Bilim ve teknolojide merak ve sorgulamanın tahrikiyle sürekli gelişim esastır. Isaac Newton’un 1687’de yayınladığı meşhur hareket kanunları bilim ve sanayi devrimlerinin lokomotifi oldu ve determenizmin felsefi altyapısını oluşturdu. Ancak 20. asrın başlarında Newton’un efsanevi kanunlarının da atomaltı boyutlarda ve de çok yüksek hızlarda geçersiz olduğu ortaya çıktı.
Atomaltı dünyada parçacıkların bir anda çok yerde olmasının gözlenmesi ve zaman ve mekan kavramlarının çökmesi, fizikte yeni bir şok dalgası oldu. Ortaya konan Kuantum teorisi ve dayandığı belirsizlik prensibi, fizik anlayışımızın temelinden değişmesine ve atomüstü âlemde ışık hızına nispeten düşük olan hızlarda hala geçerli olan Newton mekaniğinin birçok temel kavramının müzeye kaldırılmasına sebep oldu.
Bugün atomaltı mikro âlemde kuantum teorisinin, atomüstü makro âlemde izafiyet teorisinin hükmetmesi ve tüm fizik âleminde geçerli olan bir teorinin olmaması, genelleme konusunda da insanları temkinli davranmaya zorlamaktadır. Mark Twain’e atfedilen “Her genelleme yanlıştır, bu da dahil” sözü de bu gerçekliği veciz bir şekilde ifade eder.
Hayatın son derece karmaşık ve değişken olduğu, ve herşeyin inceden inceye sorgulanıp irdelendiği birey merkezli bu hürriyet çağında, içinde bulunulan duruma en uygun doğruları bulmak ciddi bir bilgi ve beceri gerektirmektedir. Bir doğruyu, genellikle doğru bile olsa, her duruma uygulamak ezberciliktir ki, ciddi zararlara yol açabilir. Zaman ve zamanın hükümleri değiştikçe, dünün doğruları bugün yanlış olabilmektedir. Akıl ve hikmet, içinde bulunulan durumu irdelemeyi ve halin gereklerine uygun hareket etmeyi gerektirir. Zira doğruların büyük çoğunluğu mutlak değil izafidir, toplumdan topluma, asırdan asıra, ve hatta durumdan duruma değişebilir. Herşeyin hızla değiştiği çağımızda basitçi bir yaklaşımla tüm zaman ve zeminde geçerli olacak tek doğrulu bir sistem oluşturmaya kalkmak, akıntıya karşı kürek çekmek ve imkansızı talep etmektir.
Yenilikçilik (tecdid) anlamında, Bediüzzaman Said Nursi ile dünyayı kişisel bilgisayarla tanıştıran Apple firmasının kurucusu Steve Jobs arasında yakın bir paralellik vardır. 1970’li yıllarda bilgisayarlar ancak programlama dilini çok iyi bilen uzmanlar tarafından kullanılabilirdi, ve sıradan bir vatandaşın bilgisayar kullanarak hayatına teknolojiyi katması söz konusu değildi. Ancak Steve Jobs’ın sembollere dayanan yaklaşımı sonucu bugün 7’den 70’e herkes kişisel bilgisayar kullanabilmekte, ve eskiden ancak uzman programcıların yapabildiği karmaşık işleri bir çırpıda yapabilmektedir. Yani Steve Jobs sayesinde teknoloji herkes için ‘erişilebilir’ bir hale gelmiştir.
Benzer şekilde, Bediüzzaman eskiden hakikatına 15 yılda ulaşılabilen iman ilimlerinin 15 haftada tahsil edilebilecek ve bir yılda ciddi bir âlim olunabilecek güvenli bir metod geliştirmiş, ve zamanımız insanının kısa zamanda eski âlimlerin iman ve izan seviyesine erişebileceği bir yol açmıştır: “Risale-i Nur 15 senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi 15 haftada ve bazılara 15 günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler.” (Kastamonu Lahikası). “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.” (21. Lem’a)
Keza, kendi kendine öğrenme ve hayat boyu öğrenme, son zamanlarda tüm dünyada öne çıkan ve Bologna Süreci kapsamında yaygınlaşan değerler arasındadır. Çok manidardır ki, modern dünyanın ancak 1990’larda önemini kavrayıp hayata geçirmeye başladığı kendi kendine öğrenme ve bunu hayat boyu sürdürme yaklaşımını, Risale-i Nur bireysel ve birlikte mütalaa yoluyla 1930’larda başlatmış ve 7’den 70’e herkesi talebe yaparak informal din eğitiminde yeni bir ekol oluşturmuştur. Bunu da kişisel hak ve hürriyetler zemininde bireylerin hür iradelerine saygı içinde yapmıştır.