“Anladılar ki, bütün esrarın anahtarları ondadır.”
— Sözler
Çevremdeki insanların, dillerinden düşmezdi adın. Kimdin Sen, o dualı dillerden hiç düşmeyen? En güzel, en seçkin bir kelimeydin, saygıyla söylenen. Mübarek adın anıldığında, hemen eller kalplere gider ve diller duaya dururdu: “Allahümme salli alâ Seyyidinâ Muhammed…” Küçüktüm, bilemezdim o zamanlar bu sırrı. Büyüdüm, düştüm izinin, sırrının ardına. Anlayanlar anlamışlar, bütün esrarın anahtarının Sende olduğunu. Düğümleri Sen çözer, şifreleri Sen açabilirsin ancak.
Adın ümit veriyor, nurunla gönülleri aydınlatıyorsun. Sana olan bu tertemiz sevgiyi o zamanlar ne kadar anlayabilirdim ki?.. Seni, fâni bir şahsiyet gibi görenler, hakkını veremedi, Seni anlayamadı. Yaptıkların ortadaydı oysa, sadece şehirleri değil, gönülleri fethettin; âlemde sadece görünenleri değil, onların anlamını, amacını öğrettin; insanı, hayatı, kâinatı aydınlattı getirdiğin nur. İnsan nereden geldiğini, ne için geldiğini, nereye gittiğini Seninle bildi… Güneşin doğmasıyla karanlığın yok olması gibi, Senin gelişinle cehalet, zulüm karanlıkları sönüp gitti. İşte bu sebeple Sana yaklaştıkça aydınlanır, Senden uzaklaştıkça kararır dünyamız…
Böyle tanıdım, böyle bildim Seni. Getirdiğin Kur’an idi; hayatın, yaşayan Kur’an idi.
Bulutların arasından âniden doğan güneş gibisin. Kalbimdeki sıkıntıları bir bir yıktın, yıkadın. Varlığım, varlığınla anlam kazandı. Şefkat ve rahmetle kuşatılmış dünyana misafir oldukça, vatanımı buldum. Kısacık bir ömürde, koca devletlerin bile yapamadıklarını yaptın. Bir toplumun bütün kötü âdet ve alışkanlıklarını, iyi, güzel ve faydalı olanlarla değiştirdin. Küçük büyük herkesin sevdalısı oldun; anasından, babasından, her şeyinden çok sevdi tanıyanlar Seni.
Ey Sevgili (asm), o güzel adınla başlar hayatımız. Adını okunan ezanlarda duya duya büyürüz. Adı güzel, kendi güzel Muhammed (sav).
…
Bir gün Sözler’de, bir sözünü okudum: “Benim adım Tevrat’ta Ahyed, İncil’de Ahmed, Kur’an’da Muhammed’dir” diyordun. Adını unutturmaya çalışanlara, Senden önce gönderilen kitaplardan ismini silmeye, yok etmeye uğraşanlara, doğru adresi gösteriyordun. “Getirin kitaplarınızı, açın sayfalarını, onlarda benim adım var,” diyordun.
Onlar kâinatın sırlarının ve anahtarlarının Sende olduğunu bilemediler. Şifreleri yanlış yerlerde aradılar. Çer çöp sahilde, inci mercan denizde. Küçük bir zahmeti bile göze alamayanlar değil, arayanlar buldular. Samimi olanlar bildi, gerçekten anlamak isteyenler tanıdı Seni. Kur’an’ın ve kâinat kitabının en büyük âyeti Sensin.
Sana çıkan yollar, varmak isteyenler için kolay. Yeter ki, bir adım atabilsin insan…
Bilen bilir, anlayan anlar ki, bütün sırların anahtarı Sendedir. Peygamberlik halkasına son noktayı Seninle koymuş Rabbim; Hatemennebî’sin Sen.
Ey Canlı Güneşimiz! Sen varken, mumların ışığı altına girer miyiz biz. “Azdırıp, saptırmak hep şeytanın işi, / Aldanır aklıselim olmayan kişi.”
…
Şimdi bir akşam üstü dağdayım. Mekke’yi seyrettiğin yerdeyim. Hira’dayım; yıllardır hasretini çektiğim yerdeyim. Seni misafir eden yerdeyim. Gökyüzünü seyredip, kâinatı heceliyorum. Mekke’yi, Kâbe’yi okuyorum buradan. Sen bize Yaradan’dan bir armağansın. Bizim için sende en güzel örnekler vardır.
Yâ Resulallah, senden uzak kalırsam, çok uzak çöllerde tek başına kalmış bir yolcu gibi gurbetteyim, bîçareyim; ümidini yitirmiş bir divaneyim. İnsanların çektiği sıkıntıların nedenini o zaman daha iyi anlıyorum. Senden uzak olmak, güneşten mahrum kalmak demek. Işıksız, havasız yaşamak ne ise, Senden uzak kalmak da o demek. Senin nurun kâinatı aydınlatan manevi güneşimiz.
Bu gece Hira’dayım. Getirdiğin nur ile her şeyi aydınlattın, gerçek anlamını gösterdin. Korkutucu hâller değişti. Kâinatla, yaratılmışlarla kardeş ettin bizi. Vahşetten, kimsesizlikten, yalnızlıktan kurtardın.
Sen olmasaydın her şey anlamsızlık karanlığında kalacaktı. Günlerimiz bile geceye dönecekti. Geceler koyu karanlık, hayat amaçsız, işler anlamsız, yollar menzilsiz, denizler sahil-i selametsiz kalacaktı… Kâinatı şereflendirdiğin o kutlu gecenin sabahında dünya sanki yeniden yaratıldı Seninle. Âdem babamız bile, Senin cennet kapılarında yazılı olan adınla dualar ediyordu. İlk peygamberin dualarında bile Senin adın vardı. İlk olduğun için sonda geldin. Nurunla evveldin, görevinle ahirdin. Peygamberlik halkasını nurunla açtın, risaletinle tamamladın.
Rabbin, ne bildirmişse, Sen de bize bildirdin. Kötü akıbete düşmeyelim diye uyarıcı, büyük kurtuluşa ve başarıya erelim diye müjdeli haberler getirdin.
…
Senden uzak kalmak, hem dünyada hem ahirette nasipsizliğin en beteridir. Deva Sende, şifâ Sende, ferahlık Sende yâ Rasulallah…
“Yanan kalbe devâsın Sen
Bulunmaz bir şifâsın Sen
Habib-i Kibriya’sın Sen
Muhammed Mustafa’sın Sen…”