TR EN

Dil Seçin

Ara

Fotosentez Mucizesi

Eskiden beri esma-i ilahiye nasıl tecelli eder, bunu akla yaklaştıracak misaller var mıdır diye düşünürdüm. Bugün fotosentez konusu üzerine kafa yorarken esmanın tecellisi ile bu olay arasında bir benzerlik olduğunu fark ettim.

Şöyle ki; fotosentez olabilmesi için ışık gereklidir. Işık fotosentezin motor gücüdür. Yaprakta hücreler içinde kloroplast adı verilen ve ancak mikroskopla büyütüldüğü zaman görülebilen küçük fabrikalar bulunur. Bunlar gerçek bir şeker fabrikasıdır. Burada önce glukoz, fruktoz ve sakkaroz gibi şekerler sentezlenir, sonra bunlar protein ve yağ gibi diğer besin maddelerine çevrilir.

Ya da bitkinin her tarafına uzanmış olan ve kalbur şeklinde deliklere sahip olan iletim boruları vasıtasıyla yaprak sapından, daldan, gövdeden geçerek bitkinin her tarafına dağıtılırlar. Ancak çoğunlukla meyvelere ve toprak altı kısımlara taşınarak buralardaki hücrelerde depolanırlar.

Yani, meyvedeki besinlerin kaynağı yapraklardaki kloroplast isimli şeker fabrikalarıdır. İnsanoğlunun yapmış olduğu şeker fabrikalarına ‘şeker ayırma fabrikası’ demek daha doğru olur. Zira bunlar pancar kökünde depolanmış olan şekerin suyunu uçurarak mevcut olan şekeri ayırırlar. Yoksa şeker yapan bir fabrika değillerdir.

Meyvelerdeki gıdalar bir çeşit kimyasal enerji formlarıdır. Bu enerjinin kaynağı yapraklardaki kloroplast fabrikaları ve sonuçta bu fabrikalarda emilen güneş ışınlarıdır. Yani, güneşten gelen ışığın fizik enerjisi önce yapraktaki kloroplastlarda, sonra da meyvelerde kimyasal enerji olarak tezahür etmektedir. Sonra bu enerji meyveleri yiyen insan ve hayvanların hücrelerine taşınarak onların hayatiyetinin devamında kullanılır.

Böylece bütün canlıların hayatı güneşten gelen ışınların yapraktaki tecellisine bağlıdır ki buna kısaca fotosentez diyoruz. Yapraktaki kloroplasta ışık çarptığında kloroplasttaki pigment sistemlerini etkiler. Yüzlerce klorofil moleküllerinin organize edilmiş bir kümesi olan pigment sistemlerini bir motordaki irili ufaklı dişlilere benzetebiliriz. Nasıl ki bir dişlinin döndürülmesiyle buna bağlı olan diğer dişli mekanizmaları da harekete geçiyorsa, aynen bunun gibi bir pigment sisteminin ışık tarafından uyarılmasıyla bu uyarılma enerjisi diğer pigment sistemlerine de yayılarak sistemi çalıştırır ve birçok reaksiyon sonucu elektronların sistemde akışı ve buna bağlı olarak ATP adı verilen kimyasal enerji paketçikleri oluşturulur.

Bu ATP’ler kullanılarak yine kloroplastta fakat bu kez pigment sisteminde değil kloroplastın stroma denilen sıvı kısmında Rubisko adı verilen bir enzim vasıtasıyla havadan gelen karbondioksit (CO2) gazı yakalanarak topraktan gelen suyun (H2O) hidrojenleriyle birleştirilir ve birçok reaksiyon sonucu önce üç karbonlu şekerler sonra da glukoz ve fruktoz gibi altı karbonlu şekerler sentezlenir. Yukarıda bahsedildiği gibi, bu şekerler ya başka besin maddelerine çevrilir ya da bitkinin kök, gövde ve meyvelerine taşınarak oralarda depolanır.

Dolayısıyla meyveler yaprak mutfağında, kloroplast tencerelerinde, ışık ve ATP ateşinde pişirilerek kalburlu borulardan meyvelere taşınarak burada paketlenen gıdalardan meydana gelir.

Bu harika işlerin arkasındaki gizli eli görmek lazım. Nasıl ki barajlarda elektrik tribünlerini harekete geçiren güç baraj üstünden aşağıya hızla akan su ise, aynen bunun gibi, özetleyerek ve basite indirgeyerek anlatmaya çalıştığımız fotosentez olayında da pigment sistemlerini çalıştıran güneş ışığıdır. Işık dediğimiz şey ise çeşitli dalga boyunda ışınların bir araya gelmesinden oluşmuş bir huzme, yani ışın demetidir. Yani ışınların toplamına ışık diyoruz. Güneşten gelen ışığın bünyesinde ultraviyoleden itibaren mavi, mor, yeşil, sarı, kırmızı ve kızılötesi ışınlar gibi çok çeşitli ışınlar bulunur. Her bir ışının dalga boyu farklı olduğundan biz onları farklı renklerde görmekteyiz.

Bazı zamanlar gökyüzünde su buharının kırmasıyla oluşan gökkuşağında veya ışığı prizmadan geçirdiğimizde ışınları ayrı renkler halinde görebiliriz. Işınlardan ultraviyolenin dalga boyu çok kısa ve kızılötesi ışınların dalga boyları da çok uzun olduğundan bunları insan gözü göremez. Yaprağa çarpan güneş ışığının içinde kloroplast fabrikasının çarklarını çalıştıran ışınlar mavi ve kırmızı ışınlardır. Demek ki güneşten gelen ışınların içinde sadece iki tanesi kloroplastta tecelli ediyor. Diğerleri ise bitkinin başka işlerinde tecelli eder.

Burada şunu anlayabiliriz. Cenabı Hakk’ın yüzlerce esması var. Bu isimlerin kâinatta tecellileri ile icraat yapılıyor. Ancak isimler birer sebeptir. Zira, “Bütün varlıkların hakikati, esma-i ilahiyeye dayanır. Eşyanın mahiyeti ise o hakikatin gölgeleridir.” Nasıl ki ışığın yapısındaki farklı ışınları çıplak gözler göremiyorsak ancak prizmadan geçtiğinde bir kısmını görebiliyorsak, esmanın varlığını da ancak tecellileri ile anlıyoruz. Bir meyvenin yok iken varlık âlemine çıkması Halık (yaratan) ismini, her meyvenin kendine mahsus özel bir yapıda yaratılması Nakkaş (şekil veren) ismini, yine her meyvenin kendine mahsus renkler ile süslendirilmesi Müzeyyin (süsleyen) ismini gösterir. Bunlar gibi yüzlerce esma tecelli ediyor.

Nur isminin kesif bir aynası olan güneş memuruna ışık parmakları ile yapraktaki kloroplast fabrikalarında fotosentez adı altında iş yaptırılıyorsa ve biz bunu gözle göremiyor ancak bu işin neticesini ortaya çıkarılan meyvelerde görebiliyorsak; esma da yüce yaratanın gizli elinin ışık parmakları gibi kâinattaki fiillerinde tecelli ediyor.

Tecellinin mahiyetini tam anlayamıyorsak da neticesi olan varlıklara bakarak bir gizli elin varlığını anlıyoruz ve bu el sahibinin isimlerinden onun marifetini kazanmaya çalışıyoruz. Maddi sebepler birer perde olduğu gibi, esma da perde, melekler de birer perde olarak yaratılmış.

Yetmiş bin perdeden bahsedilir. Perdeler arkasında yaratanın gizli elini görmek tefekkürle olur. Sebebi yaratan da müsebbebi yaratan da Yüce Allah’tır. Buna iktiran denilir. Hakim ismi gereği bu dünyada her müsebbebi bir sebebe takarak yarattığı için ve daima sebeple müsebbeb birlikte görüldüğü için tabiatçılar müsebbebin yaratılışını sebebe verip hata ediyorlar.

Evrende canlı cansız her varlık bir meyve gibidir ve çeşitli isimlerin tecellilerine mazhardır. Bu bakışla baktığımızda her varlık bir tefekkür vesilesi olur ve marifetullahta terakkimize yardımcı olur. Tefekkür ise akıl nimetinin bir zekâtıdır. Bahar ve yaz mevsimi de bu zekâtı vermenin en münasip zamanıdır.

İyi tefekkürler.