TR EN

Dil Seçin

Ara

İnsanların Görünüşte “Cennet” Gibi Güzel Görünen Hayatını “Cehennem” Gibi Yapan Ne Olabilir?

İnsanların Görünüşte “Cennet” Gibi Güzel Görünen Hayatını “Cehennem” Gibi Yapan Ne Olabilir?

Mutluluk sıralamasında dünyada ikinci sırada olan Danimarka, intihar oranında da ikinciliği elinde bulunduruyor. Danimarka sıklıkla uğradığım ülkelerden birisi. Orada trenlerin önüne atlayarak intihar edenlerden dolayı metro istasyonlarında tren seferi aksamalarına şahit olabilirsiniz. İntihar edenlerin çoğunluğu malesef hayatının baharında gençler.  

Norveç’i ziyaretimde bu ülkede en önemli bir gündemin psikolojik sıkıntılar ve bunalımlar olduğunu hayretle gördüm. Halbuki Norveç, Danimarka’ya göre çok daha fazla refah seviyesine sahip bir ülke.

İskandinav ülkeleri refah seviyesinde ileri olduğu gibi huzursuzluk da başı çekiyor. Mutluluğu maddi şeylerde arayanlar, ruhî ve kalbî hayatın güzelliklerinden uzak kalıyorlar. 

Her şeyi eksiksiz olduğu halde insanlar niçin gerçekten mesut ve huzurlu değiller? İnsanlar refah içerisinde yüzüyor. Her türlü maddi zevkleri tadıyorlar… Uyuşturucuya bile yasak yok. Canları neyi istiyorsa yapmalarının önünde engel yok.

Mutluluğun zirvesinde olmaları gerekmez mi?

Ama gün geliyor ya boğazına bir ilmik takıyor, ya kafasına bir mermi sıkıyor ya da kendini trenin önüne atıyor. Olmadı haplarla her şeye elveda diyor. 

İnsanların görünüşte “cennet” gibi güzel hayatını “cehennem” yapan ne olabilir? 

Halbuki Afrika gibi açlık sınırında olan her türlü sefaleti yaşayan yerlerde intiharlar yok denecek kadar az.

 

Peki maddi refah seviyesi yüksek ülkelerin, manevi huzursuzlukta da önde olmaları nasıl açıklanabilir?

 

Benim gördüğüm manevi olarak aç kalmakla ilgili. Bu zamanın bir hastalığı bu. Mesela şöyle bir etrafımıza bakınca ne görüyoruz? Hemen her şey maddi ihtiyaçlarımızın karşılanmasına ve bedenimizin, zevklerimizin tatminine göre tasarlanmış. 

Bedenin hastalıklarının tedavisi için o kadar emek harcanırken, ruhumuzun, kalbimizin beslenmesi, tatmini için ne yapılıyor? 

Yok hükmünde.

İnsanların maneviyatının beslenmesine ihtiyacı varken, sosyal hayatından medyasına her şey insan ruhunu bedenine köle yapmaya sevk ediyor. 

Oysa asıl insan, ruh ve kalbidir, beden bunların hizmetçisi hükmündedir. İnsanın gelişmesi, yükselmesi, değer kazanması, medeni olması ruhunu ve duygularını beslemekle, güçlendirmekle olur. Şu anki durum insanın insan yapan tüm üstün özelliklerini bedenin hizmetine verdiriyor, bedenin tatmini için çalıştırıyor. Yani sultanı hizmetçiye köle yapmaya benziyor. 

Halbuki asıl büyüme ve gelişmeler insanın manevi dünyasında gerçekleşir. Mutluluk ve huzur, insanın manevi tatmini ile tadılır.

Ayette mealen, “Kalpler ancak Allah’ı tanımakla, onu anmakla huzur bulabilir.” buyuruluyor.

İnsan ancak yaratanını, Rabbini bildiğinde, Allah’ı tanıdığında, ruhunun ve kalbinin gıdasının bu olduğunu, aradığının gerçekte bu olduğunu görüyor.

Sonsuzluk isteyen ve her şeyde sonsuzluk arayan bir insan, fani şeylerle tatmin olabilir mi? Bunlarla huzur bulabilir mi?

 

Nasıl ki mesela, süt, yumurta ve havuç vs gibi A vitamini olan gıdaları almayan bir insanın gözü fersiz kaldığı gibi, manevi bilgi vitaminlerini almayan insan da hayatın anlamını bulamaz, göremez. 

Dünyanın türlü hadiseleri, fırtınaları, depremleri, salgınları karşısında kendisini son derece yalnız ve aciz hisseder ve büyük bir korku içinde kalır.

Halbuki Allah’a iman ve itimat eden insan, hadiselerin dizgininin Onun elinde olduğunu bilir ve “Mevlâ görelim n’eyler, n’eylerse güzel eyler” der.

Ölümün sonsuzluğa açılan kapı olduğunu anlamayanı hangi şey teselli edebilir?

İnsan ruhu ve duyguları mutfak-iş yeri-tuvalet üçgeninde kalmaya razı olmuyor.

Ve dünya, ahiret bilindiğinde anlam kazanıyor. Yokluk kapısı olarak görülen ölüm, her şeyi anlamsız yapıyor. Hiçbir anlamı olmayan bir kitabı okumak istemeyen insan, anlamsız bir hayatı da yaşamak istemiyor. 

İnanan bir insan dünyadaki güzelliklerin ve nimetlerin numune olduğunu, öbür dünyadaki “asıllarına” müşteri olmak ve kaynağa ulaşmak için yaratıldığını öğreniyor ve bunlar anlamlı hale geliyor. Nimetlerin elden çıkmasından gelen elem de zail oluyor.

 

Fakat hayatın anlamını çözemeyen insan, aklın sorularından ve vicdanın azabından kurtulmak için dikkatini başka şeylerle oyalamak ister. Bunun en kolay yolu da oyun ve eğlenceler oluyor ya da kendini alkol ve uyuşturucu bataklığına bırakıyor malesef.

Özetle, insanlara mutluluk vaad eden zamane medeniyeti insanı gerçekten tatmin edecek bir anlam ve hedef koyamadığı için, insanlara vaad ettiği mutluluğu veremiyor. Olan, batı medeniyetinin ürettiği türlü şeylerin tantanasında yitip giden insanlara oluyor.