TR EN

Dil Seçin

Ara

Sonsuzluk mu İstiyorsun?

Sonsuzluk mu İstiyorsun?

Yaşamak istiyorsan, hayatta kal!

Nedir hayat?

Tılsım mıdır, sırrı nedir?

Nasıl çözülür bu muamma?

Karanlık bir ovaya güneşin doğuşu gibi geliverir.

Nereden gelir?

Topraktan minicik bir yaprağın çıkıvermesi gibi sürpriz yapar.

Nasıl gelir, nereden yetişir bu hayat?

Hayat nedir bilemeyiz.

Bunun cevabı bizde değil; bizim gibilerde de bulunmaz…

Yolcu mudur, yoksa yolculuk mudur hayat?

Bir hücreden insana yolculuk mudur mesela?

Veya eğri büğrü bir tırtıldan nazlı bir kelebeğe…

Ya da bir tohumdan ağaca giden bir yolcu mudur?

Nasıl harika bir yolculuktur bu böyle?

Belirsizlikler içinde kim buldurur yolunu hayata?

Şaşırmadan ulaşır maksuda, goncadan güle usul usul…

Ne güzel yol, ne güzel yolcudur bu!..

Madem ki geliyor, gelince güldürüyor; ışık mıdır hayat?

Girdiği beden aydınlanıyor, görüyor, görülüyor.

Beden karanlık bir ayna; ama hayat geldi mi göz kamaştırıyor.

Aynada ışık aranır mı?

Ayna ışık fakiri; beden hayat fakiri…

Madem geliyor, birisi gönderiyor onu.

Görüyoruz; hayat bizi herşeyle bağlıyor.

Belli ki hayatı veren, yarattığı her şeyle kendisini tanımamızı istiyor.

Bak daha dün, her şeyde bir parçan vardı; ama cansızdın.

Her şeyi bir şey yaptı Rabbin ve sen, sen oldun.

Madem seni sen yaptı, bambaşka yaptı, benzersiz kıldı;

Sen de seni biricik olarak var eden Rabbine, özel bir teşekkür sun…

Denilir ki, nimeti görmek yerine, asıl nimetlendirildiğini fark etsen, Mün’im’i bulursun, nimetleri vereni bilirsin.

Sen de şu gezen cenazelere bakma.

Onların kafeslerinde, uçmaya hasret bir kuştur can…

Onlar ölü madde idiler, tekrar ölecekler.

Hayatı vereni bilmek için kafese değil kuşa bak.

Bak ki; geldi, gidiyor.

O emir kuludur.

Sen de ebediyet istiyorsan, Allah’a emir kulu ol.

Güneşe dönen ayna ışığa mazhar olur da; Bâki olan Allah’a yönelen, bekanın cilvelerine mazhar olmaz mı?

Elbette olur…

Öyleyse yaşamak istiyorsan, hayatta kal!

Ebed ebed diyorsan, hayatı verenden iste…