Kainat ve canlılar nasıl ortaya çıkmıştır?
Bu mükemmel eserlerin kendi kendine olması nasıl düşünülebilir?
Evrimci yaklaşımın mantıkla sınandığı bir yazı…
Evrimci düşünceye göre mesela bir bina kendi kendine ya da tesadüfen ortaya çıkmıştır veya tabiatın eseridir. İlim, irade ve kudret sahibi birinin eseri olamaz. Burada kasıtlı ve planlı bir yapılış söz konusu değildir. Kapısından penceresine, tabanından tavanına kadar her şey, gelişi güzel oluşur ve tesadüfün eseridir… Böyle bir kabulle incelemeye başlar.
Yaratılışçıya göre ise, gördüğümüz o bina, ilim, irade ve kudret sahibi birisinin eseridir. Hiçbir yerinde tesadüf ve gelişi güzellik yoktur. Her şey belirli bir planla ve bir veya bazen birden çok gaye ve maksada göre planlanıp yapılmıştır.
Bir bina neyse, bir karınca da odur, bir insan da böyle incelenir, bir yaprak ya da bir hücre de bu tip bir yaklaşımla araştırılır.
Şimdi bunlardan hangisinin akıl ve mantığa dayandığını ve araştırma ve inceleme aşkını ve şevkini körüklediğine siz karar verin.
Bir hücreyi inceleyen yaratılışçı, önüne çıkan her bir sistem ve birimin muhakkak bir ya da bir çok gaye için yaratıldığını düşünecek ve bu organellerin ne işe yaradığını bulmaya çalışacaktır.
Evrende hiçbir şeyin sabit olmayışı, bir yaratıcıyı gösterir
Bir evrimci, hiçbir şeyin sabit olmadığını, şayet tabiatta herhangi bir varlık sabit olsaydı, bunun doğa üstü bir gücün eseri olduğuna inanacağını ileri sürüyor ve şöyle diyor:
“...bir doğa bilimci olarak şunu söyleyebilirim. Aynı çocuk bahçesindeki gibi, doğada aynen tekrarlanabilen hiçbir olay ve varlık görmedim. Eğer bu bahçenin üzerindeki fotoğrafta öğrencilerin tek bir çizgi boyunca belirli bir sıraya göre dizilmiş olduğunu görseydim (ve özellikle her defasında bir çizgide dizildiklerine tanık olsaydım) bunun ancak doğa üstü bir güç tarafından yapılabileceğine inanırdım. Böyle bir dizilim hiç görmedim. Doğa random (bir anlamda rastgele) dilim gösteriyor.”
Esas şaşılması ve hayret edilmesi gereken şey, evrendeki müthiş değişiklik ve farklılığın idaresi değil midir?
Sen bir hücre olarak anne karnında iken, o bir hücreden gözünü açan, kulağını ve kalbini yerine yerleştiren, o bir hücreden itibaren her an vücudunda binlerce faaliyeti gerçekleştiren ve her an seni aldığın besinlerle adeta yeniden yaratan ve seni yine sen olarak muhafaza eden denizdeki balık, bataklıktaki kurbağa mıdır? Yoksa sel gibi akan ilim, şuur ve kudreti olmayan elementler midir?
Evrende sabit bir olay görse imiş, bunun bir doğa üstü güç tarafından yapıldığına inanabilirmiş. Karbon, hidrojen ve oksijen gibi belirli elementleri kullanıp kromozomları ve içerisindeki gen merkezlerini aynen kopyalayıp muhafaza eden, böylece nesillerin genetik özelliklerini muhafaza eden sana hiçbir şey hatırlatmıyor mu? Bir incir çekirdeğindeki genlerin dizilişi, yapılışı ve nesiler boyu aynen muhafazası, bahçedeki öğrencilerin dizilmesi kadar sana orijinal gelmiyor mu?
Sen ister bir doğa gücüne inan, ister inanma. Yaratılışa inananların, başkasının inancıyla bir problemi yoktur. İnanan ve inanmayan herkes bunun karşılığını görüyor ve görecek…
Yaratılışa inananların itirazları, evrendeki bu her şeyi kaplayan küllî tasarruf, fiil ve icraatların başıboş ve tesadüfe verilerek ateizme alet edilmesinedir.