TR EN

Dil Seçin

Ara

Şimdi Aramızda Olsaydı…

Şimdi Aramızda Olsaydı…

Selim Gündüzalp abimiz şimdi aramızda olsaydı, ihtimal ki, 500. sayımıza nasıl geldiğimizi konuşuyor olurduk…

Şimdi aramızda olsaydı “İnanabiliyor musun 500. sayımıza geldik yaa!..” derdi hayretle ve sevinçle. Zafer dergimizin ilk günlerinden bu yana neler neler yaşandığını yâd eder, kimini gözyaşıyla, kimini de kahkahalarla anlatırdık. Bol bol şükrederdik. Şevklenince yaptığımız gibi musikinin nağmeleri arasında makamdan makama gezerdik…

Evet Selim abimiz şimdi aramızda olsaydı 500. sayımıza nasıl geldiğimizi konuşuyor olurduk büyük ihtimal…

Selim Gündüzalp vefat edeli neredeyse bir yıl olacak. Ve şimdi konuşmak zorunda kaldığımız şeylere bakıyorum da nasıl izah edilir bir söz bulamıyorum…

Evet başta Selim abimizin gözbebeği Zafer Dergimiz tam 500 aydır Allah’ın inayetiyle yayın hayatına devam etmiş.

İnsan için geriye dönüp baktığında güzel izler ve hatıralar bırakmasından daha değerli bir şey var mıdır!? Hele bir de bunlar Allah’ın rızasına mazhar olsa…

Zafer’in 43 yıllık mazisine baktığımızda iyi ki Zafer var, iyi ki böyle bir dergi yayınlanmış diyen ne kadar çok insan var. İşte önemli olan da bu…

Şimdi aramızda olsaydı şükürle, hayretle ve sevinçle bunları konuşurduk Selim abimizle.

Zafer’i birbirimize anlatırdık…

Zafer Dergisi demek çok şey demek. Onda güzel insanlar, güzel niyetler, güzel yazılar dolu… Hepsinin de ortak tarafı var; iyi niyetli ve samimi olmaları…

Zafer bir açıdan sadaka taşı gibi oldu derdik… Oraya bırakılan manalar muhtaç gönüllere sunuldu. Sessiz sadasız nice insanın hayatına değdi; uçurumun kenarından döndürür gibi nice hayatların ebedi kurtuluşuna vesile oldu…

Zafer bir cihat meydanı oldu, iman safında küfre meydan okudu, mücahede yaptı. Bu vatanda imani hastalıkların izalesinde, şüphelerin bertaraf edilmesinde Zafer’in çok önemli bir payı vardır. Kelimelerle bozulmaya çalışılan imanları, kelimelerle tamir etti Zafer… Şüphe karanlıklarını yok edip, hakkı arayan kalpleri iman güneşiyle buluşturdu. O güzel sayfalarında, Allah’ın kullarına Allah’ı anlatıp sevdirmeyi dert edindi…

Önemli bir farkı da Zafer her yaştan, her düşünceden, toplumun her tabakasından insanın okuduğu bir dergi oldu… Rabbimiz bir, Kitabımız bir, Peygamberimiz bir; vatanımız bir, devletimiz bir, geçmişimiz bir, geleceğimiz bir.. anlayışıyla yürüyen Zafer, herkesin okuduğu bir dergi olmasının sırrını bu birleştirici anlayışında yakaladı.

Zafer yazar kadrosuyla da eşsiz bir dergi oldu. Zafer’in altın kalpli, fedakâr yazarları, gayretli, güzel insanlar… Okçular tepesini bekleme şuuruyla Zafer’e sahip çıkan, sadece yazı değil Zafer’e gönül veren insanlar… Evet Selim abimiz şimdi olsaydı isim isim hatırlar dualar ederdik…

Okuyucularımızı da dualarımıza katmadan edemezdik. Çünkü Zafer okuyucusuyla da özel bir dergi oldu. Bir okuyucumuz, Ermeni bakkal öyküsünü yollamıştı ve Zafer’e abone olmasının gerekçesini onunla izah etmişti bir gün. O bakkal kadar da mı olmayalım, diyordu. Öyküde, bir Ermeni bakkal, okumadığı halde bir dergiye abone oluyordu. Bunu farkedip sebebini soran birisine de “Ben okuma bilmem ama bu dergiyi almalıyım ki, bu dava yaşasın” cevabını vermişti.. Zafer aynı zamanda bir davanın da dergisi olmayı başardı…

Evet şükredecek o kadar çok şeyimiz var ki… Selim abimiz sık sık tekrarlardı “insanları ifsat etmek için çıkan bir dergide de olabilirdik, çok şükür ki Zafer gibi bir dergide çalışıyoruz…” derdi.

Evet şükrediyoruz Rabbimize, Zafer dergimizin yayınlanmış bütün sayılarının harfleri adedince ve onları okuyan gözler adedince şükrediyoruz. Bizleri böylesine değerli ve güzel bir zeminde buluşturan Rabbimize şükrediyoruz.

Rabbimizin inayetiyle Zafer Dergimizi daha güzel, daha kaliteli sayılarla devam ettirmek için çalışıyoruz, çalışacağız.

İlk sayımızdan bu günlere kadar, yazarlarımızdan okuyucularımızdan ve emeği geçen herkesten Allah razı olsun diyor, kavlî ve fiilî dualarımıza devam ediyoruz.

Selim abimizi yâd ederek başladık, onun Zafer için dilinden düşürmediği duasıyla bitirelim:

“Yâ Rab! Zaferimizi kıyamete kadar daim eyle…” Amin