Küçük çocukların çok sevdiğim bir halleri vardır. Kendilerinde olmayan, ama çok istedikleri bir şeyi anlatmak için, o minicik ellerini birleştirir, omuzlarını büzer ve boş avuç içlerini uzatıp göstererek “yok” derler. Onların tertemiz dünyalarında, “yok”u anlatmanın en sade, en etkili ve en samimi şekli, boş avuç içlerini kaldırıp göstermektir. “Bak ellerim bomboş. Bak ellerimde hiçbir şey yok.” demektir bu.
Hem kendi oğlumda, hem de başkaca çocuklarda şahit olduğum bu davranış, benim hep dikkatimi çekmiştir. Ne vakit dua etmek için Rabbime ellerimi kaldırsam ve isteklerimi dile getirmeye başlasam, aklıma çocuklar gelir. Boş avuç içlerini göstere göstere “yok” diyen çocuklar… “Allah’ım” derim. “Rabbim! Bak ellerim bomboş. Ellerimde hiçbir şey yok. Ellerimde bir tek “yok” var. Ve ben, yoktan var ettiğin bu ellerle, Senin sonsuz keremine el açmaktayım. Çünkü bende var yok; Sende yok yok.”
İşte bu hissiyatla, Üstad Bediüzzaman’ın “İnsan şu kâinat içinde nazik ve nazenin bir çocuğa benzer.” ifadelerini hatırlarım. Elimde tek var olan “yok” ile, sonsuz kerem sahibi bir Rabbin dergahında dua ederken ve arzularımı O’na arz ederken, elimdeki “yok”, sahip olduğum en büyük hazine olur, anlarım. Zaafımdan büyük bir kuvvet, aczimden büyük bir kudret, fakirliğimden zenginlik çıkar, görürüm.
Ve ellerimdeki yegane var olan “yok” ile geldiğim Rabbimin huzurunda, O’nun sonsuz hazinelerinden dilerken, Descartes’in o meşhur sözünden çok daha esaslı bir hakikatı, bütün kâinata duyurmak isterim: “Dua ediyorum, öyleyse varım!”