Hz. Mevlana üç kelime ile hayatını özetlemiş: hamdım, piştim, yandım.
Söylemesi çok kolay elbette, bir de Hz. Mevlana’ya sormak lazım; hamdım dediği halinden ‘olma’ya yürürken ne çabalar göstermiş, türlü türlü ateşlerde nasıl pişmiş, yanmış... Bunları bir iki kelimede söyleyip geçmek dile kolay, tabiri ise Hz. Mevlana’nın hayatı...
Belki de bunun için rahat yaşayanlar hep çok konuşur; işin içindekiler, kışı, fırtınayı zemheriyi yaşayanlar, ağaçlar gibi sessizdir, anlayan anlar dillerini. Zorluklar, çıkmazlar, çelişkiler ve ateşler; zor da olsa insan için olgunluğun yolunu çiziyor.
…
Hayat böyle… Dile kolay, kalbe zor.
Önce hesaba çeker sonra ders verir. Derin sulara atar yüzmeyi öğretir, uçurumlara sürer uçmayı öğretir, ateşlerde hamlığını gösterir ve pişirir insanı...
Tam cennet gibi bir hayatım var dersin, gelir bir şeytan musallat olur ayağını kaydırır.
Hakkı bulsan, anlatırken dilinde tüy bitse, inatla dinlemezler, Nuh der peygamber demezler.
Putları kırsan, teşekkür etmezler ateşe atarlar.
İnsanlara faydalı bir şeyler yapayım desen, firavun gibi karşına dikilir, sana mı kaldı deyip engel olmak için birleşirler.
Eşim dostum diye bildiğin bakarsın ki, düşmanlarınla bir olmuşlar; gökten taş yağacağını bilseler yine dönmezler...
Yunus olsan bir Molla Kasım gelir yıkıp geçer sel gibi...
Dünya bu, dışarıdan da içeriden de kalbe zor bir yer yani…
Kaçıp bir yere de kurtulamazsın, dışarıdaki tüm düşmanlara bedel bir nefsi emmare sırtından vuruverir...
Aslında, dünya bu, aksini söyleyen de yok. O Rehber-i Ekmel (asm) buyurmadı mı, “Dünyada rahat yoktur.” diye… Burada rahat arayan aldanıyor.
...
Dünya demek, zalimlerle aynı yerde olmak, aynı havayı solumak demek…
Neden diye soruyor vicdan, neden bunlar oluyor?
Cevabı sadece kötü insanların varlığı olsa kolay. Kefenin diğer tarafı var: İyi insanların sessizliği… Ya da sessizliğe mahkûm olmaları.
İyiler de kötüler kadar çalışkan, gayretli ve hedeflerine yürürken kararlı olsalardı, kötüler asla kötülüğe yol bulamazlardı.
İyilik hep yetim kalıyor dünyada, sahiplenecek birilerini arıyor. Oysa bir dünya insan, sahiplenmek bir yana, kötülük ve zulüm için hayatını ortaya koyuyor…
Gazze’de, Doğu Türkistan’da dünyanın farklı yerlerinde kardeşlerimiz acı çekiyor, katlediliyor.
İnsan için en zoru ise, sevdiklerini, kardeşlerini, masumları, mazlumları zulümler, işkenceler içinde yanarken görüp de çaresizliğe mahkûm olmak. Eliyle de olsa bir yudum su taşıyamamak, boykot yaparak teselli aramak...
Sadi Şirazi, kalbe zor olan dünyayı böyle tarif ediyor: “Şunu bil ki, gül olan yerde diken de olur. Büyük incilerin bulunduğu yerde de köpekbalığı yaşar. Dünya zevklerinin ardınca ecel akrebi ve cennet bahçesinin güzelliklerinin önünde dert duvarı vardır.”
…
Dünya bu, söylemenin kolay olduğu, ama söylediğinin hakkını vermenin zor olduğu bir yer. Hak sözün de bedeli var. Peki bir hak sözün için dokuz köyden kovulmayı göze alabiliyor musun, alamıyor musun?..
Sözde doğru olmak var, sözünde doğru olmak var.
Dilini söz için oynatmak kolaydır da, dilini doğruya yöneltmek güçtür…
Yunus’un “Söz ola kestire başı” dediği an geldiğinde, işte o zaman kalbe zor yerdir dünya…
…
İyilik, adalet, ahlak, kardeşlik, hoşgörü, iyi niyet, kul hakkına hassasiyet.. o kadar azaldı, izleri o kadar küçüldü ki, zulümlerin arasında iyiliğin ve vicdanın sesi duyulamıyor, ayak izleri silikleşiyor… Kalp yolunu yoldaşını bulmakta zorlanıyor, nefes almakta güçlük çekiyor. Oysa midenin gıdaya ihtiyacı gibi, insanın iyi duyguları da gelişmek ve canlı kalmak için bunların yaşayan örneklerini görmesi gerekiyor…
İşte bunun için diyoruz ki: “Bu dünyada bir an bile olsa yaşamış olmaya değer. Bilinmez bir âlemden bilinen bir âleme geldik. Yokluk karanlıklarından varlığın aydınlık dünyasına adım attık. Onu bildik, Onu tanıdık, Onu sevdik. Daha değerli bir şey mi var!.. Allah’ı bilmek için bu dünyaya gelmeye değer.”
İbrahim Tenekeci’nin gönlünün derinliklerinden kopup gelen “Dünya dile kolay, kalbe zor bir yer.” sözü doğru da olsa, diyoruz ki: Sadece Allah’ı bilmek için bile olsa, bu dünyaya gelmeye değer. Zaten O’nun (cc) şahitleri olmak için yaşamıyor muyuz?
Asıl olan, her şey bittiğinde, herkes Allah’ın huzurunda toplandığında “korkmayacak ve hüzünlenmeyecek olanlar”dan olabilmek. İşte kalbimiz buradaki zorluklarla bunun bedelini ödüyor…