TR EN

Dil Seçin

Ara

Trafiğe Farklı Bir Bakış

Serviste yanıma oturan arkadaşım bana doğru hafifçe eğilerek “Sen işin olmayan şeylerle uğraşmaya başlamışsın” dedi. Yazdığım birkaç hikâyemi okumuş. “Güzel şeyler, iyi de senin bunlara ayıracak zamanın olmamalı. Bırak o işleri erbapları yapsın. Sen mesleğinle ilgilen. Bak projenin sonuçlarını hâlâ yayınlamadın” diye ekledi. Ne diyeyim, haksız da değil. Konuyu başka yöne çekmeye çalıştım. “Bu kadar senedir öğrencilerin karşısındayız, bir şeyler söyleyip durduk, tecrübelerimi başkalarıyla da paylaşayım” dedim, hepsi bu. Haklısın der gibi başını salladı ancak ikna olmadığı da yüzünden okunuyordu.

O ara otobüsün yavaşladığını fark ettim. Yolda çok sayıda polis vardı. Tek şeritten trafik akışını sağlamaya çalışıyorlardı. Kaza olmuştu. Yolun kenarında öylece yatıyorlardı, üzerilerinde de beyaz örtüler. İnsanın kanını donduran bir manzara! Sessizliği arkadaşım bozuyor. “Yeter artık be kardeşim, bu yolda da mı kaza olur?” Bakışlarını sonra bana çevirdi; “O kadar tedbir alındı, cezalar artırıldı, yine değişen bir şey olmadı. Söylesene nedir bu?” Ben nereden bileyim dedim. Arkadaşımın sesi bu defa sertleşmişti. Yazıyorsun ya, bunu yaz işte! Başımı ellerimin arasına aldım. Genç yaşta toprağa düşen bedenleri mi anlatacağım, yoksa annelerin feryatlarını mı diye haykırdım. “Hayır, hayır” dedi. “Kaza olmayacak yollarda nasıl kaza yapılıyor? İşte onu yazacaksın. Bulacaksın bunun sebeplerini ya da bırakacaksın bu işleri.” Sonra otobüsten indi ve gitti. Artık koltukta yalnız oturuyordum. Beynimde sorular ve cevaplar uçuşuyordu. Şoförün sesi ile irkiliyorum “son durak.” Hangi son durak diye iç geçiriyorum.

Trafik kazalarını hazırlayan sebepler üzerinde çalışmaya başladım. Konuyu iki farklı başlıkta ele almanın doğru olacağını düşünüyorum. Birincisi yol ve araç, diğeri ise insan faktörü. Son zamanlarda kazaları önlemeye yönelik çok sayıda tedbire şahit oluyorum; araçların sıkı bir şekilde fenni muayenelerinin yapılması, kazaların sık olduğu yerlerde yol tadilatlarına başlanması, trafik suçlarına verilen cezaların artırılması ve hepsinden de önemlisi denetimlerin sıkı bir şekilde yapılması gibi. Bütün bunların kaza oranlarını hızla aşağıya çekmesi beklenirken istatistikler bunun böyle olmadığını gösteriyor. Bu sonuçlar kaza sebebi olarak insan faktörünü öne çıkarıyor. Avrupa Acil Tıp Birliği Başkan Vekili Dr. Ülkümen Rodoplu şöyle diyor: “Türkiye’de kazaların % 90’ı sürücü hatalarından kaynaklanıyor. Bizde sorun yasal düzenlemeler değil, insanların trafik anlayışı. Bu konudaki eğitimi ilköğretim düzeyinden başlayarak yeniden ele almalıyız.”

Trafik eğitimine başlama yaşını araştırmaya devam ediyorum. Trafik kazalarının düşük olduğu ülkelerde yazılanlara bakıyorum. Farklı bir değerlendirme göze çarpıyor. Bu ülkelerde trafik eğitiminin anne, baba ve çocuk iletişiminde ele alınan ilk konu olduğunu görüyorum.

Benim düşüncem “Trafik eğitimi evde başlar” sloganı ile çalışmalara bir an önce başlanması şeklinde. Ancak işi buraya havale etmek yeterli olmayacak. Buradan gelecek olumlu sonuçlar oldukça zaman alıcı. Bizlerin daha acil tedbirler alma mecburiyetimiz var.

Bu konuda yapılması gereken elbette yetişkinlerin eğitilmesidir. Buradaki eğitim yalnızca trafik kurallarının öğretilmesi olarak değerlendirilmemelidir. Bu işi trafik yetkililerimiz ceza uygulamaları ile birlikte zaten yapıyor. İnsanımızın bu uygulamalardan ne oranda etkilendiğini trafik memuru arkadaşımızdan dinleyelim. “Ters yola girmiş, üstelik bir araba dolusu insanı taşıyor. Ceza yazdım, hayret edersin, adam yine yola devam etti. Arkasından “nereye gidiyorsun!” diye seslendim. “Cezayı ödedim ya!” diye bağırıyordu. Görülen o ki trafik anlayışımız ancak bu kadar olur dedirtecek cinsten.

Bir taraftan da düşünmeye başladım. Acaba bizler bundan çok farklı şeyler mi yapıyoruz. Çocukluğumdan bu yana neler olmadı ki. Aslında ben çocukluğumu hiç konuşmak istemem. Babamın donup kaldığı o günler hâlâ gözümün önünde. “Hanım al bu çocuğu, ben bakamayacağım” diyordu. İşi dolayısıyla beni yanında götürürdü. Ama yürümek bana eziyet gibi gelirdi, hep koşardım bu yüzden. O zamanlar babamla birlikte hiç yürüyemedik.

Bir defasında beni hızla giden kamyonun önünde görmüştü. Ertesi gün ben artık annemin yanındaydım. Sonraki yıllarımda trafikte yaşadıklarım çocukluktaki kadar tehlikeli olmadı.

Ancak hayatımın ince bir çizgide aktığının da farkındaydım. Bu defa da yoldaki trafik levhaları ile anlaşamıyorum. Hep hız sınırlaması yazıları. Yol boyunca “bu kadar da olur mu hiç!” diye söylenip duruyorum.

Geçenlerde yaşadığım bir olay hızımı kesti. Trafik levhalarına artık başka gözle bakar oldum. Birkaç arkadaşla piri fani bir ağabeyimizi ziyarete gittik. Yol uzundu. Vakitli varalım düşüncesiyle erkenden çıktık. Gideceğimiz yere erken varmış olmalıyız ki ağabey bize sordu: Saat kaçta yola çıktınız diye. Bizim cevabımızdan sonra suskun kaldı. Belli ki aracın hızını hesaplıyordu. Sonra bize döndü ve şunları söyledi. “Siz trafik kurallarının ne olduğunu bilmiyorsunuz herhalde?” Bu bize söylenecek bir söz olmamalıydı. İyi eğitim almış insanlardık. Birbirimize bakıştık. Sonra ağabeyimiz konuyu çok net olarak ortaya koyuverdi. Şöyle diyordu; “Trafik kuralları uzun araştırmalar sonucu ortaya konulmuş, ortak aklın insan hayatını korumaya yönelik ürünüdür. Buna muhalefet eden suç işler. Cezayı da hak eder. Polis görmedi, radar görmedi diye sevinmeyin. Kasıtlı olarak çiğnediğiniz her trafik kuralının cezasını çekersiniz bilmiş olun. Hem polisin yazdığı ceza ile kurtulamazsınız. Ne dersiniz. Yüce Yaratıcı sizden bunun hesabını sormaz mı?” Bu büyük insan trafik işaretlerinin arakasında kimin beklediğini bize göstermişti. Daha sonraları içimdeki hız yapma isteği hortladığında hep bu sözleri hatırlarım. Artık, her yerde trafik polisi var, her yer radarlarla dolu.

Daha sonraki günlerde meseleyi bir de kul hakkı yönüyle düşünmeye başladım. İhlal ettiğim her kural, kaza ile sonuçlanmasa da trafikte seyir halinde olan kişilere sıkıntı veriyor. Tanımadığım belki de hayatta bir daha görüşme şansı bulamayacağım bu kişiler yarın huzuru mahşerde benden davacı olurlar mı bilmiyorum. Bu risk, alınamayacak kadar büyük. Hele psikolojik olarak yorduğum bu kişiler daha sonra bir kazaya karışırsa benim halim nice olur?