TR EN

Dil Seçin

Ara

Patatesin Gövde Gösterisi

Patatesin Gövde Gösterisi

Patates, mütevazi görünüşlü ama Cenâb-ı Hakk’ın çok kıymetli nimetlerinden birisidir. İlk defa Güney Amerika’da hüdây-ı nâbit (Allah'ın yarattığı) olarak ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Patlıcangiller familyasından tek yıllık, toprak altında gelişen yumruları yenen bir bitkidir.

...

Yumrular aslında bitkinin gövdesidir, bunlara biyolojide yumru gövdeler denir ki birer besin deposudur. Burada da Cenâb-ı Hakk’ın bir yeknesaklığı yırtma hikmetini görüyoruz. Çünkü O, yaratmasını, yaratıklarını, dilediği kadar artırandır. Gövde toprak altına alınarak hem dış etkilerden korunmuş hem de gövdeden üreme ve çoğalma özelliği verilmiştir.

Bizler genellikle gövde denilince dik duran odunsu ağaç gövdelerini hatırlarız. Halbuki çok çeşitli gövde şekilleri vardır, meselâ kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin gövdelerine de sürüngen gövdeler denir. Bunlarda meyveler çok büyük ve ağır olduğundan hem gövdenin, hem de meyvelerin ağırlığını toprak taşır, hikmet onu gerektirir.

Bazı bitkilerin gövdeleri de başka gövdelere sarılarak yükselir, sarmaşıklar gibi… İnsanlar ekseriyetle bitkilerin meyvelerini, bazen de yapraklarını yerler ama burada bitkinin gövdesini yiyoruz, ayrıca kökleri yenilen bitkiler de yaratılmıştır, havuç, turp, pancar gibi…

Patateste hiç yağ bulunmaz, esas olarak bir nişasta deposudur. %20 nişasta, %12 protein ihtiva eder. Bunun yanında patateste bazı vitaminler de vardır. Özellikle C ve B6 vitaminlerinden zengin olup, demir ve çinko da içerir. Orta boy haşlanmış bir patates ancak 100 kalori verir, yani şişmanlatma riski çok azdır. Buna karşılık C vitamini oranı elma, armut ve ayvadan yüksektir. Günde orta boy bir patates vücudun C vitamini ihtiyacını karşılayabilir.

 

Patatesin Keşfedilmesi

Yemenli bir çobanın kahve çekirdeklerini bulması, onları önce çiğ sonra önündeki ateşe atarak yemeye çalışması gibi  Peru ve Şili yerlileri de patatesi keşfetmiş, muhtemelen önce çiğ olarak yemeye çalıştılar. Daha sonra da ateşe atarak yemeyi deneyip ve bu şekilde daha güzel ve lezzetli olduğunu öğrenmişlerdir. Bugün de bazı köylerimizde közde patates sevilerek yenen bir sebzedir.

Dediğimiz gibi patatesin anavatanı, Güney Amerika ülkelerinden Peru veya Şili olarak kabul ediliyor. Bu bölgeler İspanyol sömürgeciler tarafından istilâ edildikten sonra 1535 yılında yağmalanan İnka hazineleriyle birlikte bir çuval da patates götürülüp, İspanya kralına takdim edilmiş. Ancak kral getirilen altınların yanında patatese hiç iltifat etmemiş. Patates zamanla Güney Amerika’dan Kuzey Amerika’ya yayılmış. Yaklaşık yarım asır sonra da (1577) bir İngiliz, patatesi İngiltere’ye getirmiş. Fakirlik ve açlık içinde kıvranan halk patatese büyük bir ilgi göstermiş. Daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde patates tarımı yapılmıştır. Ancak bu ülkelerde halk, önceleri patatesi sadece hayvan yemi olarak kullanmışlar; onu yemeye çekinmişler. Bazıları zehirli olduğuna, bazıları cüzzama sebep olacağına inanmışlar. Özellikle Fransa köylüleri patatese büyük bir direnç göstermiş; onu yeni dünyanın zehirli bir bitkisi olarak kabul etmişler. Toprak altında hiçbir şeyin bu kadar büyümeyeceğini ve buğdaydan başka bir ürüne güvenmediklerini iddia etmişler.

 

Ve Avrupa Macerası

1769’da Fransa’da fırınlarda artık ekmek bulunmaz olmuş. Açlık ve sefalet son haddini bulmuş. Kral XVI. Louis, halkın patates yemesi için şapkasına patates çiçeği takmasına, saray mutfağında patatesli ziyafetler vermesine rağmen, insanların bu yeni sebzeye dirençleri sürmüş. Akademileri, ekmeğin yerini tutacak bir şey için bir yarışma açmış. Yarışmayı orduda görevli eczacı bir subay olan A. Parmentier kazanmış.

Parmentier, patatesi tanıyan ve kıymetini anlayan biriydi. Daha önceleri de patates hakkında makaleler, risaleler yayınlamış ama kimse ilgilenmemişti. Kral ona tarlalar tahsis etti. Parmentier, buralara patates ekti, tarlaların başına da bekçiler koydu. Ama bekçilere, hırsızlık yapanları görmezlikten gelmelerini tembihledi. Halk ise tarlaların başında nöbetçiler olduğunu görünce, patatesin kıymetli bir şey olduğunu düşündü. Belki biraz da yasağın cazibesiyle geceleri hırsızlıklar başladı. Böylece halk yavaş yavaş patates yemeye alıştı.

Parmentier’in çabaları sonucu 1772’de Paris Tıp Fak.si patatesin yenilebileceğini ilân etti. 1785’de Fransa büyük bir kuraklık ve kıtlık yaşadı. Bir taraftan da bazı kimseler halkın hoşnutsuzluğundan yararlanarak ihtilâl hazırlıkları yapıyorlardı, kralın ve Parmentier’in çabaları sefaleti önleyemedi ve nihayet 1789’da Fransız İhtilâli patladı ve kral devrildi. Parmentier 1813’te vefat etti. Sonraları Paris metro duraklarından birinin önüne onun bir heykeli yapıldı.

Bu da Cipsin Öyküsü

1853 yılında New York’ta lüks lokantalardan birinde, aslen Kızılderili bir aşçı olan Crum, yaptığı patates kızartmasını kalın bulup, geri gönderen bir müşteriye sinirlenmiş. Bıçağını iyice biledikten sonra adamla kavgaya niyetlenmişken, öfkesini patatese yöneltmiş ve ince ince doğrayıp, kızgın yağda kızartıp, tuzlayarak servis yapmış. Müşteri ise bu yeni kızartmayı çok beğenmiş. Bu şekil zamanla yaygınlaşarak bugünkü cips ortaya çıkmış.

Patates bugün, fast-food kültürü sayesinde çeşitli katkı maddeleriyle hazırlanan parlak ambalajlı cipsler şeklinde dünyada en çok üretim ve tüketimi yapılan bir sebze olmuştur. Maalesef bu çok kıymetli sebze zararlı hallere sokularak çocuklara ve gençlere satılmaktadır.

Patatesin, yemeklik, yemlik ve sanayi tipi olarak yetiştirilen birçok çeşidi vardır. Yemeklik olanı sarı ve beyaz olmak üzere iki türlü olup, makbul olanı sarı patatestir. Patates ülkemize 1800’lü yıllardan sonra, önce ithal edilerek girmiş, daha sonraları da Sakarya çevresinde tarımı yapılmaya başlanmıştır.