TR EN

Dil Seçin

Ara

Haziran 2008

post-title

Haziran 2008, 378

Nicedir derin sorunlarına kolay çözümler arayanların sığınağı oldu kişisel gelişim. NLP, beden dili, sen dili, ben dili derken, insanlara standart doğru davranış öğretimi teknikleri aldı başını yürüdü.

İki haftalık NLP kurslarından geçip piyasaya giren yeni yetme kişisel gelişimciler, şehir hatları vapurlarında tükenmez kalem satan işportacıların girişimci ruhunu andırır şekilde, eğitimden iş dünyasına, aileden maneviyata kadar girebildikleri her türlü sahaya sızmaya çalışıyorlar. Psikoloji, iktisat gibi bilim dallarından devşirdikleri bilgileri bozarak ürettikleri bir sahte-bilim eşliğinde, Amerikan kişisel gelişim piyasasından apartma bir ağızla ve stand-up şovlarını aratmayacak bir sunumla kitleleri etkilemeye çalışıyorlar. Amerika’da bu sektörün 10 milyar dolarlık bir iş kolu haline geldiğini düşünürsek, başka meslek kollarından bu sahaya neden bu kadar fazla transfer olma meraklısı bulunduğu da anlaşılır.

Aslında temel sorun, Batı medeniyetinin kendisinde içkin bulunuyor. Batı medeniyetinin sanayi ve sanayi sonrası toplum biçimleri, insan ruhunu tatmin etmeyi ne yaptıysa başaramadı. Kentin kaotik ikliminde kaybolmuş ve bir çıkış arayan ruhlar, kendilerine umut vaat eden her türlü akıma kapılacak kadar çaresiz durumdalar. Bu noktada, aklıyla değil duygularıyla yönleniyor insanlar. “Belki bir umut” ümidiyle.

Şu an elinizde tuttuğunuz Haziran sayımızda biz de bu konuyu sorgulamaya çalıştık. Umarız, istifadeye medar olur.

Konuyla ilgili psikiyatrist Mehmet Tüzün’le yaptığımız röportajın yanı sıra, ilahiyatçı Veli Karataş, iki sayfalık yazısında konuyu ana hatlarıyla bize özetledi. Kişisel Gelişim Virüsü adlı kapak yazımızda ise, meselenin entelektüel boyutlarını ve insanın kişisel gelişim yaklaşımı içinde nasıl ele alındığını nazara vermeye çalıştık. Tek cümleyle ifade etmek gerekirse, bizim medeniyetimizin insan algısıyla taban tabana ters olan ve insan yaşamını dünyevî bir sermeye gibi görerek yine dünya nimetleri için çalıştırmak isteyen bir akımla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.

İbrahim Erdinç Şumnu, Saklı Tarih Sohbetleri’nde bu ay bir Rumeli Türküsü başlığıyla kendi zengin geçmiş tecrübesinden de istifade ile Rumeli’deki tarihimizi çok katmanlı ama kendine has tatlı üslubuyla anlatıyor.

Kara Enerji Karanlık Madde yazısında Prof. Dr. Osman Çakmak, bilim dünyasında bu konudaki son gelinen noktayı ve kâinat kavrayışının nasıl bir dönüşün eşiğinde olduğunu ele alıyor.

Yine, Fotosentez Mucizesi yazısıyla Prof. Dr. İsmail Kocaçalışkan, ilkokul kitaplarının basmakalıp anlatımının çok uzağında, fotosentez olayının gerçekleşmesinde yaşanan mucizevî olayları imanî bir bakış açısıyla okurlarıyla paylaşıyor.

Bu ay taşlarla ilgili de iki yazımız sizleri bekliyor. İlki merhum Onkolog Haluk Nurbaki’ye ait. On birinci ölüm yıldönümü münasebetiyle kendisine Allah’tan rahmet niyaz ediyoruz. Bu vesileyle, tekrar siz değerli okurumuzla buluşmasını arzu ettiğimiz Taşlar Konuşuyor’da hocamızın, hakikaten ne kadar derin bir imanî bakışa ve bilimsel verileri tefekküre dönüştürebildiğini eminim siz de fark edip takdir edeceksiniz.

Taşlarla ilgili diğer yazımızda Ayten Yadigar hanımefendi, Taif’te Peygamberimize atılan taşlardan, Bilal-i Habeşi’nin (ra) üzerine bırakılan taşa, oradan çağımıza uzanıp tek taş yüzüğe kadar, taş metaforu üzerinde yürüttüğü tefekkür araştırısını, taşın mı yoksa kalbin mi daha sert olabileceği sorusu ekseninde yürütüyor. Dergimiz elbette bu yazılardan ibaret değil.

Burada bahsedilmeyi kesinlikle hak eden diğer yazılarımız ve capcanlı hazır sayfalarımızla misyon sahibi bir dergi olmanın hakkını verdiğimize inanıyoruz. Elbette takdir sizlerin...

Bir sonraki ay buluşmak dileğiyle.

NOT: İlginç araştırma çalışmalarına imza atan Doç. Dr. Niyazi Beki’nin Kur’an’da geçen isimlerin etimolojik köklerine dair ilginç gerçekleri ele aldığı KUR’AN’DA GEÇEN İSİMLERİN ESRARI isimli kitabı yayınlarımız arasından çıktı. İyi okumalar.

Dergideki Yazılar