TR EN

Dil Seçin

Ara

Bilim, Din Ve İnanç Sistemleri

Bilim, Din Ve İnanç Sistemleri

Din ve bilim insanlık kültürünün iki temel kaynağını oluştururlar. İnsanlık tarihi her iki disiplinin oluşturduğu bağnazlıklar, güvensizlikler ve zıtlaşmalarla doludur. İlk insandan bu yana var olan iyi-kötü, doğru-yanlış, gerçek-hayal kavgası, dünyanın sonuna kadar devam edecek gibi görünmektedir.

Ancak din ile bilimin; kavram, tanım ve metodolojisinde belirgin farklar vardır.

Bilim, olaylara ve olgulara kendine has bir kuşkuculukla yaklaşır. En önemli metotları deney, gözlem, akıl yürütmedir. Metodolojisinin doğrulamadığı veya yanlışlamadığı şeyleri kabul etmez. Yöntemlerinin ölçüp test edemediği konularda, nötr kalır. Deneyüstü gerçeklerin varlığını reddetmez. Cevap veremediği sorularda hükme varmaz. Bir bilim adamı laboratuara bütün önyargı ve kabullerini vestiyere asarak girerse; gerçeğe ulaşma ihtimali artar. Evrenin nasıl var olduğu, ne şekilde işlediği, gelecekte olacak muhtemel durumlar, pozitif bilimin ilgi alanına girer. Aklı ve deneyi yücelten rasyonalistler, pozitif bilimin gelişmesine bu şekilde katkı sağlamışlardır. Ancak Tanrı fikrine direnç gösteren hümanistler, bilimi---bir din gibi---doğma haline getirerek inanç sistemlerini oluşturmuşlardır. Bu noktada hümanizm yeryüzü dinine dönüşmüş ve bu özelliği ile de pozitif bilimden ayrılmıştır.

 

Bilim ne zaman dinin alanına müdahale eder?

Dinin iyi, doğru, güzel ve gerçek olanı araştırma, bulma ve aktarma serüveninde bilimin metodolojisini ve kavramlarını reddettiği nokta, çatışma alanına dönüşmüştür. Çağımızda insanlar entelektüel bütünlüğü koruyarak sorulan her türlü pragmatik soruya, cevap alma uğraşındadır. “Tanrı’nın varlığını kanıtlarıyla bilmek istiyorum. Neden ibadet etmek zorundayım? Öldükten sonra hayat var mı? Tanrı’nın sıfatları nelerdir?” türündeki düşünce ve sorular, geçmiş çağlardan daha fazla gündeme gelmektedir. Bu sorular geçen yüzyıllarda bilgisizlikten kaynaklanırken; bugün pozitif bilim adına sorulmaktadır. Günümüzün inanç sistemleri, Tanrı’nın varlığını tartışılmaz ve ibadetlerin gereklerini sorgulanamaz kabul etmeleri halinde; pozitif bilim tarafından metodolojiye uygun olmadığı gerekçesi ile reddedilebilirler.

Bir din adamı dinin verilerini pozitif bilimin metolojisine açar ve yanlışlanan görüşlerini değiştirmeye hazır olursa, geniş kitleler tarafından kabul görebilir.

Pozitif bilimle uğraşan bir kimse, bilimsel yöntemleri dini değerlere uygular, kanıtlanan bilgileri kabul eder ve akla en yakın açıklamayı benimserse, dinle bilim arasında sınır ihlali oluşmasını önleyebilir.

Evrenin nasıl yaratıldığı ile ilgilenen bilimin yanında, neden yaratıldığına cevap veren dinin bu sınırlarda kalması; iki olgu arasında çatışma çıkmasını önleyeceği gibi birbirlerini tamamlamasına da yardımcı olur. Mesela, bilim DNA’daki şifrelerin nasıl olduğu, orada ne yazdığı ile ilgilenmektedir. Din ise, DNA’daki şifrelerin neden yaratıldığını irdeler. Eğer bilim şifreler amaçsızca bir araya gelmiştir, derse sınırını aşmış olur. Din de DNA’daki şifrelerle oynamak ilgilenmek gereksiz ve lüzumsuzdur, dediğinde bilimin sınırına müdahale etmiş sayılır. DNA’daki şifrelerle oynamaya karşı çıkmak dini bilimden uzaklaştırır. Bu şifrelerin insanlığın zararına kullanılması ise bilimi dinden uzaklaştırır.

Bilimin kanıtlayamadığı durumlarda nötr kalması, dini bakış açısını zedelemeyecektir. Fakat ispatlanamayan bilgileri savunmak, bilimi din haline getirebilir.

Dünya üzerinde farklı sayılarda din ve farklı sayıda bilim metodolojisi mevcuttur. Bu zihinsel tartışma en güçlü fikirlerin kabulünü doğuracaktır. Yanlış dinlerin anlaşılması veya pozitif bilimin yeryüzü dini olması böylece önlenebilir.

 

Bilim ve ahlak

Bilim kendi ahlak sistemini oluşturamamıştır. Dinden ödünç aldığı sistemi değiştirdiği zaman, kendi verilerini insanlığın zararına kullanmış olur. Mesela, atom çekirdeğindeki dizilere müdahale etmek ve enerji üretmek pozitif bilimin başarısı idi. Ancak ahlaki standart bozulduğunda atom bombası oluşturmak, insanlığa zarar verdi.

Bugün aynı tehlike DNA’yı tehdit etmektedir. DNA zincirine müdahale edilerek bitkilerde köklü değişiklikler yapılmakta ve bu yolla üretim artırılmaktadır. Eğer insan geni ile oynanırsa insan-hayvan arası canlılar ortaya çıkabilir. Yahut maymun geni ile oynanarak, insan görünümlü ama maymun davranışlı insana benzer canlılar vücuda getirilmesi mümkündür.

Evrime kökten karşı çıkanlar, bunu din adına yapmamalıdırlar. Zira, DNA’nın değiştirilebilirliğinin mümkün olduğu görülmüştür. İlk insan topraktan yaratılmıştır. DNA da toprakta oluşan inorganik ve organik maddelerin dizilimidir. Kuran’da insanı ışınsal varlıklardan ayırt etmek için, Hz. Âdem’in topraktan yaratıldığının söylenmesi bilime ters düşmez. Allah’ın mutlak gücünün maymun DNA’sına ihtiyacı yoktur. Peki laboratuar ortamında maymun DNA’sını insan DNA’sı haline getirmek mümkün ise, din buna nasıl bir yorum yapacaktır? Dinin gelişmelere bakışı yeniliklerin insanlığın zararına kullanılmaması ve tanımlamaların doğru şekilde yapılması olacaktır. (İnsan suretindeki maymunlara insan denilemeyeceği gibi…) Din ile pozitif bilimin evrim gibi çekişmeli bir konuya, bu şekilde yaklaşması iki disiplinin birbirini tamamlamasını sağlayacaktır.

 

Pozitif bilim pragmatiktir

Pozitif bilim, doğal dünyaya ilişkin hipotezler üretir ve onları formüle eder. Yanlışlanamayan sorulardan da bilimsel cevaplar üretilemez. Bilim, doğaüstü sebepleri tamamıyla reddetmese de, bu sebeplerin çoğunlukla verimsiz olduğunu düşünür.

Pozitif bilim paranormali, normal dışını, mistisizmi ve soyut gerçekliği bilimsel araştırmaların yüksek standartları ile ölçer. Bilimin yüksek standartları, son yıllarda gerçekliği maddesel, somut gerçekliğe indirgemeyi terk etmiştir. Soyut gerçeklik, sanat gerçekliğine benzetilebilir. Madde dünyasının keskinliğiyle hareket edilemez. Ortaya çıkan durum nesnel olsa da, standardı sanaldır ve bilimsel bir hakikate işaret etmektedir. “Görmediğim şeye inanmam” diyerek aklı görselliğe indirgeyen materyalist yaklaşımın bu indirgemeci bakışı, tarihin çöp sepetinde kalmıştır.