Sevgili öğrenciler; bir eğitim ve öğretim döneminin daha sonuna geldik. Özellikle psikolojik olarak yoruldunuz. Okula bir geldiniz bir gelemediniz, arkadaşlarınızı göremediniz öğretmenlerinizle hasbihal edemediniz. Öyle veya böyle bu eğitim öğretim dönemini de bitirdiniz. İnşallah önümüzdeki sezonda daha düzenli bir okul hayatıyla süreci tamamlarsınız.
Sevgili 12. sınıflar; YKS sınavı ile bir anlamda yeni rotanızı belirleyeceksiniz. İnşallah bu sınavdan beklentilerinize göre çıkar ve hayalinizdeki üniversiteye yerleşirsiniz. Durum vaziyet istediğiniz minvalde gitmediği taktirde ümitsizliğe, yılgınlığa düşmeden önünüzdeki seçenekleri değerlendirmeye alacak ve tekrardan yola koyulacaksınız.
Unutmayınız ki hayat size her zaman istediklerinizi sizin istediğiniz şekilde vermez. Yerine göre mücadele ister, yerine göre sabır ister. Ama bazen nihayetinde tüm çabalarınıza rağmen, tüm maddi ve manevi dualarınıza rağmen sizden kanaat ister. Biz çalışarak, gayret göstererek, dua ederek Allah’tan devamlı bir şeyler istiyoruz ama Allah (cc) bizim hevesimize göre değil de hikmetine göre bize bir şeyler nasip ediyor. O zaman bize düşen şey; vazifelerimizi yapıp, derslerimize çalışıp sonuçlarını beklemek ve en nihayetinde kanaat etmektir. Bu şekilde mutluluğa erebiliriz.
Genç kardeşim, bazı önemli konuları böyle bir yazı ile sizlerle paylaşmak istedim. İstifadeli olmasını ümit ediyorum. Bu paylaşımımda; bizi tembelliğe düşüren, idealsizleştiren, hayatın hakkını vermeden hedefsiz bir şekilde yaşamamıza neden olan bazı maddeleri açmaya çalışacağım.
Değerli genç kardeşlerim; hayat meydanına mücadele için atıldığımızda pes etmemize vesile olacak ilk düşmanımız “ümitsizlik”tir. Bu bağlamda; “Zaten kazanamayacağım”, “benden adam olmaz”, “her şey için çok geç kaldım” gibi düşüncelerle ümitsizlik çukuruna düşen insan aslında neredeyse her şeyini kaybetmiştir. Edebiyat Nobel ödüllü yazar Albert Camus; “umutsuzluk; can çekişme, mezar ya da uçurumdur” der. Bu düşman, bizleri hedefimizden uzaklaştırır ve zamanımızı boş şeylerle heder ettirir. Telefon, televizyon, internet, sosyal medya vb ile her gün hepimize verilen 24 altın kıymetindeki zamanımız geri gelmemek üzere hayatımızdan çıkar. Bu düşmana karşı devamlı tetikte olmak ve ümitsizliğe düşmeden mücadeleye devam etmek gerekir. Bu bağlamda, başarılı şahsiyetlerin hayat mücadelelerini okumanızı tavsiye ederim. Keza yapılan araştırmalar, ümitli olmanın insan psikolojisi üzerinde pozitif etkisinin varlığını göstermektedir.
…
Bizi bu hayat mücadelesinde pes ettirecek ikinci düşman, “başkasına üstünlük düşüncesi”dir. Ailelerin de sık sık bu yanılgıya düştüğünü ve çocuklarını başka çocuklarla kıyasladığını görmekteyiz.
“Madem şunun kadar başarılı olamıyorum o zaman bırakırım”,“Çalışıyorum çalışıyorum başarılı olamıyorum”, “ben çok çalışıyorum ama şu arkadaşım benim kadar çalışmadığı halde daha başarılı” vb düşünce ve söylemler de bizi hedefimizden uzaklaştırır.
Herkes bu hayatta kendisiyle yarışmalı. Herkesin aile durumu farklı, yaşadığı çevre farklı, duygu ve düşünceleri farklı. Her birimiz tamamen özeliz. Kendi kapasitemizi en iyi şekilde değerlendirebilmek olmalıdır amacımız. Çalışalım, gece gündüz çalışalım, yılmadan usanmadan çalışalım ama başkasıyla kıyaslamadan, özel olduğumuzu bilerek, bize verilen kabiliyetler ışığında çalışalım.
Eğer kendimiz olabilirsek mutlu oluruz. Başkasına göre kendi duruşumuzu belirlersek belki bazen istediğimiz başarıya ulaşırız ama mutlu olamayız. Ki, çoğu zaman o başarıya da ulaşamadan pes edildiğini görüyoruz. Fakat kendi zincirlerimizi kırmak için mücadele ettiğimizde, öyle inanıyorum ki ortaya çıkacak olan tablo gerçekten muhteşem olacaktır.
Tavşan çok iyi koşabilir ama ağaca tırmanmakta o kadar iyi değildir. Bir sincap görüp onun gibi ağaca çıkamadığına üzülürse kendine haksızlık eder. Veya sincap da kuşlara bakıp ben neden uçamıyorum diyemez. Hayatını sürdürmek ve bir şeyler üretebilmek için herkese verilen nimetler farklıdır. Bize düşen şey kendimizi tanımak ve ona göre mücadele etmektir.
…
Üçüncü düşmanımız; “acelecilik”tir. Hemen kazanmak, kısa yoldan köşeyi dönmek şimdiki insanların en büyük zaafları arasında yer almaktadır. Oysa her şeyin bir zamanı vardır. Her şey bir emek ister. Çabuk elde edilen şeylerin kıymeti az olur ve çabuk elden çıkar. Zor elde edilen şeyler zorluğu nisbetinde insana haz verir. Bunu çevremizde rahatlıkla görebiliriz. En basitinden piyangodan büyük ikramiyeyi kazanan insanların hayatlarını araştırsanız bunu anlarsınız.
Güzel bir söz, “Bilginin efendisi olmak için çalışmanın kölesi olmak lazım” diyor. Bu sözü bir çok şeye uyarlayabiliriz. Her şeyin başı çalışmak, uğraşmak, emek vermektir. Necm suresinde, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” buyuruluyor.
Minarenin tepesine çıkmak isteyen kişi aradaki basamakları atlar da bir an önce çıkmaya çalışır ve dikkatsizce hareket ederse düşecek ve hedefine ulaşamayacaktır. Teenni ile dikkat ile sakin olarak çıkan şahıs ise er ya da geç hedefine ulaşacaktır. Goethe “Acele etme, ama tembellik de etme” der.
Çin’de yetişen bambu ağacının tohumu toprağa atıldıktan ilk 5 yıl boyunca hiç büyümez. Fakat 5 yıl boyunca sulanır. 5 yıl sonra filizlenmeye başlar ve bundan sonra sadece 6 ayda 27 metre boya ulaşır. Siz de bütün yaptıklarınızı bu bambu ağacının sulaması gibi düşünün. Eğer gerçekten üzerinize düşeni yaptıysanız, vakti geldiğinde mutlaka yeşerecektir. Acelecilik çukuruna düşmeyin. Sabredin. Hz. Mevlana şöyle der: “Kapı açılır sen yeter ki vurmayı bil. Ne zaman? Bilmem. Yeter ki o kapıda durmayı bil.”
…
Dördüncü düşmanımız; “sadece kendimizi düşünmemiz, kendi menfaatimiz ve çıkarlarımız için hareket etme eğilimimizdir.” Bu şekilde hareket edildiği taktirde himmetimiz, hamiyetimiz ve gayretimiz daracık bir alan içinde sıkışır kalır. Az bir başarı ve menfaat yavaşlamamıza neden olur. “Bu bana yeter, neme lazım” düşüncesiyle tembelliğe sürükleniriz. Oysa sadece kendimiz için değil de dinimiz, milletimiz, devletimiz için çalışmak, elimizi taşın altına koymak ve bu mukaddes değerleri yüceltmek zorunda olduğumuz inancıyla hareket etsek, bir dakikamızı bile boşa geçirmeden hep daha iyi olmaya doğru adımlar atarız. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuş: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”
…
Beşinci düşmanımız; “başkasının tembelliğini kendimize özür olarak görmektir.” “Kimse bir şey yapmıyor.” “Herkes benim gibi zaten.” “Yine de bizim sınıfta en çok çalışan benim” gibi düşüncelerle çalışma şevki kırılır. Tembellik üstümüze çöker. Yukarıdaki kısımlarda geçtiği gibi kendimizi başkalarına göre değerlendirirsek ya hırsımıza mağlup olup mutsuzluğa sürükleniriz ya da kendimizi tembelliğe atarız.
Biz başkalarına göre değil, kendimiz olduğumuz için değerliyiz. Ve kendi kapasitemizi sonuna kadar kullanmakla görevliyiz. Ve herkes kendisine verilen nimetlerden sorumludur. Sınavda soruları cevaplayamayan bir öğrenci, arkadaşlarının da aynı durumda olmasından bir teselli alsa da bu durum onun notunun düşük olması gerçeğini değiştirmez.
Sevgili gençler; bu maddelere kötü arkadaş çevresi ve irade eksikliği de eklenebilir. Çok uzun olmaması için o maddelere değinmedim. Faydalı olması temennisiyle. Sağlıkla kalın…
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül
- Ramazan Ayı ve Oruç Konulu Anket Çalışması / Nedim Barut / NG Araştırma
- Ehl-i Kitap’tan Din Öğrenilir mi? / Dr. Mehmet Sürmeli
- Kısa Kısa... / Mustafa Şimşek
- Kurtuluş, Doğru Sözlü ve Samimi Olmaktadır / Bir Hatıra / Mehmet Dikmen
- İnsanların Atası Hz. Adem’dir / Prof. Dr. Âdem Tatlı
- Vefat Eden Yakınımızın Ardından Neler Yapabiliriz? / Yusuf Yalçın
- Tesettür ile İlgili Ayet ve Hadisler / Yusuf Yalçın
- Kur’an-ı Kerim’in Yazılması, Toplanması ve Kitap Haline Getirilmesi Hakkında Detaylı Bilgi Verir misiniz? / Yusuf Yalçın
- Peygamberimiz Neden Çok Evlendi? / Yusuf Yalçın
- Sanal Kumar Bağımlılığı / Esra Obuz / Uzman Klinik Psikolog