TR EN

Dil Seçin

Ara

Bilim Yeni Bir Dönüşümün Eşiğinde!

Dünya parçacık fizik camiasını İsviçre CERN’de çalışmaya başlayan büyük hadron çarpıştırıcısından (LHC) gelecek sonuçların heyecanı sarmış bulunuyor. Kısa bir süre önce meydana gelen arıza bile bu heyecanın önüne geçemedi. On dört yıldır bilim adamları CERN’deki “süper mikroskop” sisteminin tamamlanması için canla başla çalışıyorlardı. Deneyin temelini kısaca anlatmaya çalışırsak; dev parçacık hızlandırıcısında önce parçacık demetleri oluşturulacak. Proton gibi atom parçacıkları önce tek yönde hızlandırılacak. Daha sonra ters yönlerde hızlandırma ve sonunda çarpıştırma duraklarından geçilecek. Önce düşük enerji düzeyleri, sonra tera ölçeği…

Nispi zayıf deney yoğunluklarından, kontrolü daha zor olan yüksek yoğunluklara geçilecek. Sonra? Yol üzerindeki her adımda, görev alan binlerce bilim insanı, mühendis ve öğrenci sonuçları yorumlayacak.

 

Varlığın Derinliklerine Seyahat

Büyük Patlama’nın (big-bang) ardından ortaya çıkan maddelerin sadece %4’ünü biliyoruz. Evrenin %70’i karanlık enerji, %26’sı karanlık madde.

Bu evren, yüzde doksandan fazlası ne olduğunu bilmediğimiz, hakkında hiçbir fikrimizin bulunmadığı, “Karanlık Madde” ve Karanlık Enerji’den oluşmaktadır. Karanlık maddenin ve “kara enerji”nin varlığını gerektiren birçok gözlem bulunuyor. Sürekli genişleyen evreni ivmeli olarak genişleten bir “kara enerji” bulunmaktadır. Tüm evrene hâkim olan bu kuvvet, beraberinde yıldızların ve galaksilerin de bir düzen içinde kalmasına vasıta oluyor.

Varlığın derinliklerine iniyorsunuz. Ama her araştırma, karşımıza yeni sorular çıkarıyor. “Karanlık enerji”yi keşfetmiş bulunuyoruz. Ama nereden geldiğini bilmiyoruz.

Düşünebiliyor musunuz? Bir yandan bilimin her şeyi çözdüğü, onu her şey zanneden anlayışımız, diğer yandan evrenin çoğunluğunu neyin teşkil ettiğini hâlâ bilemeyişimiz… Varlığın şahit olduğumuz kısmı devede kulak mesabesinde. Tüm bunlar perdenin arkasında daha nice âlemler ve evrenler bulunduğu düşüncesine götürüyor zihinleri.

İşte CERN’deki deneyler karanlık maddeden “süper sicimlere” kadar ilgili teorilere destekleyici bulgular getirebilir. Hatta bu deney evrende bizim görme elektromanyetik aktivasyonumuz dışında bilinç sahibi ışınsal varlıkları gösterebilir.

Dolayısıyla bu deneyler deneyüstü gerçekliklere; ışık hızından daha öte hız ve dünyaların kapılarını aralayabilir.

Maddenin çekirdeğini, temelini bulmak için yüzyıllardır süren arayışların içine girdik. Maddenin derinliklerine daldık. Önce atomları, sonra ondan yüz binlerce daha küçük olan atom çekirdeğini, ardından da atom çekirdeğindeki alt yapılar olan protonları, nötronları ve diğer yüzlerce “temel parçacıklar”ı keşfettik.

Madde esas itibarı ile atom çekirdeğinden ibaret olduğuna göre peki çekirdek elemanları (proton ve nötron) ne kadar maddedir? Onlar maddeye ne kadar benziyorlar? İşte bu sorulara kimse net cevap veremiyor.

Günümüzün geçerli madde kuramının keşfedilmemiş tek taneciği olan HİGGS parçacığı keşfedilirse, kozmosla ilgili birçok paradoks ve probleme çözüm bulunabilecek. Eğer Higgs bozonları bulunursa sadece çekim gücünün değil, karanlık maddenin sırrı da aydınlanacak.

Dahası dört temel kuvvetten ikisi olan elektromanyetizma ve zayıf nükleer kuvvetleri farklı kılanın ne olduğu belirlenecek. Niye atomlar var? Kimyanın gereği ne? Kararlı atom yapılarını mümkün kılan nedir?

Görüldüğü gibi en temel sorulara cevap aranacak CERN’deki deneylerde.

 

Tera Ölçeği

Bu deneylerle dünyada erişilmiş en yüksek çarpışma enerjisi olacak. Bilim tarihinin bu en güçlü “mikroskobunda” trilyon elektron volt (kısaca TeV) düzeyinde enerji üretecek bir sistemi tasarlıyorsunuz. TeV (trilyon elektron volt) ölçeğini keşiflere açmak, yepyeni bir deneysel fizik dünyasına girmek anlamına geliyor. Niçin böylesine yüksek enerji? Elektro zayıf simetri kırılması, hiyerarşi problemi ve karanlık maddenin sırrı gibi konular, ancak TeV ölçeğinde çözülebilir. Şimdiye kadar bir türlü bulunamayan Higgs parçacıklarına ancak bu enerjilerde ulaşılabileceğine inanılıyor. Kim bilir belki de evrendeki maddenin çok büyük bölümünü oluşturan “karanlık madde” dediğimiz şeyin aslının Higgs bozonları olduğunu anlayacağız. Belki de hatta 19. yüzyılın sonlarında (ve 20. yüzyılın başlarında) bilim dünyasının yoğun bir şekilde tartıştığı “esir maddesi”nin “karanlık madde” ile ilişkisi; hatta ondan ibaret olduğu ortaya çıkacak.

 

Süper Sicimler

Varlığın düğümlendiği noktalara baktığımızda karşımıza “süper sicimler” çıkıyor: Süper sicimler Planck düzeyinde (yani 10 üzeri -33 mesafesi) bir mekânı temsil ediyor. Atomlar öylesine küçük bir mekânı temsil eder ki atom, sicimler yanında güneş sistemi kadar büyük kalır.

Yaşamın en küçük yapı taşı nokta şeklinde değil, iç içe geçmiş titreşen sicimler (strings) şeklindeki yapılardan ibaret. Sicimlerin en şaşırtıcı yanlarından birisi sadece bilinen boyutlara (zaman ve uzay) değil, on ya da hatta on bir boyuta sahip olması. Bu haliyle sicimler madde ve madde ötesi tüm varlıkların temeli olabilir. Bir yerlerde, görünmez bir şekilde, yumak halinde sarılı olduğu için bu boyutları göremiyoruz.

Bu nesnelerin (tabii söz konusu olanın nesne olup olmadığı da bilinmiyor) tarif edilmesi imkânsız. Princeton’daki Elite Üniversitesi’nde görevli bir fizik dahisi sayılan Edward Witten, “Süper Sicimler” söz konusu olunca, büyülendiğini ve onları çok garip bulduğunu ifade ediyor. Witten, bazen saatlerce koltuğuna uzanıyor ve gözlerini tavana dikerek evrenin yapısını açıklamayı amaçlayan “M-Teorisi” üzerine düşünüyor. Teoriyi henüz tek bir formül haline getiremiyor. Daha, M harfinin anlamını bile çözmüş değil. Süper sicim teorisini irdeleyen bilim insanları M kelimesinin sır, gizem anlamına gelen “Mysterium”dan geldiğini düşünüyorlar. Tariflerin fizikî anlamdan ziyade dinî bir nitelik taşıması karşısında şaşkınlar. Bilgi ve akılcı araçlarla analiz yapan yöntemlerden farklı bir sırla mı karşı karşıyayız acaba? Tüm çabalara rağmen varlığın en merkezinde yer alan şeye ulaşılamayacağı bir nokta mı var?

 

Birlik Sırrı

Milyarlar yıl önceydi, henüz Güneş yok, Dünya ve gezegenler ortalıkta gözükmüyordu. Galaksiler ve galaksiler arasındaki “uzay” birbirine yakın hatta bitişik haldeydi. Daha da önceki dönemlere gidildiğinde hiçbir genişlemenin olmadığı bir “zaman aralığı” çıkıyordu karşımıza. İşte bu kâinatın ilk doğduğu an olmalıydı. Bir noktadan sonra daha da öteye gidildi. Öyle ki “yaratılıştan” önceki zamana varıldı. Yaratılış çekirdeği, madde ve fizikî kanunlarla açıklanamaz haldeydi.

CERN’deki deneyler, her şeyin tek bir şey halini aldığı o “belirsiz ve tarifsiz” yaratılış çekirdeğinin neden ibaret olduğunu açıklayabilecek ipuçlarına ulaşacak mı? Kâinatın ilk günlerine gidileceği, küçük bir yaratılış patlamasının tekrarlanacağı deneyden beklentiler büyük. Tüm olayların tek bir denklemle ifade edileceği sonuçlara ulaşacaklarını umuyor bilim adamları. Bilim camiasında, bütün formüllerin temelinde yatan ana formüle ulaşmanın heyecanlı bekleyişi var. Yeni buluşlarla gündem sarsılabilir. Varlık, metafizik eksenli yeni bir tanıma daha kavuşabilir.

Kâinatın bütünlüğü ve hiyerarşisine olan inanç, ilim adamlarını kâinatı izah edecek daha temel teoriyi bulmaya doğru koşturuyor. Evrendeki tüm sistemlerin ahenkle işlemesinde rol alan kuvvetlerin ve topyekün maddî unsurların, sonuçta tek bir hakikatin değişik yansımalarından ve tecellilerinden başka bir şey olmadığı gün geçtikçe bilim aynasında daha iyi ortaya çıkmaktadır. Yeni buluşlar evrenin tek bir noktadan ve tek bir özden çıktığına destek verirken, ortaya çıkan gerçeklikler, tek bir Yaratanın varlığına açık deliller ortaya koymaktadır.

Öyle görünüyor ki, elde ettiğimiz sonuçlar, evrene ve varlığa yüklediğimiz mânâyı değiştirecek. Hatta öyle beklentiler var ki, ortaya çıkacak buluşlar nereden gelip nereye gittiğimiz ve ne amaçla yaratıldığımız gibi yaratılış sırlarına açıklık getirebilir ve din ile bilimi buluşturacak sonuçlara götürebilir.