TR EN

Dil Seçin

Ara

Bitkilerin Kimyasal Dili

Bazı bitkilerin birbiriyle iyi geçindikleri, bazılarının ise doğuştan kavgalı oldukları eskiden beri biliniyordu.

Milattan 300 yıl önce yaşamış olan filozof Democritus acı bakla ve baldıran otlarının ağaçları kuruttuğunu, Milattan sonra 1. yüzyılda yaşamış olan Plinius ise nohut, arpa ve çemen otu bitkilerinin mısır tarlalarını tahrip ettiğini yazmıştır.1

Milattan önceki yüzyıllardan beri bitkilerin birbirlerini etkiledikleri bilinmesine rağmen bu etkileşmenin kimyasal yolla olduğu ilk olarak ceviz üzerine ABD’de yapılan araştırmalardan anlaşılmıştır.

Amerika’da yaygın olan kara ceviz ağaçlarının altında ekilen domateslerin yağmurlardan sonra öldükleri ve elma ağaçlarının cevizden tarafta olan köklerinin ve dallarının kuruduğu görülmüştür. Oysa ceviz altında üçgül ve çayır otlarının çok iyi geliştikleri gözlenmiştir. Bunun üzerine 1925-1927 yıllarında yapılan deneylerde ceviz yapraklarından juglon adı verilen bir kimyasal maddenin salgılandığı ve toksik karakterli bu maddenin diğer bitkilere zarar verdiği onun için ceviz altında her bitkinin yaşayamadığı belirlenmiştir.2

Bizim yaptığımız araştırmalarda da ceviz yapraklarından elde edilen özütlerin uygulanması durumunda domates, tere ve karpuz başta olmak üzere birçok kültür bitkisinin zarar gördüğü fakat kavunun çok iyi geliştiği tespit edilmiştir.3 Yapılan araştırmalardan esasen hidrojuglon adı verilen ve toksik olmayan bir maddenin cevizin köklerinde sentezlendiği ve daha sonra yapraklara taşınarak buradan dışarı atıldığı ve az bir kısmının da köklerden direk toprağa atıldığı ve dışarı atılan bu maddenin havayla temasa geçmesiyle oksitlenerek toksik karakterli juglon’a dönüştüğü anlaşılmıştır.4

Bitkiler arasında kimyasal etkileşim olarak bilinen ve allelopati olarak adlandırılan bu olayla ilgili deneysel çalışmalar her geçen gün artarak sürmüş ve 1970’li yıllardan itibaren bu konuda kitaplar yazılmış ve allelopati günümüzde botaniğin bir dalı olmuştur.

Bitkilerden atılan ve allelokimyasal denilen bu maddelerin ne işe yaradıkları eskiden bilinmediğinden bunların bitkilerin fazla atıkları oldukları zannedilmişti. Bu gün ise bu maddelerin bitkilerin böceklere ve patojen mikroplara karşı kendilerini korumak için kullandıkları birer müdafaa silahı oldukları ve aynı zamanda komşu bitkileri de etkileyerek bitkiler arasındaki sosyal münasebetlerin düzenlenmesinde aracılık ettikleri bilinmektedir.

Bitkilerin birbirlerini etraflarında yaşayan böcekler ve mikropları kimyasal bir dil ile etkiledikleri, bazen kavga edip bazen de anlaştıkları artık bilinmekte ve bundan dersler çıkarılmaktadır. 1980’li yıllardan itibaren bitkilerde üretilen ve allelokimyasal denilen bu kimyasal silahların yabancı otlarla, böceklerle ve mikroplarla mücadelede ilaç olarak kullanılabilecekleri de fark edilmiştir.

Bu maddelerin bitkilerden ayrılarak veya kimyasal yapısını aydınlattıktan sonra aynısını laboratuarda sentezleyerek bu amaçla kullanma çalışmaları günümüzde hız kazanmıştır. Çünkü halen dünyada bu amaçla kullanılan kimyasal maddelerin hemen tamamı sentetik olup tabiatta bulunmayan ve enzimlerce tanınmayan maddeler olduklarından tabiatta parçalanmadan uzun yıllar kalmakta ve birikmektedirler. Bu durum Yüce Yaratanın tesis ettiği ekolojik dengeyi bozmakta ve çevreyi tahrip etmektedir. Halbuki bitkilerde sentezlenen allelokimyasallar tabiatta kolayca parçalandıklarından birikip de çevreyi kirletmezler.

Etrafımıza baktığımızda daima belli bitki türlerinin birlikte yaşayarak topluluklar oluşturduklarını görürüz. Bir bitki topluluğunu bir aile olarak kabul edersek, aile içindeki bireyler arasında etkileşmeler olduğu gibi aileler arasında da müspet veya menfi etkileşimler olacaktır. Buna rağmen insan elinin fazla değmediği dağ başlarına ve orman içlerine baktığımızda bu kimyasal dil sayesinde canlıların ne güzel bir ahenk içinde yaşadıklarını görürüz. İnsanoğlunun bulaşık eli değmediğinde İlahî iradenin koymuş olduğu fıtri mekanizmalar mükemmel bir şekilde işlemektedir. Bu düzeni bozmayacak bir şekilde tabiattan istifade etmenin zamanı gelmiş belki de geçmektedir. Bu hususta geç kalmanın ağır ceremesini bizler çekeceğimiz gibi gelecek nesillerin daha fazla çekeceğini de unutmayalım.

 

Kaynaklar:

1. Rizvi, S. J. H.; Rizvi, V. (1992). Allelopathy. Chapman and Hall Pub., London.

2. Scneiderman, F. J. (1927). The black walnut as a cause of the death of apple trees. Phytopathology, 17, 519-540.

3. Kocaçalışkan, İ.; Terzi, İ. (2001). Allelopathic effects of walnut leaf extracts and juglone on seed germination and seedling growth. Journal of Horticultural Science and Biotechnology, 76, 436-440.

4. Kocaçalışkan, İ. (2006). Allelopati (2. Baskı), Bizim Büro Basımevi, Ankara.