TR EN

Dil Seçin

Ara

“Ozon Perdesi” Mucizesi

Çağımızda dünya gündeminin en mühim meselelerinden bir kısmı da çevre meseleleridir. Ülkemizde de “Çevre Koruması” mevzuuna verilen önemin sonucu olarak, hükümet kabinemizde yıllardır “Çevre Bakanlığı” ve çok sayıdaki üniversitelerimizde de “Çevre Mühendisliği” eğitimi veren bölümler bulunmaktadır.

“Çevre kirlenmesi ve tabiatın tahribinin” ilk defa ateşin yakılması ile başladığı söylenebilir. Fakat, ancak 1869 yılında ABD’deki Massachusets Halk Sağlığı Komitesi’nin bildirisi, İslâm dini haricindeki insanların, çevre meselelerinin dünyayı tehdit eder boyutlara geldiğinin ilk mühim bilimsel uyarısı niteliğindedir.

1972 yılındaki çevre korumasıyla ilgili BM konferansından onbeş asır önce nâzil olmuş Kur’an âyetleri ve Peygamberimiz’in (asm) Hadisleri “Çevre Koruması”na da çok dikkat çekmiş ve İslâm dininde “Âyet ve Hadislerin ışığında Çevre Ahlâkı” da geniş şekilde yer almıştır. Çünkü, “Çevre, Âdemoğluna ruh üfürülüp beden elbisesi giydirildikten sonra ona takdim edilen bir emanet; çevre, büyük bir insan, insan ise büyük bir çevredir.” 

Allah’ın güzel isimlerinden bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak çevre ile ilgilidir. Bunlardan yedi tanesi: Kayyum, Adl, Hakîm, Kuddüs, Muhsin, Bâri,  Muksit’tir.

…                                                                                                                         

Günümüzde “çevre meseleleri” büyük ölçüde, sanayileşme ve ona bağlı düzensiz şehirleşmeden kaynaklanmaktadır. Çevrenin korunması için alınabilecek tedbirlerin temelinde temizlik ve israfsızlık bulunmaktadır. Kur’an tefsirlerinde ve hadislerde temizlik üzerinde önemle durulmaktadır. “Şüphesiz ki Allah çok tevbe edenleri sever. Çok temizlenenleri de sever.” (Bakara, 2/222) mealindeki Kur’an  âyetinde: “Allah’ın sevdikleri” olarak önce “çok tevbe edenlerden” ve daha sonra da “çok temizlenenlerden” bahsedilmesi ile, maddî temizlikten başka, tevbe ile yapılan manevî temizliğin önemine de dikkat çekilmektedir. 

Buna göre, “Hakikî Çevrecilik”, asıl kirlilik olan “manevî kirliliğe” karşı olmayı ve buna tedbir almayı da ihmal etmeyen; hatta “temizliğin manevî yönüne” daha fazla ehemmiyet veren çevreciliktir. 

Peygamberimizin “Temizlik imandandır.” hadisinde bahsedilen temizliğin, “maddî  boyutu” yanında, tevbe ile yapılan “manevî boyutu” da gözden uzak tutulmamalı; “manevî temizlik” de ihmal edilmemelidir!..

Çevre meseleleri çok geniştir: Küresel ısınma, orman tahribatı, toprak erozyonu ve çölleşme, ozon perdesinin delinmesi ve bu deliğin büyümesi, meraların azalması, göller ve akarsuların kirlenmesi, katı atıkların birikmesi, büyük şehirlerin havasının kirlenmesi, elektromanyetik kirlenme, radyoaktif kirlenme, gürültü kirliliği vd, “çevre meseleleriyle ilgili” olarak üzerlerinde ayrı ayrı durulabilecek konulardır.                                                                                                                                            

Bugün dünyanın karşı karşıya bulunduğu çevre meselelerinin en mühimleri:

1- Küresel ısınma,

2- Ozon perdesindeki deliğin büyümesi olarak ifade edilmektedir.

Küresel ısınmadan, son zamanlarda medyada çok bahsediliyor; fakat en önemli çevre konusu olan ozon perdesi (ozon tabakası) ve bunun tahribi ile alâkalı hiç bahsedilmiyor!..

Üzerinde yaşadığımız dünyanın atmosferi, okyanusları ve 17 km derinliğe kadar katı yer kısmını içine alan katmana “Yer kabuğu” denilir. Yer kabuğunda en bol bulunan element oksijendir ve kütle bakımından yer kabuğundaki miktarı %49,5 oranındadır. Oksijen, yer kabuğunda çeşitli maden filizlerinde, bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda, suda ve atmosferde bulunur. Oksijenin serbest halde bulunuşu genelde iki atomlu molekül: O2 halindedir. Oksijen atomlarından üç tanesinin meydana getirdiği O3 molekül yapısındaki maddeye, “ozon” adı verilir. 

Ozon, oksijenin allotropu; fiziksel hali farklı bir şeklidir. İki atomlu oksijen moleküllerine kâfi enerji verilirse, üç atomlu ozon molekülleri meydana gelir:

3 O(g) + 68 Kcal 2 O(g)

Oksijen atmosferde hacim bakımından %20, kütle bakımından ise %21 oranında bulunurken, onun allotropu olan ozonun atmosferdeki ortalama miktarı hacim bakımından %0,02 ppm (milyonda kısım)dır; yani oksijenin on milyarda biri kadardır. 

Ozon, oksijenden daha kuvvetli yükseltgen (oksitleyici) olduğundan, yeryüzünde bulunması canlılar için çok zararlıdır!..

Yeryüzünde çok az olan ozon konsantrasyonu 30 km yüksekliğe kadar artar; atmosferin stratosfer kısmında yerden 30 km yükseklikte, ozon konsantrasyonu atmosferdeki ortalama konsantrasyonunun 10 misli kadar bir miktara (%0,2 ppm) ulaşır. Atmosferin 30 km’den daha yukarısına çıkıldığında ise, ozon konsantrasyonu gittikçe azalır ve 80 km yükseklikten sonra atmosferde ozona rastlanmaz.

Ozonun yerden 30 km yükseklikteki stratosferde %0,2 ppm konsantrasyonunda en yoğun şekliyle bulunmasına, “atmosferdeki ozon perdesi” denilir. Yeryüzündeki canlıları güneşin yüksek enerjili ışınlarından koruma fonksiyonu gören bu “ozon perdesi”, yeryüzündeki canlılar için çok lüzumlu ve faydalıdır. Çünkü atmosferdeki bu “ozon perdesi”, güneşten gelen ve canlılar için çok zararlı olan UV (ultraviyole) ışınlarını süzer ve yeryüzüne inmesini önler..

Güneşten gelen UV ışınları atmosferdeki “ozon perdesi”yle %99 oranında tutulmasa, canlı-cansız tabiatta çok kötü hadiseler olur. Bunların insanda ilk görüleni, cilt kanserlerinde artıştır. Daha ileri safhada, yüksek enerjili ışınlar canlı yapısının moleküllerinde bulunan C-H ve O-H kimyasal bağlarını koparır. Bu kimyasal bağların kopması ise, canlılığın yok olması demektir!.. 

İlgili kimya kitaplarında, yeryüzünden 30 km yükseklikte, atmosferdeki ortalama konsantrasyonunun 10 misli konsantrasyondaki “ozon gazı perdesi”nin güneşten gelen UV ışınlarını tutarak bir “perde” vazifesi görmesine dair kimya denklemleri; bu “ozon gazı perdesi”nin atmosfere verilen hangi endüstri ürünü kimyasal maddelerle nasıl bozulduğunun kimya denklemleri; bu “ozon gazı perdesi”ndeki bozulmanın niçin daha çok güney kutbu bölgesinde görüldüğünün açıklaması; bu çevre âfetine karşı alınabilecek tedbirler vd. vardır.

“Ozon gazı perdesi” ile alâkalı olarak düşünülmesi ve gerekenlerin söylenmesi ihmal edilen çok mühim bir husus; yeryüzünde canlı-cansız tabiata zararlı çok aktif bir oksitleyici olan ozon gazının, 120 km kalınlıktaki atmosferde bahsettiğimiz bu dağılımının, onun moleküllerinin kendi kararları ve tercihleriyle, tesadüfen, kendi kendine veya tabiatın eseri(?) olarak böyle rahmetli ve hikmetli neticeler meydana getirecek şekilde olmasının imkânsızlığıdır!..

Çünkü, kimya ve diğer fen kitaplarında, hidrojenin atmosferin üst tabakalarındaki konsantrasyonunun nispeten fazla oluşu, onun “bağıl molekül ağırlığının küçük olması” (2g) ile açıklanmaktadır; fakat “bağıl molekül ağırlığı” hidrojen molekülünün 24 misli (48g) olan ozon moleküllerinin—aynı sebebe dayalı olarak—atmosferin yeryüzüne yakın kısmında en yüksek konsantrasyonda bulunmaları gerekirken, yukarıda bahsettiğimiz gibi, yeryüzüne yakın atmosferde çok az bulunup 30 km yüksekte bir “ozon perdesi” teşkil edecek tarzda “mucizevî bir konsantrasyon dağılımı” göstermelerinin sebebine dair hiçbir açıklamaya rastlanmaz!..

Halbuki, dünya atmosferindeki “ozon perdesi”, tabiattaki sebebler nizamından biri olan “Gravitasyon (çekim) kanunu”na tam uymayan ve insanda hayret uyandıran bu olağanüstü özelliğiyle, üzerinde mutlaka önemle durup düşünmeyi gerektirmektedir!..

Dünya atmosferindeki “ozon perdesi”, kimya vd fen bilgisi kitaplarında bahsedilenlerden başka, hayat boyu imtihanımızın olduğu bu imtihan dünyasındaki sebepler perdelerinden biri olarak, acaba aklımızın nazarında aynı zamanda neyi perdelemekte ve bize neyi göstermektedir?

Âlemlerin Yaratıcısı olan Allah, kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm’de (mealen) şöyle buyurmaktadır:

“O (Allah), biri diğeri ile tam uyum içinde olan yedi gök yaratmıştır. O Rahmân’ın yarattığında hiçbir nizamsızlık göremezsin! Haydi gözünü çevir de bir bak, bir eksiklik görebiliyor musun? Sonra gözünü birkaç kere daha çevir tekrar tekrar bak! Gözün sana, güçsüz ve yorgun bir halde dönecektir.” (Mülk Sûresi, 67/3-4)

Bu âyetlere ve onların Kur’an-ı Kerîm’deki benzeri diğer âyetlere uyarak, sadece gözleriyle veya teleskoplarla değil; onlardan biri olarak bahsettiğimiz “ozon perdesiyle ilgili vd bilimsel gerçeklerle” göklere bakan insanların, “aslında en mühim olarak acaba neyi görmeleri” gerekmektedir?

“Evet, izzet ve azamet isterler ki; esbâb pededâr-ı dest-i kudret ola, aklın nazarında. Tevhîd ve ehadiyet isterler ki; esbâb ellerini çeksinler, tesir-i hakikîden…” (Risale-i Nur Külliyâtı, 11. Mesele)