TR EN

Dil Seçin

Ara

Michael Moore’un intikamı: Fahrenheit 9/11 / Ahirzaman İmparatorluğu’ndan Notlar

ABD BAŞKANI BUSHUN, KENDİNE DOĞRU DÜRÜST BİR İŞ BUL.” DİYE AZARLADIĞI, AMERİKANIN EN POPÜLER MUHALİF FİGÜRÜ MICHAEL MOOREUN SON BELGESEL FİLMİ “ FAHRENHEIT 9/11” AMERİKADA MUAZZAM BİR İLGİ GÖRÜYOR.

 

Amerika’da gündemin üst sıralarını üç şey tutmuş durumda: Irakta devam eden işgal ve savaş, yaklaşan başkanlık seçimleri ve meşhur belgeselci yönetmen Michael Mooreun rekorlar kıran yeni filmi Fahrenheit 9/11. Birbirinden bağımsız gibi gözükseler de bu üç şeyin kaderi birbirine bağlı. Birinden taşacak etkinin ötekinin kaderini belirlemesi ihtimali karşısında taraflar kıyasıya bir mücadele içinde. Sinema salonlarından kilise salonlarına kadar pek çok yer bu mücadeleye bulaşmış bulunuyor.

Irakta devam eden savaşta belirsizlik var. Yönetimin Amerikanın görevlendirdiği Iraklılara tesliminin sembolik olmanın ötesinde bir anlam ve etkisi olacak mı henüz bilinmiyor. Amerika Irakta savaşı kazandı mı kaybetti mi sorusunun cevabını kimse tam olarak veremiyor. Durum pamuk ipliğine bağlı.

Yine yaklaşan başkanlık seçimlerinde mevcut başkan Bushtan çok da farklı olmayan ve sisteme renksiz bir teslimiyeti ifade eden Kerry ile Bush arasındaki rekabet de devam ediyor. Ancak gerçekten değişim” isteyenler, özellikle de Amerikanın makro dış politikası konusunda esaslı bir değişiklik bekleyenler için talihsiz bir zamandayız. Sistemin ürettiği baskılar Kerrynin Bushtan ancak sembolik düzeyde uzaklaşmasına müsaade ediyor. Temelde büyük bir değişim beklentisi yok. Fakat ilginç olan, bu seçimin Bush ile Kerry arasında değil Bush ile Bush-suzluk arasında olmasıdır. Yani herkesin merak ettiği şey Kerry ile Bushtan hangisinin kazanacağı değil, Bushun tekrar seçilip seçilmeyeceğidir.

İşte böyle bir ortamda Amerikan gündemine bomba gibi düşen bir belgesel olarak Fahrenheit 9/11 seçimin ateşini yükseltiyor. Filme gösterilen ilgi muazzam. Vizyona girdiği ilk hafta sonu gişe rekorları kırdı. Hem Cannes film festivalinde aldığı altın palmiye ödülü (Palme dOr (2004)) hem de Amerikan popüler kültüründe yol açtığı dalgalanma dikkate alındığında insan ister istemez filmin seçimin ateşini yükselteceğine ve Bushun yeniden seçilme şansını zora sokabileceğine dair bir ümit besliyor. Ancak bunun bir ümitten başka bir şey olup olmadığına emin olmak için henüz erken. Michael Mooreun Bushtan intikamını bir kez daha aldığına ise şüphe yok. Hatırlanacağı üzere, Moore daha önce Benim Cici Silahım (Bowling for Columbine) belgeseli için Oscar aldığı ödül töreninde Irak işgali dolayısıyla Busha Yazıklar olsun Mr. Bush!” demişti.

Belgesel filmin ana teması Bush yönetiminin 11 Eylül terör olaylarına gösterdiği tepkinin biçimi ve bugün Iraktaki savaşla sonuçlanan süreçteki amaçlarını deşifre etmek, Bushun tekrar seçilmesini önleyecek şekilde gerçek yüzü’nü ortaya çıkarmak. Bush ailesinin kirli ilişkilerini meydana dökmek yani Amerikada yönetimin kamera arkası” görüntülerini Amerikan kamuoyuna ulaştırmak gibi bir hedefi var filmin. Hem Irakta savaşın çirkinleşerek devam ediyor oluşu hem de Bush idaresinden Paul ONeill ve Richard Clarke gibi itirafçı”ların dünyadan genelde haberi olmayan Amerikan halkının zihninde oluşturduğu haklı şüpheler Moorein belgeseli için elverişli bir arka plân oluşturuyor. Film direkt olarak başkan Bushu hedef alıyor. Filmin dağıtımını yapmama kararı alan Michael Eisnerin şirketinin (Walt Disney) Floridada olması ve Florida valisinin Bushun kardeşi olması gibi bağlantılar film yönetmeninin tam da anlattığı ilişkilere bir örnek oluşturuyor. Moorea göre Bush yönetimi büyük şirketlerin özellikle de petrol şirketlerinin kiralık tetikçisi gibi çalışıyor.

11 Eylül’den bugüne kadarki dönemi ele alan belgesel Bush ailesi ile Bin Laden ailesi arasındaki ilişkileri de gündeme getiriyor. Bushun seçimlerden hile ile başkan olarak çıktığını anlatan Moore, Bushun seçildikten sonra 11 Eylül’e kadar geçen süre zarfında yönetimle ilgilenmediğini, zamanının %42sini Texastaki çiftliğinde geçirdiğini anlatıyor. Daha sonra 11 Eylül ve 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgallerinin yol açtığı insanî yıkımı etkileyici bir şekilde hem Iraklı mazlumların dilinden hem de Amerikalı asker ve ‘şehit annelerinin dilinden anlatan yönetmen, adil olmayan bir savaşa neden kendi çocuklarını da göndermediklerini kongre binası önünde yakaladığı senatörlere soruyor. Senatörlerin hiçbiri kendi çocuğunu askere gönderme teklifine evet demiyor.

Filmin gösterildiği sinema salonları aradan henüz birkaç günlük zaman geçmiş olsa da ağzına kadar dolu. İnsanların gösterim boyunca sık sık duygulandığı ve alkışladığı anlar oluyor. Filmi görmeye gelenlerin ezici çoğunluğu genç insanlardan oluşuyor. Filmin seyredenler üzerinde büyük bir etki bıraktığı muhakkak. Ancak filmi görmeye gelenlerin zaten siyasî eğilimleri belli olan insanlar olması filmin etkisinin sanıldığı kadar olmayabileceğini düşündürtüyor. Özellikle Amerikanın güneyindeki kökten dinci kiliselerin filmin izlenmesini önlemek için kampanyalar yürüttüğünü hesaba katarsak filmin Demokrat veya Cumhuriyetçi olmak noktasında kesin kararlı kitlelerden çok, kararsız seçmen grubunu—o da eğer filmi bir vesileyle seyrederlerse—etkileyebileceğini söyleyebiliriz. Filme gösterilen ilginin büyüklüğü her şeye rağmen filmin tahmin edilenden daha geniş bir insan kitlesine ulaşacağına işaret ediyor.

Fahrenheit 9/11 Amerikanın olmayan sol’unun gittikçe hırçınlaşan ırkçı ve yayılmacı sağa karşı üretebildiği az sayıdaki popüler tepkiden biri olması noktasında önemli. Filmin siyasî karakteri zaten yönetmenin ödül aldıktan sonra açıkladığı ‘niyetten de anlaşılıyor: 11 Eylül sonrası Amerika hakkında bir şeyler anlatmak istedim. Bir toplum olarak bize ne oldu? Her şeyi açıkça anlattım. Umuyorum ki film sinema salonlarından evine dönen insanları etkileyecek ve seçimlerde duyarlı vatandaşlar olarak oy kullanmalarında etkili olacak.”