TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinat, Bir Kitap Gibi...

Mükemmel bir sarayın ustasını inkâr edip, “Bu bina taşların tesadüfen bir araya gelmesiyle yapıldı” diyen birine gülersin...

Bir şiirin şairini tanımayıp, “Bu şiir, harflerin rastgele toplanmasıyla yazıldı” diyeni ciddiye almazsın...

Peki, biri çıkıp, canlıların, mesela bir kelebeğin tesadüfen var olduğunu söylerse ne der, ne edersin...

Herkes atomların bilgisiz olduğunu bilir. Yaratıkların yapı taşı olan atomlar, ilim, irade ve hayattan yoksundurlar. Değil dünyadaki harika eserleri, kendilerini bile tanımazlar. Bir sanatkâr tarafından kullanılmadıkça “eser” olabilirler mi hiç...

Her eser, güzellik ve ahenginin diliyle sanatkârını ilan ediyor. Kelebeğin resmini tuvale aktaran ressamı alkışlayıp, aslını tesadüfe havale etmek akla uygun mu?

Birbirine benzemeyen, ama hepsi de mükemmel olan suretler, biçimler, görünüşler bile harika yaradılışlarıyla tesadüfün beş para etmediğini göstermeye yeter...

Büyüklükleri de birbirinden farklı. Kelebekle kartalı, göz ile kanadı yan yana koyarsan bu gerçeği açıkça görürsün. Hemen soralım, kelebek neden kartal kadar büyümüyor... Kanat neden metrelerce uzamıyor... Atomları belli sınır çizgilerinde durduran ne?

Bu sorulara “tesadüf” deyip geçemeyeceğini anlayan maddecinin “genler” diye fısıldadığını duyar gibiyim. Oysa gen, benim kanıtım. Çünkü her gen bir plan örmeğidir... İlim sahibi bir plancıyı gösteriyor. Yani kaderi... Atomlar “emir kulu” olduklarından kaderde yazılana aynen uyarlar...

Aynı şekilde, her plan uygulayıcı bir ustanın da şahidi... Planın bina yaptığı nerde görülmüş... Her varlık belli kanunlarla meydana gelir. Canlılar, belirli yasalara uyarak hayatlarını sürdürürler. Yasa, bir ilim işidir. Şu halde, kanunun olduğu yerde tesadüfe yer yok. Çünkü tesadüf bilgisizliktir, bilinçsizliktir...

Yedi harften, mürekkeple “tesadüf” kelimesinin bile tesadüfen yazılması imkânsızken, milyarlarca atom harfinden meydana gelen varlıkların tesadüfen var olduğunu nasıl kabul edebiliriz!

Evet, yazı vardır, harflerle yazılır... Yazı vardır, nakışlarla yazılır... Yazı vardır, ilimden harflerle, kanundan harflerle, sesten, nefesten, histen harflerle yazılır... Yazılar çeşit çeşittir, türlü türlüdür... Her yazıyı herkes okuyamaz... Çünkü yazı vardır, gözle okunur... Yazı vardır, kulakla, vicdanla, akılla, gönülle okunur... Bazı yazılar da vardır ki, ancak imanla okunur...

Kâinat yazılarla dolu... Gülün kokusunda, kelebeğin kanadında, bülbülün sesinde, toprağın dirilişinde yazılar vardır... Suyun harelerle akışı, ayın ışıl ışıl parlayışı, koyunun şefkatle meleyişi, rüzgârın heyecanla esişi, insanın düşünüşü, sevişi, ağlayışı, gülüşü hep birer yazı örneğidir...

Kâinat, çeşit çeşit yazılardan oluşan harika bir kitap... Yeter ki okumayı bilsin insan, istesin... Varlıklar ise, birer ibret levhası, birer mana simgesi, birer hakikat habercisi...