TR EN

Dil Seçin

Ara

Kimyasal Dostluklar

Kimyasal Dostluklar

İnsan, ilk defa iş yapacağı kimselerle tanışmaya gittiğinde çekingen ve tedbirli davranır. Karşısındakinin hal ve hareketlerini takip eder, hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri belirler ve onun istemediği hareketleri yapmamaya çalışır. Bu dikkat, birileriyle ortak iş yapabilmek için şarttır. Bu tanışma sonucunda ortak paydalarda birleşilir ve çalışmalara başlanabilir. Yoksa ortaklıkların gerçekleşme ihtimali olmaz.

Acaba ortak hareket eden varlıklarda durum nasıldır?

Evet, atomlar ve moleküller aralarında hiç yabancılık çekmeden, sanki önceden birbirlerini tanıyorlar gibi canlı bedenlerinde ortak hareket ederek milyonlarca kimyasal reaksiyonda rol almaktadırlar.

Meselâ, karbondioksit zerreleri, her an milyonlarca bitkiye girip işlemekte ve milyonlarca ağaçta iş görmektedir. Bu moleküller için, iş yaptığı ağacın ne ağacı olduğu fark etmemekte; nardan incire, elmadan kayısıya kadar bütün ağaçlarda çalışmaktadırlar. Bu moleküller, girdiği ağaç ve otlarda sanki gayet iyi tanıyor gibi; zorluk çekmeden, her karşılaştığı yaprakta görev yapmakta, her bir otun hayat şartlarına uymakta, aynı ortamda bulunan su molekülleri ile dost olup çalışmakta ve güneş ışığı yardımı ile fotosentez olayında rol alıp, ağzımızı tadlandıran şekerlerin bize sunulmasında aracı olmaktadırlar.

Yine aynı dostluklar oksijen (O2) molekülünde de görülmektedir. Oksijen (O2) molekülü de; cansız ve şuursuz olduğu halde, sanki herbir canlı bedeniyle önceden anlaşmış gibi, bu organizmalara girip hiç yabancılık çekmeden akciğerde ve hücrelerde görevini icra etmekte ve besinlerin vücut ortamında yanmasını sağlamakta ve hayat enerjisi olan ATP moleküllerini de bizlere Allah’ın hediyesi olarak sunmaktadırlar.

Yine aynı tanışıklık havadaki azot (N2) ile bu azotu bağlayan azot fiksasyon bakterileri arasında görülmektedir. Havadaki bütün azot molekülleri, tanıdık bir eda ile azot fiksasyon bakterilerine girip, buradaki hayat şartlarında çalışmakta ve hiç dostluk kurulmaz denen ve inert olarak tanınan ve reaksiyona girmez diye bilinen azot molekülü yumuşamakta ve elektron alış verişi sonucu bitkilerin faydalanabileceği nitrat (NO3-) iyonlarına dönüşmektedirler.

Yine benzer bir dostluk nitrat (NO3-) iyonlarında görülmektedir. Bu nitrat iyonları da bütün bütün bitki gövdelerine girmekte, burada yer tutmakta, sıkı ilişkiler sonucunda bu bitkilerde amino asit ve vitaminler gibi hayvansal organizmalar için paha biçilmez ürünler vermektedirler.

Bu kimyasal dostlukların sayıları çoğaltılabilir. Karbondioksit moleküllerinin cansız ve şuursuz olduğu aşikâr göre; bütün bitkileri ve ağaçları kendi kendine tanıyıp, onlarla ilişkiler kurup ve bu ilişkiler sonucunda oluşan ürünlerin sahibi olduğu söylenemez. Öyle ise karbondioksit molekülleri, ilmi ve iradesi her şeyi kuşatan Allah’ın kanunu ve emriyle hareket ediyorlar. Aynen karbondioksit molekülü gibi; azot, oksijen molekülleri ve nitrat iyonları da kendi kendilerine değil, ancak bir bilenin emriyle işliyorlar.

İşte cansız, iradesiz ve akılsız varlıklar, Cenab-ı Hakk’ın emriyle, izniyle, kanunuyla ve kudretiyle hareket ederken, kendine akıllıyım diyen bir insanın, Cenab-ı Hakk’ı tanımaması ve O’na itaat etmemesiyle ne kadar akıldan uzak düştüğü daha iyi anlaşılıyor…

***

Bedüzzaman Hazretleri, Sözler adlı eserinde, zerrelerin hareketindeki hikmetleri şu şekilde anlatıyor: “Her zerrede (molekülde); hem hareketinde, hem sukunetinde (durmasında); iki güneş gibi iki nur-u tevhid (birlik delili) parlıyor. Çünkü; her bir zerre, eğer memur-u ilahi (Allah’ın memuru) olmazsa; ve O’nun izni ve tasarrufu ile hareket etmezse; ilim ve kudretiyle tahavvül etmezse; o vakit her bir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hadsiz bir kudreti, her şeyi görür bir gözü, her şeye bakar bir yüzü, her şeye geçer bir sözü bulunmak lazım gelir. Çünkü anasırın (elementlerin) her bir zerresi, her bir cism-i zihayatta (her bir canlıda) muntazaman işler ve işleyebilir. Eşyanın intizamatı (düzeni) ve kavanin-i  teşekkülatı (yaratılış kanunları) birbirine muhaliftir (birbirinden farklıdır). Onların nizamatı (düzeni) bilinmezse, işlenilmez; işlenilse de yanlışsız yapılmaz. Halbuki yanlışsız yapılıyor. Öyle ise; o hizmet eden zerreler, ya bir ilm-i muhit sahibinin izin ve emriyle, ilim ve iradesiyle işliyorlar; veyahut kendilerinde öyle bir muhit ilim ve kudret bulunmak lazım geliyor.

Demek  havanın zerreleri, her biri birer mektubat-ı samedaniye, birer antika-i sanat-ı Rabbaniye (Cenab-ı Hak’kın antika bir sanatı), birer mücize-i kudret, birer harika-i hikmet olan nebatat (bitkiler), eşcar (ağaçlar), ezhar (çiçekler) ve esmardaki (meyvelerdeki) hareket ve hidematları (çalışmaları); bir Sani-i Hakim-i Zülcelalin, bir Fatır-ı Kerim-i Zülcelal’in  emir ve iradesiyle hareket ettiğini ve toprağın zerreleri dahi her biri birer ayrı makine ve tezgah, birer ayrı matbaa, birer ayrı hazine, birer ayrı antika ve Sani-i Zülcelal’in esmasını ilan eden (Cenab-ı Hak’kın isimlerini ilan eden) birer ayrı ilanname ve kemalatını söyleyen birer ayrı kaside hükmünde olan o tohumcuklarının, o çekirdeklerin sünbüllerine, ağaçlarına menşe ve medar olmaları (kaynak ve vesile olmaları); Emr-i “Kün Feyekün”e malik, her şey emrine musahhar bir Sani-i Zülcelal’in emriyle, izniyle, iradesiyle, kuvvetiyle olması; iki kere iki dört eder gibi kat’idir (kesindir).”