TR EN

Dil Seçin

Ara

Yediveren

Yediveren

KUR'AN VE MEALİ

Bediüzzaman Hazretleri harika bir tespit olarak, Âlemler Rabbi’nin iki kitabı vardır der. Birisi kelâm sıfatından gelen Kur’an-ı Kerîm, diğeri kudret sıfatının eseri ‘kâinat kitabı.’

Yani uzay, dünya ve içindekiler, o kâinat kitabının âyetleri; bilimler de bu kâinat kitabının âyetlerini açıklayıp tefsir ediyorlar.

Yine Üstat Bediüzzaman, Kur’an canlı bir kitaptır der. Tıpkı Allah’ın diğer bir kitabı olan kâinat gibi canlı… Yani Kur’an da kâinat gibi canlıdır, her an tazelenir, eskimeyen kanunları vardır, daima yeni yeni güzellikleri ve manalarıyla karşımıza çıkan canlı bir kitaptır…

İşte bu canlı Kur’an’a yazılan mealleri de fotoğrafa benzetebiliriz. Evet tek karelik bir fotoğrafa…

Nasıl ki canlı bir manzaranın fotoğrafını çeken sanatçı, o canlı manzaranın bir görüntüsünü alıp, onu bir karede dondurur. Ama o canlı manzara geri planda devam eder… Bu alınan görüntü ne o manzaradır, ne de değildir; o manzaradandır…

İşte Kur’an’a yazılan meal de böyledir. Meal yazan o canlı kitaptan kendi yeteneğince bir fotoğraf gibi tek kare yansıtır, mealinde gösterir. Meal o insanın Kur’an’dan anladığıdır. Fakat o canlı Kur’an’ın manaları devam eder… Tıpkı fotoğraf donuk bir manzara karesi iken, manzaranın durağan değil canlı olması gibi…

Tefsirleri de Kur’an’ın mana âleminin daha kapsamlı ve daha detaylı bir fotoğrafı olarak düşünebiliriz.

 

***

 

SONRA GEL!..

Birisine borcu olan ve bunu ödemeden ikinci defa borç isteyen birisine, alacaklı kişi genelde “borcunu öde ondan sonra bakarız..” cevabını verir.

Bu resmî işlerde de böyledir. Mesela vergi borcunuz varsa, bir işlem, alım-satım vs. yapabilmeniz için, “Vergi borcunuzu ödeyin öyle gelin..” derler.

Yani olan borç dururken, yeni bir istek kabul edilmez.

Oysa Allah’ın (cc) rahmetine bakın ki, dua etmek istediğimizde, “önce şükür borçlarını öde, ancak ondan sonra yeni bir şey isteyebilirsin..” demiyor. Bize verilen nimetlerin karşılığını veremesek de yine dua kapısını kapamıyor.

 

***

 

TATLI YA DA ZEHİRLİ MEYVELER

Dış âleme açılan duyguları ve duyuları olmasa insan kuru bir dal gibi olacaktı… Bu harika duyguların ve duyuların her biri daldaki ayrı ayrı çiçekler gibi değil mi?..

Mesela, görme duyusu bir çiçek; iman ile aşılanınca meyveye duruyor. İman işte böyle her duyguyu ve duyuyu aşılayıp meyvedar ediyor… İman ile aşılanan çiçeklerden tatlı ve sevilecek meyveler alınıyor. Hayat, meyvedar bir hayat oluyor…

Yoksa küfürle, dalaletle, gafletle aşılanan duygulardan da acı, zehirli meyveler çıkıyor; hayatı zehir oluyor, başkalarına da hayatı zehir ediyor…