TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur’an, Karadelikleri Böyle Tarif Ediyor: Yıldızların Düştüğü Yerler

“Yemin ederim yıldızların düştüğü yerlere.

Bu bir yemin ki, bilseniz, pek büyüktür.”

(Vâkıa Sûresi, 56:75-76)

 

Kur'an'ın kâinat kitabını okuyuşu, bizi zaman zaman büyük sürprizler karşısında bırakır. Onun gösterdiği yerden baktığımız ve onun dikkat çektiği ipuçlarını değerlendirdiğimiz zaman, önümüzde bizi hayretten hayrete düşürecek İlâhî sanat eserlerini bulabiliriz. Fakat bazan böyle buluşlar için asırların geçmesi, çağların değişmesi, kâinat hakkındaki bilgi ve anlayışlarımızın defalarca yenilenmesi gerekebilir.

Bu âyetlerde de Kur’ân bize bir ipucu gösteriyor:

“Bir bilseniz…”

Bu tür ifadeler, zaman zaman işaret ettiğimiz gibi, genellikle ardında bir sürpriz saklar ve insanlığın henüz haberdar olmadığı, fakat günün birinde öğreneceği bir şeylere işaret edebilir. Burada da, yeminin “büyüklüğü,” “Bir bilseniz” ifadesi ile bir araya geliyor ve âyetin verdiği adreste bizi pek büyük bir hakikatin beklediği konusunda bir kanaat uyandırıyor.

Orada, “yıldızların düştüğü yerlerde” ne olabilir?

Bu soruyu modern astronomiye sorduğumuzda, sorunun içerdiği iki kelimeyi, “yıldızlar” ve “düşmek” kavramlarını bir araya getiren bir konuyu hemen önümüze koyuveriyor:

Karadelikler.

Karadelikler için çok özlü bir tanım yapılacak olsa, gerçekten de bu konuda söylenebilecek en uygun söz, “yıldızların düştüğü yerler” olacaktır. Çünkü oralara yıldızlar düşer ve bir daha asla çıkamazlar.

Bir karadelik, pek büyük bir yıldızın, ömrünü doldurduktan sonra vardığı son aşama, yahut içine düştüğü görünmez mezardır. Bizim Güneşimiz gibi orta çaptaki yıldızları bu kadar büyük bir âkıbet beklemez. Onların sonu, birer “beyaz cüce” halini almaktır. Gerçi bu da küçümsenecek bir şey değildir. Güneşimizin böyle bir sona ulaşmadan önce kırmızı dev aşamasından geçeceği, bu sırada Dünyayı dahi yutacak kadar şişeceği hesaplanıyor. Beyaz cüceye dönüştükten sonraki hali ise, bir yıldız artığının Dünyamız kadar bir hacme sığışmış durumudur. Bu son aşamada yıldızın yoğunluğu suyun bir milyon katını bulur ki, bu, bir arabanın bir kesme şeker tanesi halinde preslenmesine benzetilebilir.

Daha büyük yıldızların ölümleri de daha ihtişamlıdır. Onlar, yüz milyon yıldızın parlaklığına ulaşan patlamalarla ölüm nâraları atarlar. Süpernova adı verilen bu patlamalardan arta kalan pek çok bulutsu, bugün semâmızı rengârenk desenlerle süslüyor. Böyle patlamalar, arkalarında nötron yıldızlarını bırakırlar ki, bunlar, belki bir şehir büyüklüğüne ancak ulaşan, fakat yirmi otuz kilometre gibi bir çap içinde dev bir yıldızın enkazını saklayan gök cisimleridir. Eğer yeryüzünde yaşayan bütün insanları bir kesme şeker küpünün içine sıkıştırabilirseniz, nötron yıldızının yoğunluğunu elde etmiş olursunuz!

Fakat Büyük Yeminin işaret ettiği yerlerin yanında, nötron yıldızları da, süpernovalar da pek küçük kalır.

Sağlığında Güneşimizin elli veya yüz misli kadar bir cüsseye sahip olan yıldızlar son ölüm çığlıklarını atıp da kendi üzerlerine çökmeye başladıktan sonra, nötron yıldızı düzeyinde de tutunamazlar; o dehşetli ağırlıklarıyla düşmeye devam ederler ve bir noktada, tek bir noktada sonsuz yoğunluğa erişerek karadelik halini alırlar. Artık onları kimse göremez. Çünkü oralardan bize hiçbir ışık gelmez. Onlar, civarlarından geçen ışığı bile yutarlar.

Karadelikler her şeyi yutarlar. Yuttukça büyürler. Büyüdükçe güçlenir ve daha fazla yutarlar. Yakınlarındaki yıldızlar birer birer oraya düşer. Yıldızlar onlara düştükçe onların etki alanları daha da büyür. Böylece yıldızlar düşmeye, karadelikler de büyümeye devam eder.

Bugün, galaksilerin merkezlerinde—bu arada bizim galaksimiz Samanyolunun merkezinde de—pek büyük karadeliklerin bulunduğu biliniyor. Ve bu karadeliklerin yüz milyonlarca yıldızın kütlesine sahip olduğu hesaplanıyor. Daha doğrusu:

Galaksi merkezlerindeki karadeliklerin herbirine yüz milyonlarca yıldız düşmüş bulunuyor. Ve bu rakam sürekli olarak artıyor; yıldızlar düşmeye, karadelikler büyümeye devam ediyor.

Bu arada, pek büyük bir yeminle dikkatlerimizi semânın karanlık noktalarına çeken Kur’ân’ın büyüklüğü de her geçen gün daha büyük bir parlaklıkla gözlerimizi kamaştırıyor.