TR EN

Dil Seçin

Ara

Aile Hayatında Elbiselerimiz

Aile Hayatında Elbiselerimiz

Aile içi iletişim konulu seminerimde söylediğim bir cümlenin farklı bir anlamı zihnimde canlandı. Bu cümle, Bakara Suresi yüzseksen yedinci ayetin mealinden bir cümle idi: “…Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz…”

 

Aile içi iletişim konulu seminerimde söylediğim bir cümlenin farklı bir anlamı zihnimde canlandı. Bu cümle, Bakara Suresi yüzseksen yedinci ayetin mealinden bir cümle idi: “…Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz…”

Düşündükçe pek çok fikir ve soru zihnime geliyordu. Bu tefekkürün bir kısmını not aldım. Bana aslında çarpıcı gelen; yüzlerce yabancı ve yerli kaynağın hiç birisinde rastlamadığım eşlere yüklenilen derin işlevin “elbise” benzetmesiyle ifade edilişi idi. Bu mana denizi, beni Kur’an’ın ifadelerindeki mucizelerinden birisine götürdü.

 

Farklı elbiseler

Elbisenin çok işlevi, birçok kullanım alanları olduğu gibi, maddi ve manevi anlamları bulunmaktadır. Elbisenin zorunluluğu kadar niteliği de çok önemlidir.  Bütün canlılar gibi aslında cansızlara da fitrî olarak kendilerine uygun elbiseler giydirilmiştir. Fakat en güzel maddi ve manevi elbiseler insan için hazırlanmış ve stoklanmış, insanı beklemektedir. Ağaca kabuğunu, kuşa tüylerini, balıklara derisini, sahra ve dağlara örtülerini giydiren Kudret-i Ezeli; Adem’in çocuklarının ruhlarına bedenlerini elbise yaptığı gibi, bedenlerine de en uygun elbiseleri elbette yaratmaktadır. Bu elbiselerin özelliklerini araştırmamız, bilmemiz ve bizden ne istendiğini düşünmemiz, bu konudaki kurallara uymamız da aklın gereğidir.

Elbise insanı korur, güzelleştirir, saklar ve özel kılar. Ailede eşlerin bir birlerine elbise olması istenirken, eşini koruma, güzelleştirme, gerektiğinde saklama ve özel kılma vazifesi de eşlere yüklenilmiş demektir.

Eşine elbise olmak bir vazife olduğu kadar, ruhuna güzel bir karekteri giydirmek, bir başka vazife olarak hayata anlamlar katıyor. Aslında ruhumuza bedenimizi giydiren Kudret-i Ezeli, ruhumuza bir kısım kemalatı giydirme tercihini ve iradesini bize bıraktı. Bir anlamda Cennetten dünyaya gönderilen Adem ile Havva, kendi iradeleri ile cennete layık elbiseler giyinip, tekrar asli vatanlarına dönmek için gönderildiler.

Nefsi terbiyenin bir manası da, ruha salih ameller işleterek, imanla ve edeple süslemek, şahsiyetine güzel ahlak örneklerini giydirmektir. Öte yandan kalbine aldığı “kudsi söz ve manalar”a salih amellerden elbiseler giydirmek de iman, ilim ve amel-i salih vazifesi ile dünyaya gönderilmenin hikmetini gerçekleştiriyor.

 

Mutlu aile elbisesi

Sanayileşme ve kentleşmenin getirdiği yoğun ve stresli yaşam biçimi, günümüz insanını mutsuz etmekte ve yaşam enerjisini tüketmektedir. Birey ruhsal anlamda bir yaşam limanında kendini güvende hissetmek ister. Dış dünyanın bütün zorluklarına rağmen kendisini mutlu edecek bir yaşam alanı, küçük bir dünya bulmak zorundadır. Bediüzzamanın ifade ettiği gibi; “İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır.” Aileyi bir yaşam kaynağı haline getirmek ve ailede gerçekleştirilmesi gereken salih amel örneklerini Hz. Peygamberin ve İslam büyüklerinin yaşantılarından almak, bizleri aile huzuruna ve sağlıklı çocuklar yetiştirmeye götürecektir.

Nebraska  Üniversitesinde “İnsan Gelişimi ve Aile Bölümü” yöneticisi Nick Stinnett güçlü toplumların güçlü ailelerden teşekkül edebileceğini ileri sürmüş ve güçlü ailelere dönük yaptığı araştırmada üç önemli özellik tesbit etmiştir. Sürekli ve düzenli olarak ibadet yapan bu tür ailelerde dine bağlılık yüksek çıkmıştır. İkinci olarak aile bireylerinin birlikte zaman geçirme sıklığı olmuştur.  Üçüncü özellik ise, sevgi ve takdir davranışlarıyla, aile üyelerinin karşılıklı iltifatlar yaptıkları görülmüştür. Bu bulguların pratik örneklerini manevi rehberlerimizin yaşantılarında çoklukla görmekteyiz.

 

Ebet ülkesine hazırlık için

Çocuklarımızı sevmede Hz. Peygamberi (asm) örnek almalıyız. Hz. Peygamber, (sav)  bir yolculuğa çıkacağı zaman en son veda ettiği insan, kızı Hz. Fatıma olurdu; yolculuktan döndüğü zaman da önce onu ziyaret ederdi.

Hz. Fatıma, Hz. Peygamber’i ziyarete geldikçe Hz. Peygamber (sav) onu ayakta karşılar, alnından öper ve kendi yerine oturturdu.

Hz. Enes diyor ki; “Resul-i Ekrem kadar ailesini seven birine rastlamadım. Oğlu İbrahim, Avali denen yerde kalıyordu. Hz. Peygamber, Medine’den yaklaşık sekiz km kadar uzaklıkta bulunan bu yere yaya olarak gider, oğlunu ziyaret ederdi.”

Hz. Ali yedi yaşına kadar çocuklarımıza çocukça, onbeş yaşına kadar arkadaşca, onbeş yaşından sonra bir yetişkin gibi davranmayı tavsiye eder.

Bütün bu çaba ve davranışlar, en güzel maddi ve manevi elbiselere layık insanı geleceğe ve ebed ülkesine hazırlamak için. Çünkü bu kadar latif elbiseleri yaratıp insanın seçimine bırakan bir Kudret-i Ezeli, insanın toprağa örtünüp orada kalmasına müsaade etmez ve insanın seçimine göre hazırlandığı ve O’nun adaletle  hazırladığı yere gönderecektir.