- Güzel sabahlar Dedeciğim!..
- Sana da senin kadar aydınlık yüzlü güzel sabahlar…
- Bugün için bana bi sürpriz hazırlamıştın… Unuttuğumu sanma!.. Çok merak ediyorum… Nedir o, nedir?..
- Şu siyah kadife kılıfın içinde!.. Gel birlikte açalım görelim. İşte bak!..
- Aaa!.. Bu bir ut!.. Ama senin udundan küçük?..
- Evet, daha küçük… Bu bir “Hanım Udu”, Hanımların zerâfetine uygun nârin bir ut… En az yüzelli yıllık… Benim rahmetli halamdan… Ona da teyzesi hediye etmiş… Çok kıymetli bir tarihî eser!..
- Şimdi de benim mi oldu?..
- Evet yavrum… Bu âile yâdigârı ut, senin körpecik rûhuna mûsikîmizin o esrarlı nağmelerini taşıyacak inşaallah!.. Biliyorsun, sana, bebek yaşlarından itibâren Öz Mûsikîmizin en değerli eserlerini dinletiyorum. Konuşmadan önce “beste”lerin, “semâi”lerin melodilerini mırıldanıyordun…
Ne bilmiş şeydin sen!..
Bu ut ise, bir okul forması gibi, resmen “mûsikî öğrencisi” olmanın işareti!.. Artık değerli hocalarımızdan kesintisiz dersler alacaksın!..
Benden hiç medet umma!..
Ben, sistemli eğitimini almadığım için, bu mevzûda uzakta durmalıyım!.. Bu da bir “iyi niyetli yanlış” meselesi!..
Dikkat edersen kendi çalıp söylediklerimi, sana pek duyurmak istemiyorum… Zira, senin üslûp sahibi gerçek bir san’atkâr olmanı hedefliyorum. Benim gibi “heveskârlık” seviyesinde kalmamalısın!..
Haydi bakalım, kolları sıva!..
- Peki, yabancı dil, spor ve Kur’an derslerim ne olacak?..
- Hanımefendi çok mu zora geldi?..
Bunlar birbirine mâni değil. Yeter ki vaktini yerinde kullanmasını bil…
Hem, zor çekmeden lor yenmez!..
- Aslında, bütün bu ek dersler, arkadaşlarla biradada olunca çok güzel geçiyor; hiç yorulmuyoruz… Sanırım mûsiki dersi de neş’eli olacak…
- Evet… Neş’e!.. Zaten mûsiki, ya “neş’e”, ya “hüzün” verir.
Meselâ, Mehter Mûsikîsi, neş’eyi, şecaati, milli sevinci artırır; bu yönüyle kıymetlidir, güzeldir!..
Nezih toplantılarda, sevgi saygı içinde dinlenen neş’eli türküler de güzeldir…
Hüzne gelince… Çâresizlik, bezginlik ve ümitsizlik veren, bizi “yetîmâne hüzünlere” düşüren bazı sözlerin ve nağmelerin bir değeri ve faydası olamaz!.. Bir derde bin dert katar!.. Ama bir de “Ulvi Hüzün” var ki, rûhları, hisleri âdeta başka âlemlere alır götürür!..
- Bu nasıl olur Dedeciğim?..
- Bu hâl, aslında, nebîlerin, velîlerin, yüksek âlimlerin ve zirvedeki sanatkârların hâlidir yavrum!.. Bizlere de, imânımız ve sâfiyetimiz nisbetinde, bu sofradan bazı kırıntılar düşebilir.
Ulvi Hüzün, Öteler Ötesi’nden kopup gelen “firkat” ve “hasret” karayelinin içinde, ılık bir “vuslat” meltemini de barındırır…
“Korku-Ümit Dengesi”nin korunabilmesi, “Bâd-ı Sabâ” gibi, mâverâî bir “Rahmet” esintisinin imdâda yetişmesine bağlıdır!..
Evet… Rûhumuz, dehrin türlü hâdisâtıyla, adetâ, lodos-poyraz arasında çırpınır; bazan “korku”ya bazan da “ümid”e doğru savrulur!.. Sonra da inşâallah, İlâhî Merhamet’e sığınılır ve denge bulunur!..
Evet… Ne büsbütün korku, ne büsbütün ümit… Mü’minin yeri ikisinin arası!..
İşte, büyüklerimizin İlm-i Şerîf-i Mûsiki dedikleri, nefis terbiyesi ve ahlâkî yükselişler için de “basamak” değeri taşıyan Öz Mûsikîmiz, böyle Ulvî Hüzünleri ve Yiğitçe Neş’eleri ihtivâ eden pahâ biçilmez bir hazinedir…
Bir mes’ele daha var…
Dikkatini çekmiştir; sana dinlettiğim büyük bestekârlarımızın ve icrâcılarımızın pek çoğu hâfızdır!.. Zirâ, mûsikîmizin zirve noktası, “Kur’an Tilâveti”dir! Tıpkı resim san’atının kemâlinin “Hat” olması gibi… Bu bahse de ilerde temas ederiz, inşâallah!.. Hem zâten, İlâhi Kitâbımız’ın “Tertil” ile, yâni usûlünce ve “güzel sesle” okunması, Rabbimizin bir emridir!
Âyet-i Aşkı eylesen tertil,
Cân âtardı zemîne Cebrâil!..
- Dedeciğim, bu söylediklerini pek anlayamıyorum…
- Sana hep derim; önce işit, duy; benden tekrar tekrar dinleyerek şeklen ezbere al… Sonra o hazır sofradaki “mânâ” çorbasını iç, “his” kebabını ve “irfan” tatlısını âfiyetle ye!..
- Anladım canım Dedeciğim!..
Demek karnımız acıktı… Anneannem neler pişirdi acaba?.. Güzel kokular geliyor, doğru mutfağa!..
- Seni afacan!.. Bak işi nereye bağladın… Hoş, ben de çanak tutmadım değil hani…
Peki öyle olsun… Haydi anneannenin nefis yemeklerine… Hücûm!..