TR EN

Dil Seçin

Ara

Farklılıkların Arka Plânı

“Ey insanlar! Hiç şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık (yani siz hepiniz aynı ana ve babadan gelen insanlık ailesinin çocuklarısınız).

Bununla beraber sizi değişik kavimlere ve kabilelere ayırdık ki, karşılıklı olarak birbirinizi tanıyasınız.” (Hucurat, 49/13)

 

Farklılık evrende var olan nizamın temel harcı görünümündedir.

Yüce yaratıcı canlı, cansız bütün varlıkları farklı cinsler, farklı türler halinde yaratmıştır. Cins ve tür kavramlarının evrensel bir konsept olarak kabul görmeleri bu farklılığın insanın belleğine de derince kazınmış olduğunun bir göstergesidir.

Farklı atomlar, farklı moleküller, farklı gezegenler, farklı galaksiler, farklı sistemler, farklı yörüngeler, farklı canlılar, farklı bitkiler, hülasa kâinatın her tarafında boy gösteren farklılıklar, farklılık realitesinin ilahi iradenin hikmetli tercihi olduğunu göstermektedir.

Faklılık nizamında insanın konumu:

Evrendeki farklılıklar Allah’ın isim ve sıfatlarının bir yansımasıdır. Bilindiği üzere Allah’ın farklı farklı isim ve sıfatları vardır. Bu isim ve sıfatların çeşit çeşit tecellileri vardır. Bu tecellilerin kâinat çapında türlü türlü yansımaları vardır. Kâinattaki farklılıklar, Allah’ın isim ve sıfatlarının farklı yansımalarından kaynaklanan fıtri, tabii, zorunlu bir tablodur.

İnsanoğlu da bu kâinatın bir parçası, bu farklı yaratıklar meclisinin bir üyesi olarak bu tablonun dışında kalamazdı, bu ahengi bozamazdı. Bu sebepledir ki insan nevi bir tek tür olduğu halde ontolojik, biyolojik, psikolojik, fizyonomik, sosyolojik ve daha birçok yönden değişik farklılıklar göstermiş ve adeta yüz binlerce tür haline gelmiştir.

Kur’an-ı Hakîm insanlık camiasında eskiden beri tesirini icra eden temel bazı farklılıklara vurgu yapmış, bunların İlahî hikmetin bir yansıması olduğuna, ayrılık-gayrılık, kin ve düşmanlık vesilesi yapılmaması gerektiğine işaret etmiştir.

Farklılığın birinci belgesi: Allah tarafından meşruiyetine hükmedilen ve Kur’an’la tescil edilen ilk farklılıklar belgesi, farklı diller ve farklı renkler hakikatidir. Aynı topraktan yaratılmalarına, aynı elementleri ihtiva etmelerine rağmen, insanların beyaz, siyah, sarı, esmer, kumral, kırmızı, buğday rengi gibi farklı renklerde olmaları, Yüce Yaratanın kuşatıcı ilim ve kudretini gösterdiği gibi, onun her şeye boyun eğdiren külli iradesine ve şümullü hikmetine de işaret etmektedir.

“Göklerin ve yerin yaratılması, sizlerin farklı renklere, faklı dillere sahip olmanız Allah’ın (ilim, kudret, hikmet ve küllî iradesinin) belgelerindendir” (Rum, 30/22) mealindeki ayette bu kevnî/ontolojik belgenin Rabbani kimliğinin altı çizilmiştir. Rabbani kimlikli bu belgeleri reddetmek, inkâr etmek, görmezlikten gelmek Allah’ın hem Kur’anî hem de kevnî ayetlerine karşı bir isyan, bir başkaldırı anlamına gelir. Bu isyanın dünyadaki cezası huzur, güven ve barış ortamının yok olması ve bunun yerine cehennemî bir hayatın var olmasıdır. Ahiratteki cezası ise çok daha şiddetlidir.

Farklılığın ikinci belgesi: Yüce Yaratıcının Kur’an’da tescil ettiği farklılığın bir belgesi de insanlık ailesinin farklı milletlere, farklı kabilelere ayrılması gerçeğidir. Aşağıda meali verilen ayette bu hakikat çok açık bir ifadeyle ortaya konulmuştur:

“Ey insanlar! Hiç şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık (yani siz hepiniz aynı ana ve babanın meydana getirdiği ailenin çocuklarısınız). Bununla beraber sizi değişik milletlere/kavimlere ve kabilelere ayırdık ki, karşılıklı olarak birbirinizi tanıyasınız.” (Hucurat, 49/13)

Görüldüğü üzere ayette “bütün insanlara” hitap edilmiş ve hepsinin “aynı soydan” geldikleri vurgulanmıştır. Ardından da insanların “farklı milletlere, boylara, obalara” ayrılmalarının sosyolojik bir gerçeğe dayandığı hususu, “karşılıklı tanımalar/ tanışmalar” sözcüğüyle açıklanmıştır. Bunun anlamı şudur; insanların bu farklı konumu, ne onların birbirlerini inkâr etmelerinin, asimilasyona tabi tutmalarının, birbirlerini görmezlikten gelmelerinin gerekçesi, ne de toplumda kin, nefret ve husumet tohumlarının zemini olamaz.

Böyle bir tutum Allah tarafından öngörülen farklılığın, çoğulculuğun hikmetine taban tabana zıttır.

Çok ilginçtir ki, günümüzde bile ülkelerin, devletlerin birbirlerinin meşruiyetini kabul etmelerinin simgesi, Kur’an’ın on beş asır önce öngördüğü “tanıma” kavramıyla tanımlanmakta ve örneğin “A devleti B devletini tanıdı” ifadesiyle ilan edilmektedir. Bu da gösteriyor ki dahilde olsun hariçte olsun, farklılığın-çoğulculuğun kabul edilmesi, karşılıklı tanışmaya, dayanışmaya, yardımlaşmaya, dostane ilişkiler kurmaya, huzur ve barışı sağlamaya yönelik çok önemli bir adımdır. Tek düzelik, inkârcılık ise, soğuşmaya, ayrışmaya, boğuşmaya götüren bir sürecin adıdır.

Sözgelimi, “Misak-ı milli hudutları içerisinde bulunan bütün çiçekler menekşedir, bütün sebzeler domatestir, bütün meyveler armuttur” derseniz, hem hilaf-ı hakikat söylemiş, hem de diğerlerini gücendirmiş olursunuz. Böyle bir tezi savunmak, farklılığı öngören Allah’ın hikmetine, bu farklılığı zorunlu kılan isim ve sıfatlarının yansımalarına karşı büyük bir saygısızlıktır.

Sonuç olarak denilebilir ki: Türkiye’miz bir güneş sistemi gibidir. Farklı unsurları ise birer gezegendir. Bu gezegenlerin kendi yörüngelerinde düzgün bir şekilde hareket edip sistemin işlerliğine katkı sağlamaları gerekir. Bu ise, sistemde bir cazibe ortamını oluşturmakla mümkündür. Bu da; “Ne güneşin aya ulaşması (küçüktür diye onu hegemonyası altına alması) ve ne de gecenin (sırası gelmeden rotayı değiştirip) gündüzden öne geçmesi söz konusudur. Bilakis onlardan her biri kendilerine tayin edilen bir yörüngede yürümekte ve Allah’ı tesbih etmektedir” (Yasin, 36/40) mealindeki ayette tasvir edildiği gibi, Türkiye’nin farklı gezegenlerini bir arada tutan adalet ekseninde karşılıklı hoşgörü, sevgi, saygı gibi çekim kuvvetlerinin varlığına bağlıdır.

Farklı birer atom olan oksijen ve hidrojenin belli bir molekül halinde birleşip hayat iksiri olan suyu meydana getirdiği gibi, farklı unsurlarımızın Türkiye molekülünde barış, huzur ve kardeşlik iksiri olan insanlık hayat suyunu meydana getirmesi için yepyeni bir kimyevî reaksiyona tabi tutulması ve bir aşk-ı insanî kimyasında hayat bulması gerekir.

Özetle, farklılıklarımıza karşı tutumumuzu şu hadis-i şerifin verdiği mesajı baz alarak ayarlamalıyız: “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe-gerçek anlamda- iman etmiş olamaz.”