TR EN

Dil Seçin

Ara

Yeni Bir Spor Dalı: Anne Babalık

Anne tedirgin. Çocuğunu bir kurstan ötekine, bale dersinden binicilik dersine koşuşturuyor. Yetmiyor, özel öğretmenlerden evde ders aldırıyor. Bunu yapmak zorunda hissediyor kendisini, çünkü kendisiyle benzeri konumlarda olan hemcinsleri böyle yapıyor.

Bir başkası, dostlarının önünde henüz dört yaşında olan çocuğunun zihinsel becerilerini görücüye çıkarıyor. Çocuğunun bu yaşta aritmetik işlemleri yapabilmesiyle övünüyor. Bu yetenekte elbette kendi emeklerinin payı var, takdir edilsin istiyor. Değil mi ki çocuğu için işinden ayrıldı, bunun sağladığı bir fark olmalı ve bu fark başkalarınca da görülmeli. 

Bir başka anne, kimse çocuğunu okşamasın, öpmesin istiyor. Babaannesi bile ona fazla yakınlaşsa rahatsızlık duyuyor. Kimden hangi mikrobun geçeceğini bilemeyeceği için, çocuğunu insanlardan yalıtarak korumak istiyor. 

Türk orta sınıfından üç anne, çocukları konusundaki hassasiyetleriyle bize yeni bir sporun doğuşunu müjdeliyor. Rekabetçi, yorucu, rakiplerinizi her an kollamanızı gerektiren, insana durup dinlenme şansı vermeyen yeni bir spor dalı: Anne babalık!

Anne babalık tarzımız kimileyin kendi endişe ve kafa karışıklığımızı, kimileyin de zamanın kültürel iklimini yansıtır. 

İnsan ilişkilerinin pek azının uzun ömürlü olduğu bir zamanda, çocuk müstesna bir duygusal eş olarak görülüyor. Önceleri evlilik, hayat arkadaşlığı, dostluk veya ideolojik dayanışmadan beklenen güven, bugün daha çok çocuktan isteniyor. Evlilik veya dostluğun aksine, bir anne babayı çocuğa rapteden bağlar yitip  gitmiyor. Eşler ve arkadaşlar gelip gidiyor ancak çocuk kalıyor.

İşte böyle bir iklimde çocuğun öneminin arttığına, çocukluğun ahlaki bir statü olarak yüceltildiğine tanık oluyoruz. Tanınma arzusu kendisine uygun bir çıkış  bulamadığında, insanlar kendilerini çocukları üzerinden geçerli kılmak istiyor. 

Yalnızlığın yegâne alternatifi, sevme ve sevilme umudu olarak çocuk. Belirsiz yetişkinler evreninde, çocukla­ra yapılan duygusal yatırım giderek artıyor. Boşanma ve ayrılmayla hayat arkadaşlığı son bulabilir, ancak çocuklarımız hep bizim çocuklarımız olarak kalırlar. Çocuklarımız, akışkan bir dünyada değişmezlik duygusu sağlayarak bizi endişelerimizden kurtarır.

Tuhaf olan şu ki, orta ve üst gelir katmanlarında yer alan ailelerin bu çocuk kutsaması, evin dış kapısında sona erer. Kendi çocukları konusunda kılı kırk yaran anne babalar, başkalarının çocukları söz konusu olduğun­da vurdumduymaz kesiliverir. Sadece kendi çocuklarına yatırım yapar, diğer çocukları görmez ve işitmezler. Anne babaların evin mahremiyetinde çocuklarına yönelttikleri o derin duygu, başka insanların çocuklarına karşı yaşadıkları sorumsuzlukla büyük bir tezat oluşturur.

Çocuğu sürekli bir dikkatin odağında tutmak, ona iyilik etmek anlamına gelmiyor. Daimi bir dikkatle büyüyen çocuklar sorunlarla tek başlarına yüzleşmek, dünyayı tek başlarına keşfetmek, yalnız başlarına oynamak istemeyebilirler. İleride, ilgi odağı olmadıkları durumlarda zorluk yaşayabilirler. Çocuğun imge dünyası, yetişkinlerden uzak ve yalnız kalarak gelişir. ‘Aşırı’ anne babalıktan, çocuğun boş zamanını tıka basa doldurmaktan kaçınmak lazım. Anlayacağınız, gerektiğinde çocuğun yanında olmak ama bazen de ona gölge etmemek gerekir!

Sportmen anne babalara duyurulur.