Olumlu eylemlerde bulunmalıyız. Geçmişin hatalarına takılıp kalmayacağız. Geçmişteki iyi olayları hasır altı edip kötü olanları öne çıkarmayacağız.
Travma sonrası büyüme, bugün modern psikolojide yeni yeni üzerinde durulan bir kavram. Bazen darbelerden sonra büyürüz. Bazen travmalardan sonra gelişerek çıkarız. O meşhur söz; ‘Beni öldürmeyen yumruk, beni güçlendirir.’ İnsan düştüğü yerden kalkabilir. Istırap insanı bazen daha merhametli kılar. Buna o zaman ‘üretken ıstırap’ diyoruz. Her zaman da böyle ıstırabı yok etmek zorunda değiliz.
Feridüddin Attar’ın meşhur Simurg hikayesi çok güzel bir hikayedir. Kuşların ülkesinde bir kıtlık oluyor ve kuş sürüsü Kaf Dağının arkasındaki padişahları Simurg’u bulmak ve ondan yardım istemek üzere yola çıkıyorlar. Yedi tane vadiden geçiyorlar. Bu vadiler Yokluk Vadisi, Kıtlık Vadisi gibi hep simgeseldir. O yedi vadi aşıldıktan sonra bir bakıyorlar ki, herkes bir bahane bulmuş ve sürüden ayrılmış. O koskoca sürüden geriye sadece otuz tane kuş kalmış. Sonra fark ediyorlar ki, Anka yahut Simurg aslında kendileri. Simurg zaten, Farsça’da otuz kuş demek. Yani, toplumun önderleri, efendileri onlar için çile çekmeyi göze almış insanlardır, diyor bize şair. Dolayısıyla hayatın akışına ve çağıltısına kapılarak illa zafer kazanacağız diye değil, hayatı bir sefer eyleyeceğiz diye, bir çaba göstereceğiz diye yaşamak önemli.
Özetleyecek olursak;
Değiştiremeyeceğini kabullenmek ve değiştirebileceğini cesaret gösterip değiştirmek.
Yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenmek, hayatı ve insanları sevmek, üretmek.
Anlam; yani niçin yaşadığını bilmek, bizi mutluluğa götürüyor.
Hayatın çabalamak olduğunu, hayatın sürekli bir gayretten ibaret olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Ve ‘akış’ dediğimiz, yine modern psikolojide çok yeni bir kavramdır. Akış dediğimiz anlara daha çok sahip olmamız lazım.
Akış şu demek; bizim için dünyanın geride kaldığı ve yaptığımız bir işe, sohbete, müziğe, göreve kapıldığımız ve gittiğimiz andır. Yani bir şeyi adeta şevkle, coşkuyla yaptığımız andır. O anlar hayatımızda ne kadar çoksa mutluluk katsayımız da o kadar yüksek olabiliyor.
‘Şimdi ve burada’ olabilmek. Hırs ve tamahkârlığın dikkatimizi çelmesine izin vermemek. İnsan ilişkilerinde ve hayatta ‘şimdi ve burada’yı başarabilmek çok önemlidir.
Ben iki tane şiirle bitireceğim. Bizim şiirimizde çok güzel terapötik etkileri olan ifadeler var. Bunlardan birisi Mevlana’dan. Bu şiir enteresan bir şekilde Batılı psikoterapi kitaplarının çoğunda alıntılanıyor. Çünkü muazzam tedavi edici bir şiir:
İnsan kısmı bir misafirhane
Her sabah yeni birisi gelir.
Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik
Aniden farkına varmak bir şeyin
Hepsi beklenmedik misafir.
Hepsini karşılayıp eyle!
Evini vahşetle süpürüp
Bütün mobilyalarını boşaltan
Bir kederler kalabalığı bile gelse.
Her geleni alnının akıyla misafir et.
Olur ki yeni bir zevk getirmek için
Boşalttılar evini.
Karanlık düşünce, utanç ve garez,
Hepsini gülerek karşıla kapıda
Ve buyur et içeri.
Minnettar ol her gelene
Kim gelirse gelsin.
Çünkü bunların her birisi
Öte taraftan bir kılavuz olarak gönderildi.
...
Bu şiir de Mevlana gibi yine bir başka şairdendir. Hafız-i Şirazî diyor ki:
“Kaybolan Yusuf döner Kenan’a bir gün; gam yeme
Gör şu mahzun ev olur tekrar gülistan; gam yeme
Ey gönül, işler düzensizlikten elbet kurtulur
Dertliler kalmaz perişan böyle her an; gam yeme
Gerçi birkaç gün felek sapmış gider, hep ters yöne
Her zaman arzuna dönmez çünkü devran; gam yeme
Bülbülüm, kırlarda tekrar taht kurarsın, gün gelir
Tek ki sağ kal, kopmasın ömrün bahardan; gam yeme
Sel götürmüş yıkmış varlığın mahfeylemiş
Nuh eğer kaptansa, korkma olsa tufan; gam yeme…”
Son olarak diyelim ki; hepimiz hayatlarımızın Nuh’u olursak gam yemeyeceğiz.