“Anne şefkatinden mahrum kalan bir çocuğu hiçbir güneş ısıtamaz.” özdeyişi Malta’yı ne güzel tarif ediyor.
Güneşi, denizi, Avrupa Birliği ve Euro hiçbirisi, Allah’ın rahmetinden ve Rahmeten lil Âlemîn’in şefkatinden mahrum bu adayı mutlu edemez.
Yüzlerce yıl Arap Müslümanların yaşadığı, Trablus’la içili dışlı olmuş, Müslüman denizcilerin barınağı, Turgut Reis’in şehadet şerbetini içtiği bu şövalyeler adası, ne derece bozulsa da Arapça içeren dili, ‘trik’ ile başlayan sokak isimleri ve trafik levhalarındaki ‘merhaba’ yazısına kadar bize ait izlerle dolu. Mdina (Medine), Rabat, Ghzira (Cezire) gibi pekçok şehir hâlâ Arapça isim taşıyor.
Fakat ne yazık ki bu ada, küfür, sefahet, ihanet ve dalaletin eline terkedilmiş. Hatta öyle ki, kilise ve mutaassıp Hıristiyanlar ve bilhassa ihtiyarlar, buradaki İslamî hizmetleri hazmedemeyip, kardeşlerimizi Müslüman misyonerler diye sınır dışı ettirmişler. Ancak şimdi, bugün gelinen dinsizlik ve sefahetin en uç noktalarından kendileri şikâyet etmeye başlamışlar.
Bir dönem Libya ile iyi ilişkiler geliştirdikleri için Kaddafi buraya güzel bir cami yaptırmış. Minaresi ve geleneksel Arap mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan bu cami ayrıca okulu, mezarlığı ve İslam Kültür Merkezi ile tam bir külliye olmuş.
Ayrıca şu an benim kaldığım semte yakın bir semtte de Müslümanlar bir villayı tamamen mescide çevirmişler. Burada Cuma ve vakit namazlarını kılıyorlar.
Buraya İngilizce öğrenmek için dil okullarına gelen Türk öğrenci sayısı çok fazla. Belki de en fazla bizim gençler var. Fakat malesef kendilerini sefahetin içinde bulan bu gençler, herkesin illallah dediği tiplere dönüşüyor. Neyse ki, az sayıda da olsa kendini muhafaza etmeye çalışan temiz gençleri görüyorum.
Denize yakın yerlerde, dünyanın heryerinde olduğu gibi plaj kültürü hâkim. Bu Türkiye’de de farklı değil. Ne hazin ki İngilizce okulları ve kursları tatil moduyla birleştirildiği için, plaj ve gece hayatı (bar, disko vs.) öğrencileri kuşatmış durumda. Ancak denize uzak olan semtler ve şehirler nispeten daha iyi. Adanın turizm yatırımını ön plana almış olması ve sınırsız özgürlük fikri, bizim Akdeniz ve Ege şehirlerinde de olduğu gibi hertürlü melanete kapı açıyor.
Ancak Türkiye’de turistik şehirlerde zor da olsa yapılan iman hizmetinin bir benzeri burada inşa edilebilir. Böylece bu kadar Türk öğrenci sefahete terk edilmemiş olur. Binde bir de olsa, burada onlara bir şefkat eli uzatılmalı.
Burada bu gençlere yönelik hizmetlerin yerleşmesi Fransa veya Almanya’dan çok da farklı olmaz herhalde. Belki dinlerine mutaassıp Malta hükûmetleri ya da kilise baskı yapabilirler. Hatta daha önce hizmetlerle ilgilenen bir kardeşi sınırdışı da etmişler. Ama sessiz sedasız bir öğrenci evi sorun olmaz zannederim. Burada bir öğrenci zaten bir ev kirası kadar parayı, okulun öğrenci evinde tek odaya veriyor. İki öğrenci parasıyla bir evin bütün masrafları çıkıyor. Böyle hizmetler için sürekli burada kalmayı düşünenler olursa, dil eğitimine gelenlere kolayca vize veriliyor.