İlkokul beşinci sınıfta idik. Yatılı öğretmen okulu sınavlarına kayıt olmak için resim çektirmemiz gerekiyordu. Bir cumartesi günü 20 arkadaş yola koyulduk. Nahiyeye indik ve işimizi hallettik. Fakat dönüşte baktık ki, arabaya paramız yetmiyor; iki arkadaş kestirmeden yayla yolundan dönmeye karar verdik.
Epeyce yürüdük, fakat bir yere varamadık. Gittikçe yol iz kayboldu, kar diz boyunu aşmış vaziyette… Karları yara yara ilerlerken bir avcı rast geldi. “Nereye çocuklar?” dedi. Biz de durumu anlattık. Avcı, “Çocuklar siz yolu kaybetmişsiniz” dedi ve bizi aldı bir köyün yoluna getirip bıraktı, “Böyle ilerleyin” dedi. Biz de yürüyüp bir eve vardık. Bir dede ve nineye misafir olduk.
Fakat bize çok fazla hizmet ediyorlardı. Ayakkabılarımızı, elbiselerimizi kuruttular; karnımızı doyurdular. Biz bu ilgiye mahcup olup “zahmet etmeyin bu kadar..” desek de oralı olmadılar...
Sonunda dede bize dedi ki; “Çocuklar, bu mevsimde bu dağlarda ne av olur ne de avcı… Sizi bize yollayan Allah’ın izniyle Hızır aleyhisselamdır. Siz bize emanet edildiniz...”
O gece bizi çok güzel ağırladılar.
Ertesi gün de tekrar kazaya inip dedenin cebimize koyduğu harçlıkla köyümüze döndük.