TR EN

Dil Seçin

Ara

''Işık Kirliliği''ne Farklı Bir Bakış / Gecenin 'Nur'u

''Işık Kirliliği''ne Farklı Bir Bakış / Gecenin 'Nur'u

Gezegenimiz muazzam bir ‘ışık kirliliği’ tehdidi altında.

 

Tabiatta yaptığımız her mühendislik gibi

geceyi ‘aydınlatma’ mühendisliğinin de faydaları,

aynı orandaki zararı ile beraber geliyor.

Gezegenimiz muazzam bir ‘ışık kirliliği’ tehdidi altında.

 

Genel olarak insan, “diurnal” yani bir “gündüz” canlısıdır. Yani, uyumadığı sürenin çoğunu güneş gökyüzündeyken geçirir. “Nocturnal” yani hayatı gece karanlığında yaşayan, geceleri beslenen canlılardan tefrikle...

İnsanoğlu, önce ateş, sonra elektrik ile ‘ışığı’ geceye taşıdığından beri ‘geceleri’ de yaşayan bir canlı olmaya başladı.

İşin sosyal dramı bir yana, tabiatta yaptığımız her mühendislik gibi geceyi ‘aydınlatma’ mühendisliğinin de faydaları, aynı orandaki zararı ile beraber geliyor. Gezegenimiz muazzam bir ‘ışık kirliliği’ tehdidi altında. Tabiatın ‘ışık-karanlık’ ritmini her bozduğumuz yerde, canlı hayatının değişik bir vechesinin—göç, doğum ya da beslenme—düzeni de bozuluyor.

Ve en başta da insanın kainat ile bağı kopuyor. Bir kere, binlerce yıl boyunca evreni ‘kendi gözleriyle’ temaşa eden insanoğlu, artık sanki bir stüdyo animasyonuymuş gibi YouTube videolarından bakıyor gökyüzüne.

Benim çocukluğumun geçtiği şehirde ve zamanda henüz çok fazla ışık yoktu ve geceleri ‘samanyolu’nun görkemli şovunu izlerdik. Mars’ın Venüs’ün ışığı düşerdi yeryüzüne, gözle görülür şekilde. Başımızı göğe kaldırmamız yeterdi kehkeşanı seyretmeye...

Şimdi bu muazzam hazineyi kaybetmiş durumda insanoğlunun büyük bölümü. Bunun illa ki kitlesel psikolojik etkileri de var. New York Times’ın editoryal kurulunun ‘köylü’ filozofu Verilyn Klinkenborg’un deyimiyle şimdi şehirlerimizde geceleri gökyüzü, kıyamet sonrasının anlatıldığı bilim kurgu filmlerini anımsatıyor. Bir el bütün yıldızları süpürmüş adeta. Boş, anlamsız bir karanlık. Sokaklarımızı aydınlatalım derken, evrenle aramıza bir perde çektik.

Gecenin sadece ruhuna ve anlamına değil, ‘tabiatına’ da kastediyoruz. Yeryüzündeki ‘nocturnal’ gezegendaşlarımızın hayatını tahrip ediyoruz örneğin. Dönüp sonunda bizi de vuracak bir cinayet bu...

Los Angeles merkezli Urban Wildlands Group’un hazırladığı rapora göre, her geçen gün binlerce yeni deniz kuşu, ötücü kuş, denizlerdeki petrol rafinerilerinin ışığına, ateşine yönelerek, düşüp ölünceye kadar dönmeye başlıyor. Geceleri göç eden kuş katarlarındaki birçok acemi kuş, insan yapımı yüksek binaların ışığına aldanıp bu binalara çaparak ölüyor.

Sokak lambalarının etrafında dönen böcekleri hepiniz görürsünüz. Bize hayatın doğal seyri bir görüntü gelir. Oysa bu son 100 yılda gerçekleştirmeye başladığımız bir katliam yöntemidir. Sayısız böceğin böyle doğal olmayan yollarla öldürülmesinin evrenin düzeninde hangi dengeleri bozduğunu bile henüz bilmiyoruz...

Geceleri ‘yapay ışıklarla’ aydınlatmaya başladığımızdan beri, birçok kuş ve böcek türü, tabii çevrelerinde yok olup gitti... Sabahları karakuşiler, bülbüller ‘yapay ışık’ nedeniyle yanlış saatlerde ötmeye başlıyor. Karanlık zırhı olan birçok hayvan türü, artan ışık nedeniyle, daha fazla oranda diğer avcı hayvanlara yem oluyor ve nesilleri hızla tükeniyor.

Plajlarda yumurtalarından çıktıktan sonra, sevk-i ilahi ile denizi bulabilmek için yakamozlara yönelen deniz kaplumbağaları, turistik otellerin ışıklarını yakamoz zannettikleri için, denize asla ulaşamıyor ve ölüyor. Saymakla bitmez cinayet işliyor ‘ışığımız’...

Durum tamamen umutsuz değil. Tamamen karanlığa gömülmek bu saatten sonra imkansız olsa bile, ışıklandırmaya yapılacak basit düzenlemeler ve kalitelendirme çalışmasıyla hem muazzam bir tasarruf hem de tabiatı koruma adına bir iş görebiliriz.

Arizona eyaletinin 60 bin nüfuslu Flagstaff şehri 2001 senesinde dünyanın ilk, “uluslararası karanlık sema şehri (lntemational Dark Sky City)” unvanını kazandı. ‘Işık kirliliğine’ karşı hareket, her geçen gün gezegene yayılıyor. Son olarak Çek Cumhuriyeti bu alanda adım atan ilk ülke oldu, ve geceleri atmosfere saldığı ışığı ciddi oranda azaltacak düzenlemeler yapma kararı aldı.

‘Işık kirliliği’ en başta bizi ‘İnsan’ yapan biyolojik, psikolojik ve manevi bütünlüğümüze bir tehdit. Kainatın rengi bizim ‘karanlık’ dediğimiz ortamdır. Bize karanlık gelmesi, ‘görünmez’ olduğu anlamına gelmiyor. Sadece ‘bizim görme dalga boyumuzun’ dışında olduğu anlamına gelir. İnsanın güneşe ihtiyacı olduğu kadar ‘gece karanlığına’ da ihtiyacı var.

Klinkenborg, insanoğlunun son yüzyılda gündüzleri nasıl tehlikeli seviyede uzatıp, ‘gece’yi nasıl kısalttığına dikkatimizi çekiyor. İnsan bedeninin, ışığa duyarlılığını tahrip ediyoruz. Vücut saatimiz, bedenimiz, geceyi gündüzü ayırt etmekte zorlanıyor artık. Çünkü sabahladığımız zaman, ‘nocturnal’ bir canlıya dönüşmüyoruz. Yani, uyumadığımız zaman ‘geceyi’ yaşamış olmuyoruz. Sadece gündüzü, tabiatımıza müdahale edecek şekilde ‘uzatmış’ oluyoruz. Yani sırf güneş battı diye ‘gece’ yaşıyor değiliz. Çünkü hala ışığın altındayız, ekranların karşısındayız. Bu gece değil. Vücudumuz ihtiyacı olan ‘karanlığı’ yaşamadığı için birçok biyolojik, belki de manevi melekemiz köreliyor.

İnternet icat oldu olalı, sosyal medyada her gün denk geldiğimiz, ‘bugün de sabahı ettik’, ‘uyku düzenim bozuldu yine’ yakınmalarına bakacak olursak, artık çok daha yaygın ve acil bir sorunla karşı karşıyayız...

Durumumuz ‘caretta caretta’!lardan çok da iç açıcı değil. Gecenin ‘nur’u yerine, turistik oteller gibi hayat coğrafyamıza dahil olmuş ekranların ışığına dönüyoruz ve ‘inkişaf edeceğimiz hayatın hakikat denizini’ bir türlü bulamıyoruz.

Klinkenborg, “Hakikatte, yatak odamıza kadar giren ışık kirliliği, kainattaki gerçek yerimizi göremeyecek kadar körleştiriyor bizi. Karanlık bir gece başımızı kaldırıp baktığımızda gördüğümüz Samanyolu’nun bize öğreteceği ‘varoluşumuzun ölçüsünü’ unutmamıza neden oluyor bu” diyor o her zaman hayranı olduğum kırsal kesim filozofluğuyla...

Durup dururken karanlığa mersiye dizip ışığa laga luga etmek de nedir, diye itiraz edecekler olsa da kainatın rengi olan ‘karanlık nur’a, gecenin ve gündüzün ritmine yeniden döneceğimiz günler dilerim.

Annenizin uyarısına uyun ve söndürün ışığı... Geceniz, bedeniniz, gezegeniniz, karanlıkla nurlansın!..