2020 doludizgin yaşadığımız bir sene… Ülkemizde ve dünyada gündem her daim sıcak ve her yeni gün yeni siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeleri getiriyor beraberinde. Covid-19 süreci de insan ilişkilerini ve günlük yaşantıları etkilemeye devam etmekte hâlâ.
Sosyal hayatı ciddi bir şekilde etkileyen kısıtlamaların uygulandığı, daha sonra bunların kademeli olarak esnetildiği zamanlardan geçtik. Bu süreçte daha da hızlanan değişim rüzgârlarına rağmen hayata tutunabilmek ve yeni şartlara uyum sağlamak hem insanlar hem kurumlar açısından büyük önem arz ediyor.
Savrulmaya sürüklenmeye son derece müsait bu zaman diliminde sık sık duyduğumuz bir kavram, “yeni normal”. Hayatın artık eskisi gibi işlemeyeceğini, normal tanımlamamızın başka bir şeye evirildiğini ve buna hazırlıklı olup uyum sağlamamız gerektiğini anlatıyor bu ifade.
Bu kavrama eşlik eden “kontrollü sosyal hayat” da insan ilişkilerinin sil baştan düzenlendiği yeni bir duruma işaret ediyor. İnsanların bir araya gelmeleri, uzun süreli sohbet muhabbet etmeleri, birbirlerine ikramda bulunmaları, sarılıp kucaklaşmaları, sevinçte ve tasada bir olmanın ifadesi olan tebrik ve taziye ziyaretleri de toplum sağlığını tehdit eden koronavirüs nedeniyle eskisi gibi yapılamıyor malumunuz. Oysa tüm bu etkinliklerin toplumsal aidiyet duygusunun gelişmesi ve sosyal dayanışma ruhunun yaşatılması noktasında ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Yine de önce can, önce sağlık, önce hayat…
…
Bu arada toplumsal hayatın bir şekilde dönüştüğüne / dönüştürüldüğüne tanıklık ediyoruz hep beraber. Bu değişim ve dönüşümün insan teklerinin hayatlarında ve toplumsal yapılarda ne gibi sonuçlara yol açacağını yaşayarak öğreneceğiz.
Korona virüs tehdidi nedeniyle okullarda yüz yüze yapılan eğitim öğretim faaliyetlerine Mart ayının ikinci yarısından itibaren ara verilmişti. Uzaktan eğitimle tamamlanan ikinci dönem sonrasında daha esnek şartlarda geçirilen yaz tatili boyunca bu sene eğitim öğretimin nasıl yapılacağı sorusu gündemden hiç düşmedi. Her şeye rağmen mevcut şartları doğru okuyup tedbirler çerçevesinde yeni normalin hayata geçirilmesi gerekiyor.
Eğitim öğretim faaliyetleri bu noktada önemli. Çünkü okullar sadece bilgi aktarılan veya ölçme değerlendirme yapılan yerler değil, aynı zamanda insani hasletlerin kazanıldığı, nesillerin hayata hazırlandığı ve bazen de hayatın kendisi olan kurumlar. Bu noktada MEB tarafından öğretmenlere yönelik hazırlanan yeni dönemde psikososyal destek çalışmaları sunumunda geçen ifadeler dikkate değer: “Okullar normalliği temsil eden ve eğitim yoluyla normal yaşama geri dönmeyi kolaylaştıran önemli kurumlardır.” Böyle bir temsil durumu ve misyonu olan okullarla ilgili yeni dönemde neyin nasıl yapılacağına dair tartışmalar bitmek bilmiyor ne yazık ki. Evet, çocuklarımız çok kıymetli, yüksek risk arz eden durumlarda tehlikeye atılmaları söz konusu bile olamaz. Yine de toplumun birçok alanında “yeni normal” şartlar çerçevesinde faaliyete geçildiği de bir gerçek.
Temizlik, maske, mesafe şartlarına uyularak ve fiziki ortamın uygun hale getirilmesi durumunda okullarda yüz yüze eğitim öğretimin başlatılması neden düşünülmesin? Bilgisayar ortamında yapılan çalışmalar bilgi aktarımı açısından bir alternatif olmakla birlikte, insan insana göz teması kurma, yüreklere dokunma, bir tebessümle muhatabının yüzünde oluşan aydınlığı görme imkânı vermiyor ne yazık ki. Hem okullarda yapılan eğitimde nihai amaç olumlu yönde davranış değişikliğini sağlamak değil mi? Yeni normal derken de insan ilişkilerinde yeni davranış kalıplarının öğrenilmesi ve içselleştirilmesinden bahsetmiyor muyuz aslında? Bu nedenle normalliği temsil eden kurumlar olan okullarda yeni neslin yeni normalle tanışması için yüz yüze eğitim bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Daha önce bahsi geçen MEB sunumunda yer alan “Okulda bulunmak, oyun ve diğer okul etkinliklerine katılmak çocuklarda, özellikle zorlayıcı yaşantı dönemlerinde çok ihtiyaç duydukları, süreklilik, değişmezlik ve normallik hissinin oluşmasına yardımcı olur.” ifadeleri de okul ortamında bulunmanın öğrencilerin duygusal dünyalarının desteklenmesi noktasında olumlu etkisine dikkat çekmekte. Öğretmenlerin “eğitim ve öğretim görevlerinin yanı sıra öğrencilerin mutlu ve sağlıklı büyümelerine yardımcı olacak bir gelişme ve öğrenme ortamı sağlamaları” da bu sürece katkı sunacak bir husus olarak zikredilmekte.
…
Her yeniliğin / yeni uygulamanın başlangıçta zor olacağı göz önünde bulundurulmalı. Her şeyin birdenbire iyileşmesi veya olumlu sonuçlarının hemen görülmesini beklemek de gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Yeni döneme geçişin bir süreç olduğu ve zamana yayılan uygulamalarla aşama aşama yol kat edilebileceği unutulmamalı.
Her şeye rağmen tedbiri elden bırakmadan, ilkeli ve tutarlı davranarak ve en önemlisi birbirimize karşı sabır, empati, hoşgörü, anlayış ve ihtimam gibi olumlu duyguları kuşanarak bu süreci hep birlikte aşma niyet ve gayretinde olmak önemli.
Eğitim alanında bu adımlar sağlıklı atılabilirse orta ve uzun vadede toplumun da normal yaşama geri dönmesinin kolaylaşacağı hususunda ümitvâr olabiliriz vesselam.