Bugünlerde hangi Amerikan politik dergisini elinize alsanız, mutlaka birkaç "Amerikan imparatorluğu çöküyor, Amerikan süper gücünün sonu ne zaman, ve nasıl?" analizi, yorumu, tartışması okuyacaksınızdır. Hatta 'Amerikan devlet aklı'nın kalbi olan Ulusal İstihbarat Konseyi de, 2008 yılında ilk kez 'ABD'nin küresel gücünde gerileme' öngörüsünde bulundu. Geleceğe dair öngörülerin yer aldığı Küresel Eğilimler 2025 raporunda NIC, "Küresel ekonomik gücün ve refahın modern tarihte örneği görülmemiş şekilde Batı'dan Doğu'ya kaydığı" tespiti yapıyor. Bunun da Amerika'nın küresel gücünü askeri alanda bile erittiği vurgulanıyor. Amerikan halkının da yaklaşık %65'i ülkelerinin küresel gücünün çöküşe geçtiğine inanıyor.
Hakikaten bugün tarihte nadiren görülen şekilde hepimizin bir insan hayatı içinde şahit olduğu dramatik bir dönüşüm var. Asya, 18. yüzyıldan beri olmadığı dünya ekopolitik sahnesine dev adımlarla geri geliyor. 1750 senesinde Asya, dünya nüfusunun ve ekonomik üretiminin yarısından fazlasının bulunduğu kıtaydı. Sanayi devriminden sonra Asya’nın dünya ekonomik üretimindeki payı beşte bire geriledi. 20. yüzyılın başında dünya nüfusunun sadece %5'ini barındıran ABD, tek başına dünyadaki ekonomik üretimin dörtte birini gerçekleştirmeye başladı. Küresel askeri harcamanın nerdeyse yarısını ABD tek başına gerçekleştiriyordu. Kültür ve eğitim alanındaki gücü ise rakipsizdi.
Aslına bakarsanız, bazı açılardan hala muazzam bir güce sahip Amerikan imparatorluğu; ancak, bu gücün "gelişme sınırlarına ulaşmış, duraklama ve gerileme devrini yaşamaya başlamış" bir güç olduğu konusunda geniş bir konsensus var.
Ünlü antropolog Jared Diamond geçtiğimiz günlerde, "Tarihin en rahatsız edici gerçeklerinden biri çok sayıda uygarlığın yıkılmış olması." diyerek katıldı, "isteseniz de istemesiniz de yıkılacak" korosuna... Son zamanlarda kitaplarını makalelerini başucumdan ayıramadığım finans tarihçisi Niall Ferguson ise, Kaosun Kıyısındaki İmparatorluklar başlıklı Foreign Affairs makalesinde, ABD'nin devasa boyutlara ulaşan bütçe açığına ve borcuna dikkat çekerek, "Büyük güçlerin çöküşü her zaman borç patlamasıyla başlar. Emperyal çöküş hepimizin beklediğinden hızlı gelebilir. Mali açık ve devasa askeri harcamalar birarada düşünüldüğünde Amerikan imparatorluğu uçurumun kenarındaki son imparatorluk olarak görünüyor" diye yazdı.
Her şeye rağmen Amerikan imparatorluğu ne zaman ve nasıl yıkılacak diye kesin bir kehanette bulunmak riskli bir iş. Her zaman beklenmedik göremediğimiz kör noktalar vardır. Bu konuda Hedges, çarpıcı bir anısını şöyle anlatıyor:
1989 sonbaharında bir Sovyet imparatorluğu muhalifi kendisine, Doğu ve Batı Almanya arasında Berlin'de serbest geçişin 1 yıl içinde başlayabileceği kehanetinde bulunuyormuş. "Ancak bu kehanetten sadece birkaç saat sonra gelişen olayların akabinde aynı gün Berlin Duvarı diye birşey kalmadı."
Geleyim küsurata... Wisconsin Madison Üniversitesi tarih profesörü Alfred W. McCoy da Aralık ayı başında CBS'in blogunda, "Amerikan Yüzyılının 2025'teki sonu için 4 teori" başlıklı ilginç bir yazı yayınladı.
"Amerika'nın 40 yıl içinde 'yavaş yavaş' gerilemesi mi? Buna bahse girmeyin bence. Amerika'nın küresel süper güç konumunun ölümü kimsenin hayal edemeyeceğinden daha çabuk da gerçekleşebilir." diye başladığı makalesinde Profesör McCoy, "Eğer Washington, Amerikan yüzyılının 2040 ya da 2050'de sona ereceği rüyası kuruyorsa bilsin ki, iç ve küresel dinamikler ve yönelişler sadece 15 yıl sonra 2025'te Amerikan imparatorluğundan geriye sadece bir gürültü bırakabilir." uyarısında bulunuyor.
"İmparatorluklar kudretli görünümlerine rağmen oldukça kırılgan organizmalardır. Kudret ekolojileri öyle hassastır ki, işler çok ciddi kötüleşmeye başladığında çözülmeleri de korkunç bir hıza ulaşıyor." diye sivrisinek saz ara nağmesi veren Profesör McCoy kendisine itiraz edeceklere karşı bu kez davul zurnayı alıyor eline: "Portekiz krallığının çöküşü için 1 yıl, Sovyetler Birliğinin çöküşü için 2 yıl, Fransa'nın çöküşü için 8 yıl, Osmanlı için 11 yıl, Büyük Britanya için 17 yıl yetti. Ve öyle görünüyor ki Amerikan imparatorluğu için 22 yıl yetecek." McCoy, Amerikan İmparatorluğunun çöküşünü 2003 yılı Irak işgaliyle başlatıyor ve "Gelecek kuşaklar bu savaşın Amerika'nın çöküşünün başlangıcı olarak görecek." diyor.
İnsan kaynağı (eğitim), askeri ve ekonomik verilerin Amerikan gücü için negatif trendin 2020 yılından itibaren oldukça şiddetli boyuta geleceğini gösterdiğini iddia eden McCoy, "2030'a kalmadan kritik eşiğe gelecek. İkinci Dünya Savaşı ile başlayan ve 80 yıl süren Amerikan yüzyılı 2030'da tarih olabilir." diye devam ediyor.
McCoy daha sonra muhtemel bir üçüncü dünya savaşı, şiddetli bir petrol krizi, doların küresel para olmaktan çıkması gibi çeşitli senaryolar üzerinde fikir geliştiriyor. Ancak beni korkutan açıkçası savaş senaryosu.
Acaba Amerikan imparatorluğunun derin aklı da, 'çıkışı' küresel ya da nükleer bir savaşta görmeye başlar mı? İmparatorlukların, yıkılma ile yüzleştiklerinde askeri maceralara girmesi en karakteristik özelliklerindendir. Hemen aklıma, Osmanlının Neoconları olan İttihatçıların çıkışı Birinci Dünya Savaşına katılmakta gören macerası geliyor.
Yine, Osmanlı, hala gücünü koruduğu duraklama döneminde yeni sulara yelken açacağı yerde donanmasını Akdeniz'deki kayalıklar için yapılan savaşlarda feda etmişti. MÖ. 413'te Atina yıkılmaya başlayınca, 200 gemisini Sicilya'ya gönderdi ve saçma sapan bir savaşta hepsini kaybetti. İspanyol emperyalizmi son günlerini yaşadığı 1920 yılında Fas'ı elinde tutmaya çalıştı ve 20 bin askerini ve geleceğini kaybetti. Sovyetler, Soğuk Savaşın yükü altında ezildiklerini görünce çıkış için Afganistan'ı işgal etti ve yenilmez bir imparatorluk olmadığını tüm düşmanlarına gösterdi.
Hedges'e bir kez daha döneyim; Afganistan'da kaybeden Sovyetlerle karşılaştırıyor ülkesini ve "Biz de bu savaşı Kızıl Ordunun kaybettiği gibi kaybediyoruz. Tıpkı Sovyetler gibi sadece nüfusun %20'sinin yaşadığı şehir merkezleri kontrolümüzde. Ülkenin %80'inin yaşadığı alanlar ise ya Taliban kontrolünde ya da aşiretlerin." diyor. ABD'nin bu savaşı kazanacağını gösteren hiçbir somut belirti ufukta yok. 2011 içinde geriye nasıl bir Irak bırakacağını kimsenin bilmemesi gibi...
Ancak Amerikan imparatorluğu çöküyor tespitlerinin arttığı bir dönemde, ABD'nin bugünden yarına dünya sahnesinden çekildiği gibi yanlış bir izlenime sebep olmak istemem. Bunu düşünmek ciddi bir hata olur. Nitekim, ABD halen dünyanın en büyük askeri, ekonomik ve dolayısıyla politik gücü konumunda.
Global Security ve Pentagon'un web sitesinden derlediğim rakamlarla belirteyim, 2010 yılı için ABD'nin askeri harcamaları 1 trilyon doları aşıyor. Çin'in askeri bütçesinin 10, Rusya'nın 15, Türkiye'nin 50 ve İran'ın askeri bütçesinin 90 katı daha fazla. 74 nükleer denizaltıya sahip. Geri kalan bütün ülkelerin toplamı civarında. Sadece mermiye yılda 2 milyar dolardan fazla para harcanıyor.
ABD, Gayri Safi Milli Hasıla'da da halen en yakın rakibinin nerdeyse 10 trilyon dolar önünde açık ara birinci durumda. Devasa bütçe açığına ve dış borcuna rağmen, halen dünyanın en muteber parasına sahip olmanın avantajı var. Dünyanın en iyi 10 üniversitesinden 7'sine ev sahipliği yapıyor.
Her çağın kendi güç alanı vardır. Onda en iyi olan o çağın sahibi oluyor. Osmanlı ticaret yollarına sahip olmanın avantajını yaşadı. İspanyollar 16. yüzyılda kolonilerinden gelen altınlarla ve ekonomik güçle serpildiler. 17. yüzyıl ticaret ve finanstaki ataklarıyla Hollandalıların oldu. Fransızlar nüfuslarının büyüklüğü ve kalabalık ordularıyla 18'nci yüzyılda öne çıktılar. Ve İngiltere, sanayi devrimi ve donanmasının gücüyle 19'ncu yüzyılın sahibi oldu.
21. yüzyıl, uzay, internet ve nanoteknoloji gibi alanlarda öne çıkanların olacak. Ve bu alanlardaki üretimde de ABD halen rakiplerinin çok çok ilerisinde. Bunun yanı sıra, dünyada politikalarına yönelik antipatiye rağmen, entelektüel üretimiyle, başta sinema olmak üzere sanatsal üretimiyle ve yiyecek-giyim gibi kültürel trendlere öncülüğüyle hala dünyanın en etkin ülkesi.
Joseph S. Nye, yazının başında bahsettiğim değerlendirmesinde, Amerikan imparatorluğunun çöküşünün, Britanya imparatorluğunun çöküşüne benzetilmesi analojisine katılmıyor. Britanya üzerine güneşin batmadığı bir imparatorluğa ve donanma gücüne sahipti ancak 1. Dünya Savaşında asker sayısı bakımından dünyanın dördüncü, GSMH açısından dördüncü ve askeri harcama açısından üçüncü ülkesiydi. Milliyetçiliğin yükselmesiyle beraber, kolonileri elinde tutma çabasının maliyeti, onlardan kazandığını fazlasıyla geçiyordu. Nye, ABD'nin Britanya imparatorluğuna göre daha fazla özgürlük alanı olduğunu savunuyor. Britanya imparatorluğunun burnunun dibinde Rusya ve Almanya vardı. ABD'nin doğusu ve batısında iki okyanus kuzeyinde ve güneyinde sorun çıkarmayacak iki komşusu var.
Nye, Amerikan İmparatorluğunun sınırlarının gücüne ulaştığını kabul etmekle beraber, "Roma gücünün sınırlarına ulaştıktan sonra 3 yüzyıl daha dominant güç kaldı." diyor.
Peki, dış güç yerine ABD'yi iç dinamikler daha hızlı bir çöküşe götürür mü? Roma imparatorluğu içerden yıkılmıştı. Çöküşün yakın olduğunu savunan uzmanlardan bazıları da ABD'nin, içinde derinleşecek kültür savaşı, iflas eden politik kurumları ve ekonomik çöküntüyle dünya üzerindeki etkinliğini yitireceğini savunuyor. Nye ise, bu olasılığı da tam yabana atmamakla beraber ülkedeki iç kutuplaşmaların ve sosyal düzensizliklerin geçmişte de çok tehlikeli boyutlara çıktığını vurgulayarak, ''bu da gelir bu da geçer'' yaklaşımında...
Ancak Nye bile bir gelişmeyi kolay kolay gözardı edemiyor. Bilişim ve iletişim teknolojisi alanındaki küresel gelişme, internetin küresel olarak yaygınlaşması dünyada çok fazla insanın 'birbiriyle' iletişime geçmesine imkan veriyor. Eskiden hepimizin odak ülkesi ABD'ydi. Nijerya'da ne oluyor hatta onu bırak Kuzey lrak'ta ne oluyor ABD merkezli haber kaynaklarından öğrenirdik. Taylandlılar ne yer ne içer, Amerikan belgeselleriyle haberdar olurduk. Dünyanın her yerinde hepimiz Amerikan filmleri ya da Amerikan şirketlerinin dağıttığı filmleri izlerdik. Ancak, artık doğrudan iletişim ulaşım imkanları hiç olmadığı kadar arttı ve her geçen gün daha da kolaylaşıyor. Bu da Amerikan kültürünün ve 'aracılıktan' da iyi iş yapan Amerikan ekonomisinin küresel etkisini ciddi aşındırıyor.
İnternetin etkisini 10 yıl önce bugünkü kadar göremiyorduk. Önümüzdeki 10 yılda sahneye daha nasıl aktörler çıkacağını bilmiyoruz. Bazen çöküş beklenmedik küçük etkenlerle de oluşuyor. Princeton Üniversitesinden Rus tarihçi Stephen Kotkin, bir makalesinde Sovyetlerin kıyametini hazırlayanın 1970'lerde yükselen petrol fiyatları olduğunu tartışıyor. Ancak o günlerde gücünün zirvesinde olan Sovyetlerde kimse bunu ciddi bir sorun olarak görmüyordu. Çünkü Sovyetlerin nükleer kapasitesi ABD'den fazlaydı. Vietnam'dan Nikaragua'ya kadar üçüncü dünya devletlerinin çoğu, 20 yıl öncesinden çok daha fazla Sovyet yanlısıydı. 5 yıl sonra Gorbaçov başa geldiğinde derin bunalım açığa çıktı ve önce Doğu Avrupa sonra Sovyetler 10 yıl içinde çözüldü.
Şahsen, mevcut verileri ciddiye aldığımda, Amerikanın çöküşünün akşamdan sabaha olacak vaka gibi görenleri de, dünyayı hala 1980'ler ya da 1990'lardaki gibi zannedip, küresel dediğim dedikçilik oynayan Amerikalıları da 'realist' görmekte zorlanıyorum.
Amerika maceracılarına yenilirse, akıbetini hızlandırır. Ancak 'akıllı güç' olmaya karar verirse, küresel etkisini bir süre daha uzatabilir.
Ancak akıbeti diğer imparatorlukların akıbetinden farklı olmayacak.