TR EN

Dil Seçin

Ara

Ya Dağlar Yaratılmasaydı?

Gün ışığı odama yansımalarıyla birlikte geliyordu. Gözlerimi açmakta zorlansam da kalkma vakti gelmişti. Sallana sallana yüzümü yıkamaya gittim ve nazlı nazlı giyindim. Kapıdan dışarı adımımı attığım an insanların sıcaklığını ve bakışlarındaki ışıltıları gördüm. Okul yolunu tutmuştum. Minibüse kadar hem yürüyor hem düşünüyordum. Diyordum ki şimdi minibüse bineceğim sonra minibüs güzergâhında biraz şehir turu atıp tırmanışa geçeceğiz. Üniversite keşke dağ başında olmasa diye sızlanıp duruyordum. Ama sonuç değişmiyordu, çünkü okul dağ başında idi. Minibüs minik şehir turunu atmış ve tırmanışa geçmişti. Açık camlardan gelen mazot kokusunu alabiliyorduk. Minibüs zorlanıyor muydu acaba? Minibüs şoförü viteslerini bir bir küçültmeye başladı. Ve en düşük viteste tırmanış devam ediyordu. Yükseklere çıktıkça hoşuma gidiyordu, çünkü her yeri kolaylıkla görebiliyorduk. Sonra bir soru geldi aklıma “Dağlar yaratılmasaydı ne olurdu?” diye.

Minibüs son durağa gelmişti artık. Durakta indim ve hemen kütüphane yolunu tuttum. Elime büyük bir Türkçe sözlük aldım ve “D” harfini taramaya başladım ne var ne yok diye. Dağ, dağcı, dağcılık, dağ kedisi, dağ sıçanı vb.. Ne kadar da çok şey varmış.. Hayret ettim. Sonra bir bir yorumlar çıktı ortaya. Dağlar olmasaydı dağcılar olmayacaktı dedim. Dağcı olmayınca da dağcılık ortadan kalkacaktı. Aslında buna bağlı bazı fiiller de ortadan kalktı.. Dağa tırmanmak gibi.. Tırmanmak için yükseklik gerek. Ama yükseklik yok, çünkü dağlar yok. Yükseklik olmayınca en güzel dağ manzaraları da yok hayatımızda.

Şimdi şehre hâkim bir dağ başındayım ve rüzgârın ne kadar da güzel estiğini tenimde hissediyorum. Acaba ovadakiler bu rüzgârı hissediyorlar mı? Şimdi gözüme çarptı göldeki minik çırpınışlar. Dağdan göle doğru bir hava akımı var. Aman Allah’ım! Dağların havayı temizleme görevini nasıl da görmemişim yıllardır. Yeryüzündeki kirli havanın tortularını tutuyor dağlar. Daha sonra havayı temizleyip yeryüzüne gönderiyor. Görevini nasıl da eksiksiz yapıyor hiç ses çıkartmadan.

Uzaklarda bir toz bulutu görünüyor. Eyvah! Kocaman bir hortum dağa doğru hızla yaklaşıyor. Ama o dağın arkasında yaşayan bir sürü kişiye ne olacak şimdi. Ben hayret ile izlerken dağlar tüm heybeti ile trafik polisi gibi dur deyip trajik bir durumun önüne geçiyor. Arkasında yaşayan halkın haberi bile olmuyor bu olaydan. Çünkü onları esirgeyen ve bilen Biri var. Hem de bu şefkati, azametli dağları yeryüzüne koyması ile bize gösteriyor. Bir de biz görelim diye başımıza göz takıyor, ışık yaratıyor güneş ile.

Dağdan denize doğru hava sürüklenirken rüzgârlar oluşuyor. Denizlerde minik dalgalar yükselmeye başlıyor. Yükseldikçe yükselen suların son durağı kıyılar oluyor. Nasıl da hırçın dövüyor kıyıları bu sular. Bir an için kıyıdaki dağları ortadan kaldırıyorum. Heyhat. Denizlerin hırçın dalgaları ile insanların mücadelesi sahneleniyor gözümde. Allah korusun!

Dağlar ile suların kavuşması başka bir güzellik. Aslında daha da güzeli suların dağlar tarafından muhteşem bir dengede tutulması. Eğer dağlar olmasaydı her yer suların altında kalacaktı. Çünkü şu an bile yeryüzünde suların yüksekliği 1 cm. yükseldiğinde 100 m. kara alanı haritadan siliniyor. Yükseklik kavramı olmayacağı için her yer sular altında... Acaba dağlar bu su kütlelerini tuttuğunu biliyor mu veya sular kendilerinin tutulduklarını anlıyor mu? Bunların her birinin kontrolü iyi ki biz insanlara bırakılmamış.

Biraz da dağlardaki hazinelerden bahsedelim. Ne hazinesi diye sorulabilir. Dağlardaki volkanik faaliyetler sonucunda sanayide kullanılan birçok maden yeryüzüne çıkar. Elektrik-elektronik sanayisinde yararlanılan bakır, saf karbonun kristalleşmesinden oluşan elmas, asitik magmatik kayaçlara ve karbonatitlere bağlı olarak oluşan demir-çelik, kimya, seramik ve cam sanayisinin önemli bir maddesi olan fluorit, dekoratif taş endüstrisinde yararlanılan granit, petrol ve yer altı suyu sondaj işinde, sabun, yağ ve şeker arıtma işlerinde kullanılan bentonit, inşaat ve izolasyon işlerinde faydalanılan pomza taşı ve daha nice değerli taşlar...

Volkanik bölgelerde fay kaynakları boyunca çıkan şifalı sulara kaplıca denildiğini hepimiz biliyoruz. Kaplıcalar da dağların içine gizlenen hazinelerden bir başka örnek. Kaplıcalara ne için gidilir peki? Romatizma, siyatik, kırık-çıkık, kadın hastalıkları, cilt rahatsızlıkları, vücut ve beyin yorgunluğu ve daha nice bilmediğimiz rahatsızlıklar. Allah’ım! Yeryüzündeki denizler, kaplıcalar kadar sıcak olsaydı nasıl serinlemek için denize girecektik! Allah’ım! İyi ki dağların arasına gizlemişsin bu kaplıcaları..

Dağların görünen yüzünden bahsettik. Bir de onların görünmeyen kısımları var. Mesela, dünyanın en yüksek tepesinin 9 km. uzunluğunda Everest olduğunu biliyoruz. Bu görünen kısmı. Görünmeyen kısmı ise yerin altına doğru 125 km. uzanıyor olması. Başlangıçta inanamadım. Fakat Amerikan Bilim Akademisi Başkanı olan Frank Press’in Earth (Dünya) adlı kitabında, dağların kazık şeklinde oldukları ve yeryüzüne derinlemesine gömülü oldukları ifadesine ulaşınca hayretim arttı.1 Kur’an-ı Kerim âyetlerinde de, dağların işlevi “Dağları zemininize çaktık ve direk yaptık2 şeklinde bu günden 1400 sene önce bildirilmiş. Eğer dağlar bu şekilde yerin dibine çakılmasaydı, yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yer altına doğru uzanarak bu tabakaları perçinleyemeyecekti. Böyle olmakla yer kabuğu sabitlenerek kendi tabakaları arasında kayması engellenmiş oluyor. Sürekli hareketten, yani sürekli depremlerden korunmuş oluyor. Aslında bunu tahtaları bir arada tutan çivilere de benzetebiliriz.

Dağlar yeryüzünü bu şekilde sabitlemeseydi, Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönüş hızının çok yüksek olmasından dolayı, yüzen plakaları hareketli olacaktı. Bu durumda yeryüzünde toprak birikmeyecek, su depolanmayacak, ağaçlar, çiçekler, böcekler sabit bir yerde duramayacak, yollar yerinde kalamayacak, zemin kaygan olduğu için evler inşa edilemeyecekti. Kısaca toprak parçası üzerinde canlı hayat yaşamayacaktı. Fakat dağlar kıtasal yüklerini okyanus tabanlarına doğru tutmakta ve onların hareketlerini kontrol altına almaktadır.

Dağlarda yaşayan hayvanları unuttuk mu zannediyorsunuz? Elbette hayır. 20 cm’lik uzun ve güzel burnu ile dağ sıçanı, 2000-3500 metrelerde yaşayan dağ keçisi, 400 metre mesafeyi 5 dakikada koşan dağ antilopları, onların oradaki besin kaynakları da olmayacaktı. Dağlardaki bitkileri de hayatımızdan çıkartalım mı? Böğürtlen, kızılcık...

Dağlarla ilgili epeyce bilgi verdiğimi sanıyorum. Ama yine de şundan zerre şüphem yok ki, dağlar asla burada bitmiyor, bitmez. Kim bilir bizim bilmediğimiz daha ne özellikleri, ne güzellikleri var dağların. İnsan böyle konuları yazınca, “Ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa Allah’ın kelimeleri yine de bitmezdi”3 âyetini hatırlamadan edemiyor doğrusu.

 

DİPNOTLAR:

1. F. Press, R. Siever, Earth, New York: W. H. Freeman, 1986

2. Nebe Suresi, 7

3. Lokman Suresi, 27