TR EN

Dil Seçin

Ara

Yıldızların Altında İbadet Ne Güzel Şey

Bazı şarkılar vardır, söylenir geçer. Şarkılar vardır, ruhunuzda iz bırakır. “Yıldızlı semâlardaki haşmet, ne güzel şey,” diye başlayan bu şarkı da böyledir. Yıllardır dilimden düşmeyen bir gökyüzü serenatıdır. Hele son satırı: “Yıldızların altında ibadet, ne güzel şey” her ruhun hasretidir, özlemidir. Yıldızlar çok uzaklarda değiller. Bakışlarımız, gözlerimiz başka yerdeler. Bir defacık olsun, ibret dolu bir nazarla gökyüzüne baksak; Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid’e dediği gibi:

“İnsan gökyüzüne, yıldızlara şöyle bir bakar da, hiç kederi kalır mı?”

Biz de diyeceğiz. Çünkü bu sözün kaynağı asr-ı saadete dayanıyor.

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:

Herhangi bir iş Sevgili Peygamberimizi kederlendirdiği zaman, başını gökyüzüne doğru çevirir, şöyle derdi: “Subhanallahil azim”. (Her türlü kusurdan ve noksandan uzak olan büyük Allah’ım, Seni takdis ederim)

Açılan pencereden biz de baktık işte... Bir kederimiz, bir derdimiz kalmadı... Ah, hep bakabilsek yıldızlara. Yıldızlar gökyüzünün çiçekleridirler. Çiçekler koklanmak ister. Aklımızla koklayalım, ruhumuzla yakalayalım yıldızları. Hele Mayıs’ta, bu mevsimde. Gökyüzünde pırıl pırıl açan o çiçekleri. Bir küçük şartı var ama bunun. Önce, yeryüzü çiçeklerini görebilmek... Dünya üzerindeki çiçekleri göremeyen, çiçeklerle donanmış ağaçları fark etmeyen, gökyüzündeki çiçekleri de göremiyor. Allah’ım; dünyamı çiçeksiz ve semâmı yıldızsız bırakma. Çiçekleri, gözlerime yakın eden Rabbim. Gökyüzünün çiçeklerini de okumayı nasip et. Başını göğe çevirmiş, gözünü yıldızlara dikmiş bakan bir insan, gökyüzüne bakmayan bir şehir dolusu insandan daha büyüktür. Bu yollar, kılavuzsuz geçilmiyor. Bu âyetler, bu işaretler, Kur’an’sız anlaşılmıyor. Yükümüz hafifken, fırsat eldeyken kaçırmayalım bu anı. Önce yeryüzüne, sonra gökyüzüne çevirelim nazarlarımızı. Yarın daha ağır yükler taşıyacağız bu yollarda. Hayat engebelerle dolu. Gecemiz kararmadan, yıldızlar henüz pırıl pırıl aydınlatırken ortalığı bir pencereden seyredelim onları. Çocukken seyrettiğimiz gibi. Çiçekler konuşmak ister bizimle. Yıldızlar da öyle. Yıldızlara bakmak, onlarla konuşmak demektir. Yıldızların altında ibadet ne güzel şeydir. Tefekkür ibadettir, düşünmek farzdır. Ne ararsak bulacağımız her şey, var onlarda. Sonsuz mutluluğa götüren yol sahte bilgenin Ferrari’yi satmasından geçmiyor. Hayatı, hayatı veren adına yaşamaktan geçiyor. Bu yollarda tek başına yürünmüyor, kılavuzsuz gidilmiyor. Işık ışık elçiler gönderen Allah’ım, Sevgilinin eliyle bütün insanlığa gönderdiğin kitabının âyetlerinde, neler neler demiyorsun ki:

“Akıp giden, bir kaybolup bir etrafı aydınlatan yıldızlara yemin olsun.

Kararmaya yüz tuttuğunda geceye de yemin olsun. ” diyorsun.

Yemin ki, mühimdir. Yemin eden, bizi Yaratan ise, bu daha da önemlidir. Anladım Allah’ım, yıldızların üzerine ettiğin yeminde kaybettiğimiz cennetine bir davet gizlidir. Tutunacağımız bir daldır yıldızlar. Ama ille de çiçekler. Hele sarı, beyaz çiçekler. Baharda yeryüzünün ilk çiçek açan kızılcıklarını, erik ağaçlarını görmemek olmuyor. Sonra semâ sayfasını açıyorsun okuyalım diye gözlerimize. Yıldızlar gökyüzünün çiçekleridir. Çiçek açmış her bir ağaç gibi yıldızlar da güzel yazılmış bir şiirdir Yaradanının adına. Binler gözlerle bakar ve baktırlar Yaradanımızın o acip sanatına. Bahar bayramında olan biteni görelim diye, resmi geçit eder çiçekler ve yıldızlar gözlerimizin önünden birer birer.

Kâinat kitabının renkli sayfalarına bakmak gerek. Karanlık bir nokta yok orada gönül erbabı için. Allah; mektubunu yıldızlarla, çiçeklerle sunmuş okuyabilene. Âyet âyet nur hokkasıyla yazmış. Her şeyde O’na açılan pencereler var. Pencerem küçük olsa ne yazar. Kalbim yanında olsun, gözlerim göklerde olsun, çiçeklerde olsun yeter. Bana dünyada küçücük bir bahçeyi veren Allah, cenneti niye vermesin ki? Cennet gözlerimizin önünde duruyor. Yıldızlarda ve çiçeklerde.

Cennet de bir çiçektir, yeryüzü de bir çiçektir, bahar da bir çiçektir, semâ da bir çiçektir. Yıldızlar, o çiçeğin yaldızlı nakışlarıdır. Güneş de bir çiçektir. Eğer bir çiçekte, Allah’ımızın güzel isimlerini tek tek okuyamıyorsak, açıkça göremiyorsak, başımızı kaldırıp yıldızlarına bakalım, bahara dikkat edelim, cenneti görelim. Rahmet çiçekleridir onlar. Allah ki, Rahman’dır. Merhameti ile sarmış sarmalaşmıştır dört bir yanımızı. Bırakmıyor karanlıkta dünyamızı. Işıktan âyetlerle nurlar serpiyor, bir defacık olsun başımızı çevirip de bakalım diye. Gökyüzünün çiçekleridir yıldızlar. Hangi derdin, hangi kederin içerisinde olursak olalım değmiyor buna dünya. Güneşi gözden kaçırdım diye ağlayanlar, sonunda yıldızlan da göremiyorlar.

Allah’ım gün doğarken seyrettirdiğin o muhteşem manzarayı, bütün haşmetiyle semâdaki çiçeklerinle de seyrettirdiğin için Sana şükrediyorum. Çiçeğin güzel, baharın güzel, güneşin güzel, ayın güzel, yıldızın güzel. Çünkü Sen güzelsin. Sen güzellerin en güzelisin. Bize, âyet âyet Kur’an’la gönderdiğin o ulvî mektubunun sadece bir kelimesinde bir kitap okudum. Ve nelerden, ne nimetlerden mahrum kaldığımı anladım. Gıdasızmış nicedir kalbim ve aklım. Sen, benden öylesine bir nazar değil, anı yakalamış bir bakış istiyordun. An içinde anı yakalamamı istiyordun bir kerecik de olsa yıldızlarına bakmakla. Bir defacık da olsa yıldızlarına bakabilsek Hz. Peygamberin bir gece niye ağladığını daha da iyi anlayacaktık.

Soruyor yanına gelen sahabe; pırıl pırıl bir gecede ağlayan Allah Resulünün bu durumunu görünce. Peygamberimiz:

“Ben, ‘Yerler ve göklerde Allah’ın nice âyetleri var ama, insanlar dönüp de bakmazlar.’ âyetini okuyup da ağlamayayım mı. Yazıklar olsun,” diyor, “bu âyeti okuyup da gökyüzüne bakmayanlara ve düşünmeyenlere...” Gökyüzünün yıldızlarıdır çiçekler. Çiçekler, bize ders veren o sevgili Peygambere salâvat getirirler, dua ederler. Bizden de salâtuselâm göndermemizi isterler; yıldız yıldız, çiçek çiçek.

“Şimdi çevir gözünü bir bak bakalım göklere, bir kusur görecek misin?” diyen âyetlerini daha iyi anlıyorum. Peşimi bırakmıyor ki âyetler. “Çevir bir daha bak. Bir daha bak. Bir yanık, bir çatlak, asla bir kusur göremezsin.” diyor. Oku beni âyet âyet diyor kâinat denilen kitabın. Kitabımı, Kur’an’ımı okuduğun kadar başını kaldır da o kitabımın içinde geçen âyetleri gökyüzünde de oku, diyor. Okumayı öğrendik, bakmayı unuttuk. Oldu mu hiç? Olur mu böyle okumak? Okumak ki, en yüce kelimesiydi o yüce kitabın ama O’nun adıyla okumaktı önemli olan her şeyi. Yeniden okula döndük, çocuk olduk bir gecede sanki. En büyük Peygamberin, en büyük öğretmenin izinde, Senin adınla başladık tekrar okumaya, Resulüne salâtuselâm gönderdik âyet âyet, yıldız yıldız, çiçek çiçek karanlık bir gecede. Korku yok artık ölümden, zelzeleden, kederden, hastalıktan, sıkıntıdan. Bir küçücük evi, bir minnacık penceresi bile olmayana Allah kâinat evinden, gökyüzü penceresinden, en büyük mutluluğu tattırıyor ibret alan gözlere. Şimdi evimizin balkon kapısı, daha anlamlı bir çıkışın işaretini bekliyor adımlarımızdan. Penceremiz adam gibi bir göz bekliyor gökyüzüne bakacak, yıldızlara kement atacak. Yıldızlar kendilerini okuyacak bir mektubun sahibini arıyorlar. Gökyüzünün çiçekleridir yıldızlar. Gündüz, çiçekleri okuyamayanlara son bir fırsattır geceler. “Kararan geceye yemin olsun” diyor âyetin devamında. Gecenin aydınlattığı yıldızları görmeyenlere bir fırsat daha sunuyor mülkün Sahibi.

Allah’ım bizi bu ıssız yollarda kılavuzsuz, öndersiz, Peygambersiz, öğretmensiz bırakma. Boş, bomboş gözlerle göklerine bakmak istemiyorum, kalbimi adınla güçlendir. Gökyüzünün çiçekleri olan ışıl ışıl yıldızlarına bakamayıp da televizyon ekranındaki sahte yıldızların yaldızlarına kanmak, aldanmak istemiyorum. Biliyorum kaybımın büyük olacağını. Nefsim kudretinin elinde olan Allah’ım, Sana ait olan kalbimi şeytanıma bırakma, izin ver Sana ve sanatına hayran sırılsıklam bir bakışla cennetini seyredeyim göklerinde. Ve o güzel şarkının son mısrasını ruhumla söyleyeyim Senin için. “Senin aşıkın olmak ne saadetmiş” diye söyleyebileyim. “Yıldızların altında ibadet ne güzel şeymiş” diyebileyim Allah’ım. Ne olur bir sarı çiçekte göremediğim güzellikleri bu karanlık gecenin bari beyaz çiçeklerinde seyrettir. Baharı içimde yaşayayım. Cenneti kalbimde duyayım. Bir ancık, bir zamancık, hiç olmazsa bir defacık, vakit geçti artık. Kaçırttırma bu fırsatı bana. Yoluma çıkan engelleri, Sen bertaraf et Allah’ım.

Senden istemeyen, Senden dilemeyen yarattıklarından dilenir. Ben, sadece Senin kapının dilencisiyim. Bu izzet, bu şeref de bana yeter, bana yetişir.

“Sen olmasaydın, sen olmasaydın Habibim gökleri yaratmazdım.” sözünün sırrını ve manasını yıldızlı bir gecede daha iyi anladım. Bize bu sırrı ders veren Resulüne selam olsun. O’nsuz hayat düşünemiyorum. Karanlık kalırdı her şey, ışıksız ve yıldızsız kalırdı Allah’ım.

Öyle içi boş sözler duyuyoruz, öylesine bomboş diziler seyrediyoruz ve kitaplar okuyoruz ki Seni düşünmenin yarattığı serinlikten uzaklaştırıyor bunlar bizi. Soruları da yok ki, sorsunlar. Gidecekleri yerleri de yok ki, sığınsınlar. Senin varlığından şüphe ettirerek, yokluğunu düşündürmeye çalışıyorlar insana. Yarım ağızla ‘Allah kurtarsın’ derken bile Senin insanları hiç ama hiç terk etmediğini bilemiyorlar. Allah’ım, işte biz buyuz. İnsanız, aldanıyoruz, zamanla her şeye de alışıyoruz. Aşka da, ahenge de, rezilliğe de, güzelliğe de. Önümüz karanlık bir orman, içine gömülüp çıkamamak da var oradan. Vicdan azaplarına boğulmadan ve ardından yıldızlarınla uzattığın barış dalına tutunmak istiyorum. Ben gibi yananları, Senden af dileyenleri, nice şefkatli kalpleri, nurdan duaların yükseldiği evleri, sarı ışıkların yandığı odaları ve o odalardan yükselen duaları kabul et. Bizi yâd ellere bırakma Rabbim. Düştüğümüzde Sen tut, Sen kaldır, Sen baktır Allah’ım. Ey hidayet nurunun kaynağı. Şahların şahı. Kapıcısı melekler olan kâinatın Padişahı. Çiçekler, rahmetinin yansıyan tebessümleridir. Bize olan sevginin dili, çiçeklerindir.

Bülbüller bile bu mevsimde, üstelik gecenin karanlığında bu ahengin farkında olsun da, bülbülün ne dediğini anlayan ben, yıldızlarına, çiçeklerine bakıp da, rahmetini görmeyeyim mi? Samanyolu’nun bir dalcığına tutunup da Senin adını anmayayım mı? Olur mu? Hiç bana yakışır mı?

Baharın gülleri bir mevsimlik çiçeklerin, yıldızlar ise yaz kış hiç solmayan mevsimsiz çiçeklerindir Senin.

Yıldızların altında ibadet, ne güzel şeymiş Allah’ım, ibadetimizi kabul et. Yıldızlar, şahit olan göklerin şehadet kelimeleridir. Son Resulünün elçiliğinin şahididir onlar. Peygamberim olmasaydı kâinat yoktu, çiçek yoktu, yıldız yoktu, hiçbir şey olmayacaktı Allah’ım. Minnet Sana, şükran Sana, sevgilerin en yücesi Senin için. Salâtuselâm Habibine olsun. Yıldızlarına eş, bir gözyaşı düşse pırıl pırıl bir inci damlası olup, bir yıldız yap onu Allah’ım. Hiç sönmeyen bir yıldız olsun, bu incicik. Bir damlacık gözyaşım. Kâinat ve gökler durdukça, âyetlerini söylesin. Sevgiline salâtuselâm getiren Cennetin gözü olsun, gökyüzünün en canlı bir sözü, bir incisi olsun semâda.

Ruhumun hiç bitmeyen acılarını dindiren sadece ve sadece Senin varlığın, Senin yolun. Senin yolun ki, yolların en güzeli. Kur’an’ımı, âyet âyet bana inmiş gibi okudum ilk defa bu gece. Çiçek çiçek açtı içimde. Rahman olduğunu görünce, beni sevdiğini, sevdiğin için her şeyi yarattığını öğrenince. Ben bazen ne kadar uzaklardayım, gökyüzü bu kadar yakınken. Bir çiçeği eğilip koklamaktan bile zahmetsizmiş, yakınmış yıldızlar; gözümle dokunup, kalbimle koklayınca. Gafletimi bağışla. İnsafsız nefsimin oyunlarından sıyrılıp huzuruna geç de olsa gelişimi bağışla Allah’ım. Bir tek kişi değilim bu gece de. Yüreğim bütün yüreklerin çekim merkezi gibi. Duam, bütün ruhların duası gibi bu gece. Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken, Senin aşıkın olmak ne saadet. Bir bitmeyecek aşkı muhabbet ne güzel şeymiş Allah’ım. Yıldızlarının altında ibadet ne güzelmiş.

Yüzümü serinleten bir rüzgâr ile, yönü nereye giderse gitsin Peygamberimize bir selâm gönderiyorum kabul et ya Rab. Yaşadığımı itiraf ediyorum bu gece. Yıldızların altında yeniden doğduğumu itiraf ediyorum. Bunu içten bir sevinçle söylerken, sonsuz bir mutluluk duyuyorum kabul et Allah’ım. Önce çiçek açan yeryüzünü seyretmeyi, sonra yıldız yıldız gökyüzüne bakmayı bana öğreten Peygamberime sonsuz salâtuselâm olsun diyorum. Sevgimi, duamı bu küçücük yazının içinde takdime cesaret edebiliyorsam da lütfen kabul et. Allah’ım şarkılar Seni söylediğinin farkında değiller. Farkında olmayanlar adına da bu duamı onlarla beraber benden kabul et.

Dört yanımız kötü davetçilerle dolu. Her yere, her şeye çağırıyorlar bizi. Kimi haydi eğlenmeye diyor, kimi haydi zengin olmaya. Ama Peygamberimden başka, hiç kimse çağırmıyor âyetlerinden başka göklerine bakmaya ve kederimi atmaya. Ah ki ah, eyvah ki eyvah. Neler kaybediyoruz neler, geçip giden bir anda, bir günde, bir gecede.

     Sema bize seslenir;

     Kalma, gel, işkencede!

     Ruhumuz ebedidir;

     Bunu duy, tek hecede!

     Ömür ki, bir kurak çöl,

     Onu tek bir güne böl;

     Şebnem gibi doğ ve öl,

     Yıldızlı bir gecede!..

Bu gecede ölmek yok, yeniden dirilmek ve doğmak var değil mi Allah’ım. Hayatımızın tüm günlerinin pişmanlıkları için af diliyorum Senden bu yazıyı okuyanlarla beraber. İlhamını, duasını gölgem gibi ruhuma gönderenlerle beraber. Bu gece yeniden doğmak istiyoruz. Yeryüzü kadar temiz bir sayfa açmak istiyoruz hayatımıza. Bize son bir fırsat ver Allah’ım. Yeniden doğalım, yeniden başlayalım hayatımıza. Kaldığımız yerden değil, Senin istediğin şekilde ve Senin istediğin yerden. Âyetlerin ışık ışık yol göstersin. Yıldızlarına çıkalım, cennetlerine varalım. Ruhumla beraber yücelen secdeler olsun Sana. Bize bu ibadeti ders veren Resulüne de tekrar tekrar milyarlar defa salâtuselâm olsun.

Çiçeklerine merhaba, yıldızlarına merhaba, geceye merhaba, gündüze merhaba, yarattığın her şeye merhaba. Allah’ım gönderdiğin mektubunu açtım, okudum, gözyaşıyla mühürledim. Şimdi aklım, kalbim ve imanım ne varsa hepsi Sana emanet. Dilimde bir duacık var, kabul et Allah’ım. Yıldızlarının altındaki ibadetleri kabul et bu gece. Yıldızlarının altında ibadet ne güzel şeymiş, bildim bu gece.