Max Frisch,
sözün yetmediği,
sessizliğin konuştuğu o anlamlı boşlukları haber veriyor:
“Önemli olan söylenmeyendir,
sözcüklerin arasında kalan boş alanlardır.”
***
Elması
yerin derinliklerinde aradığın gibi,
gerçeği de düşüncelerin derinliklerinde
arayacaksın...
— Victor Hugo
***
Haydar Ergülen, gözyaşlarının ince diline dokunuyor. Bir ‘delidil’e çeviriyor sessiz sızılarımızı:
“Ben başkasının dili olsaydım
ezik sözler arasında bir delidil bulurdum
kırılmış kolyesini arayan inciler gibi
gözyaşlarımı toplardım, o rüyadan uzakta ve yorgun
…
ben başkasının dili olsaydım
mavi bir kız gibi çocukluğumla konuşurdum.”
***
Eğer okuyabilecek zamanı da satın alabilseydi,
kitap satın almak insan için iyi bir şey olurdu.
— Schopenhauer
***
Herkes kendi gecesinden seyrediyor
bir başka gökyüzünü.
— Oya Uysal
***
Anlam; salt okunmakla değil, yaşanmak suretiyle değerine kavuşuyor. ‘En güzel başlangıç’ ile ‘en hayırlı son’u kendinde toplayan En Sevgili’nin tohumunu evvellerden ahirlere büyüten, manasını doğuran, çoğaltan ve hiç sönmeyen nurunun her birimizde bulunan o saklı cevher olduğunu bize hakkın diliyle, gözüyle bildirmeye devam edip duruyor.
— Leyla İpekçi
***
Mallarme,
her şeyde anlam aramaya çağıran vahyin sesini
vicdanında duymuş olmalı ki,
‘okuma’nın konusu görüyor her şeyi:
“Dünyada her şey kitap olsun diye var.”
***
Utbe bin Gazvan’ın dünyayı anlatışı, susamışların yüreğine su serpiyor. Aradıklarımızın yitirdiklerimizin hemen yanında olduğunu söylüyor:
“Dünyadan geriye kalan suyu içilmiş bir testinin son damlalarıdır.
Öyleyse güzel amellerle göçüp gidin buralardan!”