayatı; renkleri güzel olur gökyüzünün. Kısa olur o anlar. Sonrası her şeyin üstünü örter karanlık. Fakat aydınlık var karanlığın sonunda. Allah’ın razı olduğu kullar için ebediyete aydınlık olur toprağın karanlık bağrı. Bir kapı olur Allah’ın razı olduğu kullarına.
Sonra şu ayetler yetişir imdadıma: “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına sen de katıl. Cennetime gir!” (Fecr Suresi, 27-30. ayetler)
Ey Rabbim! Bizleri imanın huzuruna kavuşan has kullarından eyle. Bizi “Cennetime gir” dediğin kullarından eyle. Bizi bu dünya çöllerinde mahvettirme. Ey Rabbim! Bizi bize bırakma. Biz çok günahkârız. Bizi affet. Sen affetmeyi seversin.
Ey nefsim! Günahlar altındasın, bulamazsın huzur.
İsterim ki hep, ‘Rabbim, yine ben geldim’ diyeyim;
Geceleri huzurunda teheccüdle gözyaşı dökeyim.
Kim bilir, belki adımız sâlihlerle okunur.
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül