Kime Niyet, Kime Kısmet
Allah hidayet versin!
Ara
Allah hidayet versin!
“Hidayet mi ne, işte onu Allah kimine veriyormuş, kimine vermiyormuş... Nedir, nasıl bir şeydir, neye göre verilir bu?”
Hidayet, iletmek manasında bir terim. İman yoluna girmekle ilgili. Hidayet edilirse kişi hak yola giriyor. Hidayet kalbe ekilen bir nur, demiş ulema. İradenin olumlu yönde kullanılmasından sonra veriliyor. Kuşkusuz, hak edene. Öyle masallardaki talih kuşu gibi değil.
Bilirsin, masalda talih kuşu kimin başına konarsa o padişah olur. Ne liyakat aranır ne dirayet. Hidayet de mukaddes bir kuştur ama bir biçimde hak edenin kalbine konar!
Bir aynaya benzer insan kalbi. Eline bir ayna al, Güneşe çevir. Güneş aynanda görünür, nurlandırır onu. Aynanın arkasını döndürürsen Güneş ışık vermez artık. İnsan kalbi de böyledir işte.
Kim inanmaya meylederse iman nuru ona gelir. Kişinin niyeti sebeptir, hidayet verilmesi bir sonuç. Sebep sonuçtan ayrılmaz. Hikmetle iş yapan yaratıcı her sonucu bir sebebe raptetmiş.
İman nuruna kimlerin layık olduğunu dıştan bakarak anlamak imkânsızdır. Çünkü biz, insanların dış yüzünü görüyor, davranışlarını gözlemliyoruz ama yüreklerini bilmiyoruz. Kalbinde yatan niyetleri, arzuları, meyilleri göremiyoruz.
Bizim açımızdan ortada bir belirsizlik var. Hakkında “mümin olmaya ne kadar da uygun bir kimse” diye düşündüğümüz birine iman nurunun ulaşmaması ya da “iman nimetini tatmak onun ne haddine!” diye kötü zanlar beslediğimiz bir kimsenin bir süre sonra “mümin” olması kaderi sorgulamamamıza da sebep olabiliyor. Bizi hayrete de düşürüyor bu sonuçlar.
Oysa hayret edecek ne var? Biz, perdenin ön yüzüne bakıyor, ona göre fikir yürütüyoruz. Kader ise, perdenin arkasına, yani gerçek yüzüne bakıyor, öyle hükmediyor. İnsan aldanıyor ama kader aldanmıyor.
Davranışlar sadece kişinin ahlâkı hakkında zan uyandırabilirler ama kesin bilgi vermezler. Çünkü “sahte” olmaları mümkündür. Güzel bir davranış, gösteriş için de yapılmış olabilir. Bu da ahlâkî değildir.
İnsaniyetle İslâmiyet arasında bir paralellik var. İnsanî niteliklerin belli bir noktaya erişmesiyle iman nuruna bir meyil uyanıyor. Akla aykırı gibi görünen bazı hususlar açıklanınca, ruhsal gelişimi gereği zaten inanca eğilimli olan insan, onu onaylamakta tereddüt etmiyor.
Öbür türlüsüne gelince... Ne diyeyim... Allah hidayet versin!