TR EN

Dil Seçin

Ara

Kasım 2014

post-title

Kasım 2014, 455

Merhaba sevgili dostlar ve değerli okuyucularımız.

Göz neyi görür?

Ancak göz önündekini…

Daha ötesini, perdenin gerisini kim görür?

Onu da kalb gözü görür.

Kalbin önüne bir değil, binlerce oyuncak koysanız;

“Al oyna, sev oyalan bunlarla” diye..

Kendinizi aldatırsınız sadece…

Sevgisiz kalan bir kalb ölür.

Susuz kalan bir çiçek solar.

Allah’ın değişmez bir kanunudur bu…

Yıllar yılı çorak kaldı, sevgiden mahrum bırakıldı kalbler.

Gıdasız kalan kalplerin feryadıdır olan biten işler…

Allah’a ve ahirete olan iman zayıflayınca ya da boşalınca,

Neler kimbilir daha neler bekler…

Rabbim muhafaza eylesin, hanelerimizi ve ülkemizi..

Solana, sönene ve ölene..

Bitene ve gidene razı değildir kalbimiz.

Kalbimiz Rabbimize aittir.

Onu yaratanından uzaklaştıran her hal ve her hadise, ateş gibi yakar kavurur kalbimizi.

Bu acıya dayanamaz hiç bir kalp.

Ne kadar yaşayabilir bir insan; nefes almadan, yemek yemeden ve su içmeden?..

Bilge insanlar der ki:

“Üç gün Allah’ı anmayan bir kalp, manen ölüdür.”

Son günlerde yaşanan bir takım olaylar da bunun işaretleri değil mi zaten?..

Faniye razı olamaz kalbimiz.

Ve asla razı olmayacak bir şekilde yaratılmıştır.

“Kim kendi uyanık vicdânını dinlerse, “Ebed, ebed!” sesini işitecektir.

Bütün kâinat o vicdâna verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz.” (Bediüzzaman, Sözler)

Evet, “Kim kendi uyanık vicdanını dinlese, ebed, ebed sesini işitecek..”

Kalbimiz hep daimi olanı arar ve ancak onunla mutmain olur.

Bu kâinatı kim yaratmışsa, içindekiler de O’nundur.

Ağaç kimin ise; o ağacın başındaki çiçek de, meyve de O’nundur.

İnsanı yaratan Allah, insanın kalbine kendisine yönelecek sevgiyi de koymuştur.

Dünyanın neresinde olursa olsun herkes için bu böyledir.

Bazan arayışın şekli farklı olabilir. Ama özü ve mahiyeti birdir.

Aslında, Rabbini arar ve onu bulmak için çabalar her kalb.

Kalbi Yaradan, kalbin içinden geçenleri de bilir.

Her şeyin bir yaradılış gayesi vardır.

İnsanın, sınırlı dünya macerasının özeti budur esasında...

...

Bir düşünün…

Bu koca kâinat ve şu muhteşem dünya, her şeyiyle bizim istifademiz için yaratılmıştır.

Her şey emrimizde, bize hizmet vermektedir.

Öyleyse biz kime hizmet edeceğiz?

Ne yapmamız gerekir ki, bu büyük nimetin şükrünü hakkıyla eda etmiş olabilelim?..

Bunun cevabı bellidir.

Cevabı Kur’an’da ve Hz. Peygamberdedir (asm).

En doğrusunu Yaratan bilir.

Ve O konuşur..

Söz de, hüküm de O’nundur.

Yıllar yılı çok çektik insanın özüne uygun düşmeyen felsefi safsatalardan.

Perişan ettiler insanlığın kalbini ve iç dünyasını.

Doktorun sahtesi tedaviye kalkarsa insanı, olacağı buydu.

İnsanın bir takım kimyevi elementlerden meydana geldiğini söylemek, onu ancak gübre olarak kullanmayı düşünenleri tatmin edecek bir tarifdir.

Oysa insan; kalbiyle ve ruhuyla ebede ve cennete namzet çok değerli bir varlıktır.

Bunu göz görüyor, akıl anlıyor ve kalb de hissediyor.

Bir de...

Rabbine şükredecek şekilde yaratılmıştır insan.

İnsanı Yaratan Allah, insanın içine, kendisine yönelecek, arayacak, bulacak duyguyu da vermiş.

Bazan hassasiyetini kaybediyor o duygu. Çekim alanının dışına çıkıyor ve kayboluyor.

Yorgun düşüyor kalbimiz...

İşte arıza da, kendini tam burada gösteriyor.

Kıymetli bir şeyin düşmanı çok olur…

Madem bu kadar değerli ve önemli bir yerimiz vardır Yaratanımızın katında. Hem madem bu dünya bizim için bir sınav yeridir…

Elbette peşimizde bir yığın arsız, uğursuz arkadaşlar, dost kılıklı şeytanlar ve daha niceleri olması da kaçınılmazdır.

Rabbim cümlemizin yardımcısı olsun...

...

38 yıldır biz Zafer Dergisi olarak, ta ilk sayımızdan beri, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur Eserlerindeki tespitleri doğrultusunda bu tehlikelere dikkatleri çektik.

Sadece çekmekle de kalmayıp, bunun çarelerini de göstermeye çalıştık ve çalışıyoruz.

İnsan asırlar boyu kâinatı didik didik etse de, keşfedilmeyecek hiçbir şey bırakmasa uzayda ya da dünyada...

Aslını ve özünü bulamadıktan sonra...

Rabbine yönelemedikten sonra her şey boş...

Bunun böyle olduğunu birgün anlayacak her insan…

Ama o zaman da, iş işten geçmiş olacak...

Bunun için varız biz; yanlışa giden yolun karşısında durmak ve doğru olan yolu göstermek için...

     “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

     Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:

     Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,

     Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden.”

               (N. F. Kısakürek)

Bugün yaşadıklarımızın, yarın çok ince bir hesabının olacağını biliyoruz...

Bu sorumluluk duygusu ile karınca kararınca elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

Bizi bu yolda hiçbir zaman yalnız bırakmadınız. Bir okuyucudan daha ötesi gördük sizleri. Bir vefalı kardeş ve dava dostumuz bildik...

Rabbimize hamdediyoruz..

Daha yapılacak çok iş var ve ulaşılacak çok insan, çok genç var.

Sizden omuzladığımız  bu ağır yüke el atmanızı ve paylaşmanızı bekliyoruz.

Bizi bu yeni abone döneminde de inşaallah yalnız bırakmayacağınıza inanıyoruz. Gerekeni yapacağınıza dair ümidimiz tamdır.

Ülkemizin ve insanlarımızın aktardığımız fikirlere şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Bu da beraberce taşıyacağımız ayrı bir sorumluluk...

Buyrunuz derdimize deva ve şifa, sorularımıza cevap olacak yazılarla dolu Kasım sayımızın sayfalarına...

Bu sayıya emeği ve duası ile katkıda bulunan tüm dostlarımıza sonsuz teşekkürler ediyoruz.

...

Bizden hareket, Mevla’dan bereket...

Dergideki Yazılar