Yazın gelmesiyle birlikte seslerini duymaya başladığımız ama kendilerini neredeyse hiç göremediğimiz ağustos böcekleri, kendilerine özgü koro şeklindeki ötüşleri ile hemen dikkatimizi çekerler. Ancak bu böceklerin ömürlerinin çok kısa olduğunu ve yeryüzüne çıkana kadar senelerce toprak altında larva (kurtçuk) şeklinde beklediklerini çok kimse bilmez.
Çocukluğumuzdan beri ağustos böceklerinin tembelliklerini konu alan La Fontaine masallarını dinlemişizdir. Yaz boyu eğlenip oynayan ağustos böceğinin kışa hazırlıksız girdiğini ve karıncaya muhtaç kaldığını okuduk bu masallarda. La Fontaine yazdığı bu masalda, çocuklara tembelliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmak istemiş olmalı. Ancak bununla ilgili bilinmesi gereken bir bilimsel gerçek var; ergin ağustos böcekleri yaz sonuna doğru çiftleştikten sonra ölürler. Bu yüzden, zaten hayatta olmayacakları kış mevsimi için yiyecek biriktirmek gibi bir endişeleri de yoktur.
Sadece birkaç haftalık bir konser için on yedi yıl hazırlık neden?
Bu böceklerin hayat evreleri dikkat çekicidir. Dünyaya gelene kadar toprağın altında larva olarak dört yıl geçirirler. Dünyaya geldiklerinden 2 ay sonra da ölürler. Hatta Amerika’da yaşayan bazı türlerinin (Tibicen septendecim) larva hayatlarının 17 yıl kadar sürdüğü bilinmektedir.
Ağustos böceği, hayat devresinin acayipliği ile toprak altında zaman geçirme rekorunun sahibidir. Tibicen cinsi ağustos böceği larvaları 17 sene toprak altında geçen bir süre sonunda, sonsuz ilim ve kudret sahibi tarafından ağustos böceğine dönüştürülür.
Larvalar yeryüzüne çıkar çıkmaz değişime başlar.
Canlıları yaratıp onlara özgün şekil ve renkler veren Sani-i Hakiki, gaybi fırçasıyla, hayvan üzerindeki siyah zemin üzerine, kırmızı, sarı, kahverengi ve yeşil boyalar vurur. Bu başkalaşım sonucu göz kamaştırıcı renklerle, desen desen boyanan ağustos böceği artık uçmaya ve şarkı söylemeye hazırdır.
Bu ikinci hayat, 17 senelik larva devresine nazaran çok kısadır. Bu süre zarfında, yaratıcı tarafından verilmiş olan vazifesini yerine getirir. Sadece birkaç ay neslinin devamı için yeterlidir. Yaz sonu çiftleşip yumurtalarını bıraktıktan sonra “Yâ Bâki, entel Bâki” (her şey fani ve geçici; sen Bâki’sin, ebedîsin Allah’ım) dercesine hayata veda ederler.
Bediüzzaman Hazretleri; ağustos böceği gibi bu kadar ihtimam ve dikkat, sanat ve cihazat, terbiye ve tedbir ile kıymetdar bir surette icad edilen mahlukatın çok kısa bir süre yeryüzünde yaşadıktan sonra gayet ehemmiyetsiz paçavralar gibi parçalanıp, hiçlik karanlıklarına atılmalarını sorguluyor ve şu soruları soruyor: “Neden geliyorlar, hiç durmadan gidiyorlar?” Bu sorunun cevabını da Kur’an’dan aldığı derse binaen şöyle vermekte: “Herbir mahluk, hususan herbir zîhayatın sırr-ı tevhid ile çok büyük neticeleri ve umumî faydaları vardır. Ezcümle: Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle manidar, İlahî, manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemal-i lezzetle mütalaa ederler. Ve … san’atını nihayetsiz ehl-i takdire cazibedarane teşhir eder.”
Yaz gecelerinde duyulan en belirgin seslerle nağmeler söyleyen bu böcekler çıkardıkları bu sesle aslında bizlere bir mesaj veriyorlar: “O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz.” (İsrâ suresi, 44) ayetine binaen yeryüzünde her varlık kendince, yaratıcısı olan Yüce Allah’ı zikrettiğine göre, pekala bu ağustos böcekleri de Allah’ın ismini kendi dilince anabilirler ve anmaktadırlar. Çünkü bu sesler anlamsız gürültüler olmadıklarına göre, bildiğimiz ve bilemediğimiz pekçok anlamları var.
Risale-i Nur’da ağustos böceklerine işareten şöyle denilmektedir: “…Gündüzde, ağaçların minberlerinde, bütün zîhayatların başlarında, yaz ve bahar mevsimlerinde, yüksek âvazlarıyla, lâtif nağamatla, sec’alı tesbihatla Rahmânü’r-Rahîm’in rahmetini ilân ediyorlar. Güya bir zikr-i cehrî (sesli zikir) halkasının bir reisi gibi, işitenlerin cezbelerini tahrik ediyorlar ki, o vakit işitenlerin her birisi lisan-ı mahsusuyla (kendine özel dili ile) ve bir âvâz-ı hususî (hususi sesi) ile Fâtır-ı Zülcelâlinin zikrine başlar.”
Evet biraz da La Fontaine bizden ders çıkarsın: Ağustos böceği; tembellik ve miskinlik için değil, olsa olsa dünyanın faniliğini gösteren bir örnek olarak verilebilir. Aslında ağustos böceğinin hayat hikâyesi, dünyada bir geleceği olmayan ve asıl biriktireceği sermaye ahiret adına olması gereken insanoğluna da çok benzemektedir. Ağustos böceği anlayabilene; “Dünya hayatı fanidir, toprağın altı, hayatın son bulduğu yer değildir. Belki bir başka hayat devresinin başladığı bir âlemdir.” mesajını vermektedir.
Kaynaklar
1. Sanborn, A. F. 2002. Periodical cicadas: the magic cicada (Hemiptera, Tibicinidae, Magicicada spp.) Denisia 4: 225-230.