Avrupa ve Asyalılar için bir zamanlar dünya haritası, bu iki kıtanın toplamından ibaret bir haritaydı. Daha sonraları dünyanın sanıldığından daha geniş bir yer olduğu anlaşıldı. Mesela bir diğer adı da Yeni Dünya olan Amerika kıtasının varlığı sonradan keşfedildi. Kanada, Amerika (Birleşik Devletleri), Güney Amerika ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeler sonradan dünya haritasına dahil olmuş toprak parçalarıdır. Bu ülkelere göçmen ülkesi de deniyor. Göçmenler evvelce o topraklarda yasayan ‘yerli’leri ya öldürdükleri ya da insan yerine koymadıkları için o ülkelere neredeyse sadece göçmen ülkesi olarak bakılıyor.
Yerlileri bir kenara bıraksak hakikaten başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanından insanların göç etmesiyle nüfuslanmış Amerika gibi bir toprak parçasının “göçmen ülkesi” olarak tanımlanmasının çok yerinde olduğunu görürüz. Ama durun bakalım, Amerika’ya giden herkes orada yeni bir hayat başlatmak üzere isteyerek mi gitti?
Amerika’ya giden herkes Amerika’ya gitmeyi istemiyordu. Amerika’ya göçü gönüllü ve gönülsüz olarak ikiye ayırmak gerek. Neticede hayatlarının devamını Amerika’da geçirmek zorunda kalan insanların bir kısmı oraya rızalarının aksine götürüldüler. Afrika’dan kaçırılan yüz binlerce insan adına “kölelik” denilen bir zulüm sistemi içinde yaşamak zorunda kaldı. Dinsiz ve medeniyetsiz vahşiler olarak görülen ve emeklerinden başka bir kıymetlerinin olmadığı düşünülen bu Afrikalı siyah insanlar arasında çok ciddi sayıda Müslüman Afrikalı da vardı. Göçlerden önce keşiflerle yoklanan bu toprak parçasına yönelik insan hareketinin sanıldığı kadar pürüzsüz olmadığı gerçeğiyle yoğrulmuş bir tarih söz konusu.
Bugün Amerika’daki hakim kültür içinde Müslümanlar neredeyse sadece “yeni göçmen”ler olarak görülüyor. 11 Eylül’den sonra, hariçten gelen ve Amerika’ya ait olmayan bir insan grubu olarak muamele gören Müslümanların Amerika ile olan tarihî ilişkisi nedir? Amerika’da İslâm’ın tarihi ne kadar geriye gidiyor?
Bundan sonraki birkaç yazıda Amerikan kıtasındaki varlığı Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihinden daha eskilere uzanan Müslüman varlığını ele alacağım. Amerika’ya Müslümanlar ilk kez ne zaman gittiler?
Tarihçilere göre Müslümanlar Amerika’ya dört safhada ve farklı sebeplerle gittiler. İlk olarak Amerika’ya kaşif olarak gitti Müslümanlar. Müslümanların kaşif varlığı tartışma götürmez bir gerçek olarak kabul ediliyor. Colombus, Amerika’yı keşif için yola çıktığında kendisinden önce oraya sefer düzenlemiş Kuzey Afrikalı Müslümanların gözlemlerinden yararlandığı gibi gemisinde de en az “iki Müslüman kaptan”ın olduğu bilinmektedir. Colombus, mesela, keşif seferlerinden birinde hatıra/seyir defterinde Karayip Adalarında (Küba civarlarında) bir tepenin üzerinde “Moorish” (İspanyolca Müslüman)lara ait güzel bir cami gürdüğünü yazar. (Piri Reis’in dünya haritası esrarlı da olsa çok önemli bir tarihî şahit olarak durmaktadır).
Müslümanların gönüllü olarak katıldıkları bu keşiflerden sonra gönülsüz olarak katıldıkları “kölelik” tecrübesi bulunuyor. Amerika’ya ikinci Müslüman dalga Afrikalı köle Müslümanlar yoluyla gitti. Bu köle Müslümanların çoğu zamanla zorla Hristiyanlaştırıldılar. Bir kısmı dinini muhafaza etmeye çalışsa da başarılı olamadı. Müslümanların çoğu kölelik sistemi içerisinde eriyip gitti. Aralarına “yanlışlıkla” prenslerin ve âlimlerin de karıştığı bu kaçırılan insanların hikâyesi hem acıklı hem de ibret vericidir.
Üçüncü Müslüman dalgası 1900’lü yılların başlarında gerçekleşti. Bu günkü Lübnan ve Suriye gibi coğrafyalardan yola çıkan ciddi sayıdaki Hristiyan Osmanlı, Amerika kıtasına göç etti. Bugün Arjantin’de, Brezilya’da ve Kuzey Amerika’da Müslüman Arap nüfus kayda değer ölçüdedir. Arjantin’in eski devlet başkanı Carlos Menem’e mesela “El Turco” denmesinin sebebi Osmanlı pasaportu (evrakı) taşıyan göçmen bir aileden geliyor olmasıdır. Ermenilerin 1915’ten önce ve sonraki göçleri dolayısı ile Yeni Dünya’dan haberdar olan bir miktar Müslüman Türk ve Kürt de Doğu Anadolu’dan, başta Elazığ/Harput olmak üzere Amerika’ya göç etti. Bu işçi Müslüman Kürt ve Türklerin hikâyesi Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak için giden ve hanlarda kalan bekâr erkek muhacirlerin hikâyesinden farklı değildir ve son derece acıklıdır.
Son olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan ve 11 Eylül 2001’e kadar devam eden dördüncü dalga var ki bu, Müslümanların en yoğun nüfus hareketidir. Amerika’da İslâm’ın tarihi en az Amerika’nın tarihi kadar eskidir. Birkaç yazıda bu tarihin bazı ilginç sayfalarını sizlerle paylaşacağım. Vefatından sonra efendisinin yazdıklarına göre Müslüman köle bir teyze “İsa Mesih”in ilk mabedi Mekke’de kurduğuna inanıyordu. Neden dersiniz?