TR EN

Dil Seçin

Ara

Haydi Benzerini Yapın

Haydi Benzerini Yapın

Kur'ân’ın meziyetleri saymakla bitmez.

Her devirde ayrı bir nesne önem kazanır, revaç bulur. Herkes ona rağbet eder. Mesela Musa aleyhisselam zamanında sihir, İsa aleyhisselam zamanında tıp revaçtaydı. Bu nedenle Hazreti Musa aleyhisselam sihir alanında, Hazreti İsa aleyhisselam tıp alanında mucizeler gösterdiler.

Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz zamanında ise edebiyat revaçtaydı. Bu yüzden Kur'ân hem lafzı hem de manası itibariyle bir edebiyat mucizesi olarak indirildi. Zamanın bütün ediplerine, hatiplerine, şairlerine meydan okudu. Dedi ki:

Madem inen vahyin Allah kelamı olduğuna inanmıyor, insan sözü diyorsunuz, bir insanın yaptığını başka insanlar da yapabilir. Haydi ona bir nazire yapın, onun bir benzerini söyleyin! Fakat nazire yapacak edibiniz Peygamber gibi ümmi yani okuma yazma bilmez biri olsun!

Madem okuma yazma bilmeyenleriniz yapamıyor, öyleyse bilenleriniz yapsın! Tek başınıza yapamıyorsanız yardımlaşarak yapın. Dilerseniz uydurma ilahlarınızı da davet edin, size katkıda bulunsunlar.    

Madem yapamıyor acze düşüyorsunuz, öyleyse Kur'ân’ın Allah kelamı olduğunu kabul edin. İnadı bırakın da hakka teslim olun artık. Muhalefete devam eder de Kur'ân nurunu söndürmeye çalışırsanız canınız, malınız, nesliniz tehlikeye düşer, bunu böyle bilin!

Bu meydan okumaya karşı hiçbir şey yapamadılar. İnsan takatini aşan bir belagatla karşı karşıya olduklarını anladılar. Zorbalık yolunu tuttular, baskı yaptılar, karantina uyguladılar, zulmettiler, müminleri sürgüne gönderdiler ama yine de iman nurunu söndüremediler.

Kur'ân’ın meydan okumasına karşı ellerinden bir şey gelseydi elbette yaparlardı. Yapabilselerdi, bunu dillerine dolar, her yerde anlatırlardı.

Söze sözle karşılık veremeyince canlarını, mallarını, evlatlarını tehlikeye düşüren savaş yolunu tercih ettiler, belalarını buldular. Dünyada rezil oldular. Ebedi hayatta daha beter hâle düşecekler.

Meydan okuma her çağda sürdü, şimdi de devam ediyor. Yüzyıllar boyunca herkesin gözü önünde bir kitap var. Hasımları onun hatasını bulmaya çalışıyor, bulamıyorlar. Hayranları onun gibi konuşmak ve yazmak istiyorlar, yapamıyorlar.

Muhtelif bilim dallarından yüz binlerce üstün zekâlı bilginler, düşünürler, aydınlar onda bir yarık, çatlak, çelişki, aykırılık bulma umuduyla sürekli inceliyor, hiçbir hata, hiçbir kusur bulamıyorlar.

Müminler onu okumaya doyamıyor, her defasında feyizler, nurlar alıyorlar. Halbuki en güzel sözler bile sürekli tekrarlansa dinleyeni, okuyanı bıktırır.

Bilirsin, ölmek üzere olan insanları her ses incitir. Kurán ise onlara eza vermiyor, bilakis ruhlarını rahata erdiriyor.

Birbirine benzer ayetlerle dolu koca kitap parmak kadar çocukların hafızalarına kolayca yerleşiyor.

Her meslek, mezhep ve meşrepten âlimler, muhakkikler, mürşitler ilimlerini, nurlarını, feyizlerini ondan alıyor, insanları aydınlatıyorlar.

Kur'ân ile amel edenlerde yüksek bir ahlak, terbiye ve edep görünüyor. Hükümlerini ihlasla uygulayan toplumlar huzura kavuşuyor. İman etmekle birlikte onu hayat kitabı yapmayanlar cehalet ve zillet cehenneminde yanıyorlar.  

Kur'ân’ın meziyetleri saymakla bitmez. Burada sıraladıklarım ancak denizden bir damla. Bu kadarı bile onun nasıl bir mucize olduğunu göstermeye kâfidir. İnsafla bakan herkes kabul eder ki bu kitap mucizedir, semavidir, ilahidir, beşer sözü olamaz.