TR EN

Dil Seçin

Ara

Nicholas Matzke ve Mustafa Akyol Tartışıyor: Evrim Mi, Akıllı Tasarım Mı?

ABD’de Ulusal Bilim Eğitimi Merkezi’nde çalışan evrimci Nicholas Matzke ile Akıllı Tasarım teorisini savunan Mustafa Akyol arasında online olarak yapılmış müthiş tartışma. Bir yanda evrim, diğer yanda akıllı tasarım savunması... Amerika’da okullarda kâinatın yaratılmış olduğunu savunan teorilerin okutulup okutulamayacağının tartışıldığı dönemde, seyircilerin de sorularıyla katıldığı bu tartışma, epey ses getirmişti. Şimdi, oldukça ufuk açıcı olan bu tartışmanın önemli bölümlerini siz değerli okurlarımıza sunuyoruz.

 

İslâm dini evrimciliğe niçin karşı çıkıyor? Evrimcilik bir bilim, İslâm da bilime karşı değil. O halde sorun ne?

NICHOLAS MATZKE: En başta İslâm hakkında bir uzmanlığımın olmadığını söylemek isterim. Fakat, evrim karşıtlığı, modernlik ile köktencilik arasındaki çatışmanın bir parçasıdır. Kutsal metinlerin katı yorumlanışı buna yol açıyor. İlahiyatın, bilimin otorite ve prestijine sahip olması için sahte bir bilim oluşturuluyor.

MUSTAFA AKYOL: İslâm ile “evrim” kavramı arasında bir problem olmayabilirdi. Ama evrimin anlamı çok fazla yoruma açık. Eğer evrim tabiatta sürekli değişim ve türlerin çevrelerine uyum göstermesi anlamına geliyorsa, bana göre bu bilimsel bir ifadedir ve Müslüman inancıyla çatışmaz. Ama, modern Darvinciler evrimle bundan fazlasını kastediyorlar. Onlar yeryüzünde hayatın, tabiatın kör kuvvetlerince üretildiğini ve bir yaratıcının bulunmadığını iddia ediyorlar. George Gaylord Simpson Evrimin Anlamı kitabında, çok açık bir şekilde ifade ediyor: “İnsan amaçsız ve tabiî bir sürecin neticesidir, planlanmamıştır.” (1)

Elbette, bu ateist fikir ile İslâm’ın bağdaşabileceğini düşünmüyorum. Ama bu fikir bilimsellikle de bağdaşmaz. Karşımızda bilimsel delil üstüne dayatılmış olan bir felsefî varsayım var.

Ayrıca, tartışmayı ‘modernlik’ ile ‘köktencilik’ arasında bir çatışma olarak koymak bana göre yanlış. Ortada, ‘teizm’ ile ‘ateizm’ arasında bir tartışma var. Ve bu tartışma, bilimsel düzlemde yapılıyor. Bir müslüman, hayatı Allah’ın yarattığına inanmakla “köktenci” olmaz. Bu inanç, Müslümanlığın temelidir. Öte yandan, bir insan modern olmak için de ateist olmak zorunda değildir. Burada mesele, hayat tasarlandı mı, tasarlanmadı mı; takdir edildi mi, edilmedi mi? Önemli olan budur.

 

Öyle görünüyor ki, evrim teorisi Allah’ın kapıdan içeri girmesine izin vermemeye çalışıyor. Ve varlığını bunun üstüne kuruyor.

MATZKE: Konunun birkaç boyutu var ama en önemlisi yaratılışçılık açısından çok temel bir boyut: Pek çok insan, eğer evrim doğruysa ve hayatın tabiî bir açıklaması varsa, o zaman ilahi bir varlık olamaz diye düşünüyor. Fakat durum aslında böyle değil. “Acaba fırtına, yağmur, kar, şimşek gibi hava olaylarının tabiî açıklaması var diye inancını tehdit altında hisseden biri var mı? Kutsal kitaplarda tüm bu olayların Allah tarafından kontrol edildiği yazıyor ve pek çok insan bu yüzden Allah’a dua ediyor. Ama hiç kimse, meteorologları ateizmin reklamını yapıyor diye suçlamıyor.

Benjamin Franklin 1700’lerde paratoneri bulduğu zaman bazıları onu suçladılar; çünkü Allah’ın iradesine engel olduğunu düşündüler. Ama kısa süre sonra insanlar bu düşüncenin bir anlamı olmadığını fark ettiler. Aynı süreç, atomculuk, güneş-merkezli âlem teorisi için de yaşandı. Bunlar bir süre dinle çatışma halindeydi. Ama insanlar nesnelerle ilgili tabiî bir açıklamaya sahip olmanın yaratılışı daha hayretengiz yaptığını gördüler. Evrim, bu hat üzerinde tarihsel olarak yakın dönemde meydana gelen büyük şoklardan biri sadece.

AKYOL: Enteresan bir görüş, ama tabiat bizim niyetlerimize boyun eğmek zorunda değildir. Yaratıcının kâinatı herhangi bir tasarıma ihtiyaç duymadan yaratmış olduğu ve böylelikle varlıkların kendi kendilerine evrimleşmiş olabileceği tartışılabilir. Ama bu, yaratıcının perde arkasında kâinata karışmadığı deistik görüşü kabul etmeyi gerektirir, yaratıcının kâinata müdahalede bulunduğu teistik görüşe değil! Dahası, söz konusu görüş, bilimsellikle bağdaşmaz, çünkü hayatın karmaşıklığı ve tabiî kanunlardan çıkardığımız sonuç, hayatın bunlar tarafından yaratılmış olamayacağıdır.  Tabiî kanunlar hayatı yaratmaya yetmez. Zaten bu yüzden, biyolojik tasarım (takdir), hayatın kökeni hakkında en iyi açıklama görünüyor. Basit kimyasallardan bakteri, balık, kelebek, fil veya insanlar oluşturmak için çok karmaşık bir bilgiye ihtiyacımız var; ve tecrübelerimiz, böyle bir bilginin yalnızca belli bir akıldan çıkabileceğini gösteriyor.

 

Evrimi destekleyen “şaşırtıcı deliller” işitiyoruz. Peki, yaratılışı ya da Akıllı Tasarım’ı destekleyen böyle deliller var mı?

AKYOL: Önce evrimi destekleyen ‘deliller’den bahsedeyim. Bilim adamlarının “mikro-evrim” dediği şeyi destekleyen epey delil var. Mikro evrim, mevcut türler içinde küçük değişimlere deniyor. Hayvanlar ve bitkiler değişiyor ve çevreye uyum sağlıyorlar. Ama Darvin’in düşüncelerine uyacak şekilde yeni gen, yeni protein, organel ya da organ gibi biyolojik değişimler gözlenmiyor tabiatta. Darvinciler, mikro evrime bakarak makro evrim tahmininde bulunuyorlar; ama yaptıkları, sadece felsefî bir inancın dile getirilişi.

Mikro evrim, zaman içinde yeni sistemler üretmez. Siz atları ne kadar beslerseniz besleyin, kanatları çıkmayacaktır. Ve bu arada, Darvincilerin ünlü “şaşırtıcı delil” diye öne sürdükleri şeylerin de yanlış olduğu geçmiş yıllarda anlaşıldı. Çarpıcı örneklerden biri, Ernest Haeckel’in embriyo çizimleri. Bu gibi örnekler Darvinizmi haklı çıkarmak için üretilmiş sahte delillerden ibaret.

MATZKE: Bir yanda gerçekler var, bir yanda yaratılışçıların söyledikleri... Bana göre yaratılışçıların iddialarının büyük bölümü, yanlış ve bilgisizlikten kaynaklanıyor.

Mesela, ‘en iyi’ AT (akıllı tasarım) iddiası kompleks biyolojik adaptasyonların yavaş yavaş evrimleşemeyeceği, çünkü parçaların sistemli bir iş görebilmesi için bir seferde bir araya gelmek zorunda olduğudur. Bu iddia, ilk bakışta etkileyici görünüyor, ama yakından bakınca yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü yapılar evrim sayesinde çalışma biçimlerini değiştirebilirler ve nitekim değiştirmişlerdir. Mesela, penguen paletleri, uçan kuşların kanatlarından türemiştir. O kanatlar ise dinozorun ön kollarından türemiştir.

Darvin’in kendisi, bunu 1859’da söylemiştir ama yaratılışçılar bunu görmezden geliyorlar. Onlardan biri olan Michael Behe, bilim adamlarının evrimin nasıl gerçekleştiği konusunda cevaplarının olmadığını söylüyor. Ama aslında bu konuda yüzlerce makale yayınlandı. Kenneth Miller’in dediği gibi, “Behe’yi inandırmaya hiçbir şey yetmiyor.”

AKYOL: Bir yanda gerçekler var, bir yanda Darvincilerin söyledikleri... Evvela, standart Darvin öyküleriyle hemfikir olmayan sadece AT savunucuları değil. Kuşların kökeni tartışmalı bir konudur. Medyada çok popüler olan dinozor teorisi, uydurma bir teoridir. Bunu, dünyanın en ünlü kuşbilimcisine, Alan Feduccia’ya sorun. Kendisi AT’yi savunmaz, evrimcidir, ama kuşların dinozorlardan gelmediğini ve bu düşüncenin büyük bir efsane olduğunu söylüyor. İlk bilinen kuş Archaeopteryx’in atası olduğu iddia edilen dinozor, ondan çok daha genç. Böyle bir şey olabilir mi?

Ayrıca, Darvincilerin evrimin nasıl meydana geldiği konusunda hesap veremediğini bir tek Behe söylemiyor. Evrimci biyokimyacı Franklin M. Harold da aynı düşünceyi paylaşıyor:

“Kabul etmek zorundayız ki, biyokimyevî veya hücrevî sistem evrimine ilişkin halihazırda Darvin mantığına uygun detaylı bir açıklama yok, sadece birtakım hayalî spekülasyonlar söz konusu...” (2)

 

Günümüzdeki evrim teorisi, Darvin’in orijinal teorisiyle aynı mı, yoksa genişletilmiş şekli mi?

MATZKE: “Evrimleşmiş şekli.” 1930’lu yıllarda tabiî ayıklanma teorisi, Mendel genetiğiyle birleşip “neo-Darvin sentezi”ni ortaya çıkardı. Burada, genlerin yeni nesil içinde ayıklanma prensibine uygun biçimde nasıl yayıldığı dikkate alınıyordu. Bugün, temel Darvin teorisinde hayal bile edilemeyecek bir noktaya gelindi.

AKYOL: Günümüzdeki evrim teorisi ile Darvin’in teorisi aynı değil. Darvin genetiği bilmiyordu. Bugün karşımızda neo-Darvinizm var. Buna, eski teorinin modern genetikle güncellenmiş olan versiyonu diyebiliriz. Fakat Darvin’in temel görüşü olan tabiî ayıklanma, hâlâ devam etmektedir. Neo-Darvinizm, yeni bir evrim mekanizması olarak “tesadüfî mutasyonları” eklemiştir.

 

Mustafa Akyol, evrimi destekleyen bilimsel delillere neden inanmıyor? Biyolojik sistemlerin kökenine ilişkin daha ne kadar adım ortaya çıkarılmalı ki, Akyol evrime inansın?

AKYOL: Beni inandıracak olan adımlar, Darvin’in kendisinin tanımlamış olduğu adımlar: “sayısız, peş peşe gelen pürüzsüz modifikasyonlar.”

Bana, hayatın prebiyotik bir çorbadan meydana gelebileceğini gösterin, ben de Akıllı Tasarım’dan vazgeçeyim, bu işlerin ilim sahibi bir varlık tarafından takdir edilmiş olduğunu düşünmeyi bırakayım.

Doğrusu, yeryüzündeki hayatın takdir edilmiş gibi göründüğünü herkes kabul ediyor. Richard Dawkins The Blind Watchmaker (Kör Saatçi) kitabında söylüyor bunu. Fakat o buna “aşikâr tasarım” diyor ve bunun yanında kompleks canlıları meydana getiren doğal mekanizmaların da olması gerektiğini belirtiyor. Tamam, o halde, bana o doğal mekanizmaları gösterin. Darvinciler bu yolu tercih etmek yerine, doğal mekanizmaların var olduğunu kesin sayarak, bu inançlarını bilimin ayrılmaz bir parçasıymış gibi sunuyorlar. Hayır, bilimin böyle bir parçası yoktur.

 

Evrim teorisinde en büyük sorun, “eksik halka”dır. Evrim teorisi bu sorunu nasıl izah ediyor?

MATZKE: Kamuoyunda bilinen haliyle “eksik halka”, bir şehir efsanesidir. Bir kere, evrim bir zincir değildir, bir ağaçtır; ve tek bir eksik halkadan çok daha fazla bir şeydir.

Bu noktayı açıklığa kavuşturduktan sonra, yaratılışçıların canlıların ara formlarına ait fosillerin olmadığı iddiasına gelelim. Bu iddia sayısız kez dile getirildi. Fakat yaratılışçıların kendisinden yanlış bir şekilde alıntı yaptığı Gould’un da dediği gibi, “ara formlar tür düzeyinde genellikle eksiktir, ama büyük gruplar arasında son derece boldur.” (3)

AKYOL: Eksik halka önemli bir tartışma konusudur. Darvinciler bazı eksik halkaların olduğunu ve zamanla ortaya çıkaracaklarını iddia ediyorlar. Diğerleri ise, bunu reddediyorlar. Darvin savunucuları bu işin içinden çıkamayacaklarını anlayınca, halka yerine “dakik denge”yi önerdiler. Gould ve Eldredge, 70’lerin sonlarından itibaren, “evrim o kadar hızlı meydana geldi ki ardında hiç ara form bırakmadı.” demeye başladılar. Eğer gerçek buysa, arkada hiç iz kalmadıysa, bunun meydana geldiğini siz nereden biliyorsunuz?

Her neyse... Gould, evrim sürecini halka halka izah eden bir mekanizma ortaya koymadığı için Dawkins tarafından eleştirildi. Gould ise, cevaben, görüşünün fosillerce desteklendiğini öne sürdü. Yani bir tarafta fosiller var, diğer tarafta sözde mekanizma. Fakat aralarında herhangi bir örtüşme yok.

 

Evrimciliğin ardında ideoloji var mı, yoksa sadece bir bilim mi? Eğer sadece bir bilim ise, neden farklı inançlardan insanlarla bu kadar çatışma halinde?

MATZKE: Bazıları evrimi ideolojileri desteklemek için kullandı. Mesela güneş merkezli âlem fikri, atomculuk, psikoloji bunlara örnek olarak verilebilir. Richard Dawkins gibi ateistler ise, tasarım iddiasını çökerterek tanrının varlığını tartışmalı hale getirmeye çalışıyorlar. Böylelikle, iki kamp oluşuyor ve tartışma metafizik alana kayıyor.

Oysa, bilim doğal dünyayı araştırmakla sınırlıdır. Allah’ın varlığı veya ilahi varlıkların tabiata müdahale edip etmedikleri bilimin sınırlarının dışındadır.

AKYOL: Evrimciliğin, daha doğrusu Darvinizmin, ardında elbette bir ideoloji var. Fakat bu teorinin savunucuları size ideolojik bir yanları olmadığını ve sadece yeryüzünde hayatın nasıl meydana geldiğini ortaya koymaya çalıştıklarını anlatırlar. Oysa, gerçek bu değil.

Teori, yeryüzünde hayatın kökenini izah etmede sadece doğal sebeplere başvurur. Doğal olmayan, yani aklî sebeplere hiçbir zaman başvurmaz. Halbuki, bilim hakikatin emprik araştırması anlamına gelir. Bu hakikatin tabiatçılıkla örtüşüp örtüşmediğine, tabiat incelenmeden karar verilemez.

Peki Darvin savunucuları ne yapıyor? Hayatın bütünüyle sebepler tarafından evrimleştiği ve bundan asla şüphe edilemeyeceğini savunuyorlar. Emprik bir bilgi değil bu, sadece bir inanç! Ünlü Darvinci Richard Lewontin’in dürüstçe söylediklerine bakın:

“Biz daha baştan materyalizme adanmışız. Bilimin metodları ve kurumları bizi dünyayı maddi düzlemde izah etmeye zorluyor değil aslında. Tam tersine, maddi sebeplere bağlılığımız, bizi, maddi izahlar üreten kavramları kullanmaya zorluyor. Bütün bunlar, tanrının yeryüzüne adım atmasını istemediğimiz için oluyor.” (3)

Darvinizmin ardındaki ideoloji, materyalizm ve tabiatçılıktır. Ve maksat, “tanrının yeryüzüne adım atmasına izin vermemektir.”

 

Niçin evrimden hâlâ teori diye bahsediliyor?

AKYOL: Gerçekler, bizim gözlediğimiz şeylerdir. Yerçekimi bir gerçektir. Bütün elmalar ağaçla bağlantısı kopunca yere düşer. Bunu gözlemleyebilirsiniz. Fakat, Darvinizmin büyük anlatılarını şimdiye kadar hiç kimse gözlemlemedi. Cansız bir madde olan basit kimyasallardan canlı bir hücre ve sonra bu hücrenin gelişip yeniden organize olup yeryüzündeki tüm hayatı oluşturduğunu gözleyen yok. Bir Darvin savunucusu, “Elbette gözlemiyoruz, çünkü bu süreç milyarlarca yıl alıyor” diyecektir. Ama eğer gerçek buysa, o evrim süreçlerinin küçücük parçacıklarını gözleyebilir olmamız gerekmez miydi? Bunu da görmüyoruz.

Ve Darvin savunucularının sürekli bahsettiği ünlü “gerçekler” hakkında en iyi ifade, belki de, biyolog Jonathan Wells’in makalesinin başlığıdır: The Survival of the Fakest (En sahtekârın Hayatta Kalışı) (4)

Hasılı, evrim tarihi, bir sahtekârlığın bilim adı altında yıllarca insanların zihninde kurduğu hegemonyanın diğer adıdır.

 

DİPNOTLAR:

(1) Simpson 1967, s. 345

(2) Franklin M. Harold, The Way of the Cell: Molecules, Organisms and the Order of Life 205 (New York, Oxford University Press 2001)

(3) “Evolution as Fact and Theory”, Hen’s Teet Stephen Jay Gould, “Evolution as Fact and Theory”, Hen’s Teeth and Horse’s Toes: Further Reflections in Natural History, New York: W. W. Norton&Company, 1994, s. 260.

(4) http://www.discovery.org/articleFiles/PDFs/survivalOfTheFakest.pdf