TR EN

Dil Seçin

Ara

Hangi Sonsuzluk / Rabbanî Aşk Rehberi

Hangi Sonsuzluk / Rabbanî Aşk Rehberi

Yaratan ve öldüren Rabbim, ruhumu zıtlıklarla kuşatıp, bedenime hapsetmiş.

Yaratan ve öldüren Rabbim, cemal ve celal sıfatlarıyla, ruhumu zıtlıklarla kuşatıp, bedenime hapsetmiş. Ruhumun ilk aşkı, bir gün ölecek ve çürüyecek olan bedenime ey yar! Seni de yar kılan bu yanlış tutkumun yansıması olmasın!

Kendine sor: Bende istediğin çürüyecek olan tenim midir? Yoksa ona tutkun olan ruhum mu?

Ve yine kendine sor: Senden istediğim, çürüyecek bedenime eş midir? Yoksa ruhumu, hapsolduğu bedenimden kurtaracak bir yol arkadaşı mı?

''İşte ruh, nefse karşı olan bu aşkı, sevgisi sebebi ile kendini nefs alemine attı ve nefse esir oldu. Hatta kendinden geçti. Kendisini unuttu. Nefs-i emmare halini aldı. Sanki nefs-i emmare oldu. Ruh, her şeyden daha latif, [maddenin en hafifi olan hidrojen gazından, hatta bir elektrondan da daha hafif] olduğundan, madde bile olmadığından, her ne ile birleşirse onun haline, şekline ve rengine girer. Kendini unuttuğu için, evvela kendi aleminde, derecesinde iken, Allah-ü Teala'ya olan bilgisini de unuttu. Cahil ve gafil oldu. Nefs gibi cehalet karanlığı ile karardı. Allah-ü Teala, çok merhametli olduğu, çok acıdığı için, Peygamberler ''aleyhimüssalevatü vetteslimat'' gönderip, bu büyükler vasıtası ile ruhu kendine çağırdı ve maşuku, sevgilisi olan nefse uymamasını, nefsi dinlememesini ona emretti.''

Gecelerimi ve gündüzlerimi kuşatıyorsun; lakin soruların cevapsız kalıyor! Haydi, söyle; biz birbirimiz için mi yaratıldık? Ve vuslat hangi yangını dindirecek?

Arabesk bir türkünün hüznünü kovmak için mi bu iptila ey yar?

 

''Tasavvuf yolunda Yaradan'a aşk ve muhabbet, kulluk makamına kavuşmak için birer aracıdırlar. Bir kimsenin Allah-ü Teala'ya kul olması için, Ondan başka şeylere kul olmaktan ve bağlanmaktan tam kurtulması lazımdır. Aşk ve muhabbet, bu bağlılıkları kesmekten başka bir işe yaramaz.''

 

Söyle şimdi, biz ne için yaratıldık?

Veya gülendam, ya bu ateş cehennemi tutuşturacaksa sonsuzluk için?

Yazık değil mi muhabbetimize?

Halbuki ''Cennette yarim olur musun?'' desem...

Duygulardan önce, kelimeleri terbiye etmeye var mısın?

Benimle cennete var mısın?

 

''İlahi nedir bu aşk, yaktı cismü canımı? 

Bundaki zevk başkadır, duyulur izhar olmaz.

Ne tarafa giderim, bırakıp sultanımı, 

Seni sevdi bu gönül, ölse ele yar olmaz!''

 

''Bir gün, Hasan-ı Basri, Dicle kenarında gemi bekliyordu. Habib-i Acem'i çıkageldi. Ve ''Ne bekliyorsun?'' dedi. Hasan-ı Basri ''Gemiye bineceğim. Onu bekliyorum.'' deyince, Habib ''Gemiye ne hacet? Sen yakin mertebesine varamamışsın.'' dedi. Hasan-ı Basri de, ''Sen de ilm-ül yakin mertebesine varamamışsın.'' dedi.

Habib, gemiyi beklemeyip suyun üzerinde yürüyüp karşıya geçti. Hasan-ı Basri ise gemiyi beklemeye devam etti. Çünkü o tasavvuf yolculuğunda çıktığı mertebeden tekrar sebepler alemine inmiş olduğundan, onun işleri sebepler tesiri ile oluyordu.

Habib-i Acem ise işlerin yaratılmasında sebeplerin aradan kalktığı makamdan henüz inemediğinden, onun işleri sebepsiz yaratılıyordu.

Hasan'ın derecesi Habib'ten daha yüksektir. Çünkü o ilim makamındadır. Yani ayn-el yakini, ilm-el yakin ile birleşmiştir.

Velhasıl, Allah-ü Teala kudretini hikmet altında gizlemekte, her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Hasan-ı Basri bu hikmete uygun davranmaktadır. Habib ise, aşk-ı ilahinin sarhoşudur.''

 

Gülendam söyle şimdi; karşıya geçmek için kime Hasan olmalı? Kime Habib gibi yanmalı?

Adını haykırıp ateşinle kavrulsam, su beni taşır mı?

Hangi geminin yolcusu olurum?

 

''Aşk öyle bir ateştir ki, yanarsa eğer, 

Maşuktan başka her şeyi yakar, kül eder.''