“Ey ateş! İbrahim için soğuk ve esenlik ol.”
(Enbiya Suresi, 69)
O gün beklenmedik bir şey oldu. X423 görevlerini yapmadığı için, evdeki herkes uyuya kalmış, kalkması gereken saatte kalkamamış ve gitmesi gereken yere gidememişti. Tamer Bey iki yıldır Enerji Tedarik Bölümü’nün başkanlığını yaptığı teknoloji şirketindeki işine, eşi Alev Hanım yarısını kredi ile satın aldıkları çok işlek bir caddede yer alan ve yapay et mamulleri üretip sattığı atölyesine, şehrin kalbur üstü kesimi tarafından en çok rağbet gören bir kolejde okuyan çocukları, yedi yaşındaki Akel ile on beş yaşındaki Kayra ise okullarına gidememişlerdi. Şehrin merkezi sayılacak bir yerde, müstakil evlerin olduğu bir sitede oturuyorlardı. Ne Robot-kapıcı “taze organik ekmek” getirmişti bu sabah, ne de çocukların okul servisinden bir arayan olmuştu.
Üstelik hepsi dışarıdan gelen ve ne olduğunu anlayamadıkları rahatsız edici seslerle uyanmışlardı.
Çocuklar bir canavarın homurdanmasına benzettikleri bu seslerden tedirgin bir halde ve soluk soluğa anne ve babasının yatak odasına koştular. Tamer Bey ve Alev Hanım çocuklara sarılıp omları teselli etmeye çalıştılar. Kayra avuç içi bilgisayarını göstererek çalışmadığını söyledi. Hepsi kendi avuç içlerini kontrol ettiklerinde aynı sonuçla karşılaştılar. Tamer Bey televizyonda haberleri açması için X423’e komut vermek istediğinde onun, salonun bir köşesinde hareketsiz bir şekilde ve bütün ışıkları sönmüş bir halde durduğunu o zaman fark etti. Dışarıdan içeri zar zor sızan ışıklarla ortalık biraz da olsa aydınlanmıştı. Fakat normal şartlarda perdeler gündüz programına geçmiş olmalıydı. Şimdiye kadar manuel olarak açtıkları vaki değildi. Ayrıca X423 kahvaltıyı çoktan hazırlamış, herkesi uyandırmış, hatta evdeki herkesi ayrı ayrı dışarıdaki meşguliyetlerine çoktan uğurlamış olmalıydı. Öyle olmamıştı. Işıkları yakmak istediklerinde elektriklerin kesik olduğunu anladılar. Fakat bu her şeyi açıklamaya yetmiyordu çünkü evleri son teknoloji ile donatılmış ve akıllı ev olarak tabir edilen evlerdendi. Normal elektriklerin kesildiği durumlarda devreye giren akıllı cihaz onlara bu kesintiyi hissettirmeden hayatlarına devam etmelerini sağlıyordu. Çatılarında yer alan ve sadece yüzey kaplaması şeklinde olduğu için belli bile olmayan güneş panelleri de enerji ihtiyaçlarını karşıladığı için kesintilerin onların hayat kalitesini düşürmesi imkansızdı. Anlaşılan bu kez durum çok başkaydı. Tamer Bey’in evin dışarıya açılan kapısını açması ile kapatması bir oldu. Aslında kapıyı tam olarak açamamıştı. Dışarıda kapının açılmasını engelleyecek kadar güçlü bir fırtına ve nefes alınamayacak kadar kötü bir hava vardı. Göz gözü göremeyecek kadar yoğun bir sis her yeri kaplamıştı.
Tamer Bey, pille çalışan birkaç cihazı da çalıştırmayı denediğinde pillerin de işe yaramadığını gördü. Evdeki bütün bilgisayarlar ve türevleri başta olmak üzere teknolojik cihazların hepsini elden geçirdi. Fakat bir sonuç alamadı. Önceden yüzde yüz oranında şarj edilmiş olanların bile şarjları sıfırlanmıştı. Tamer Bey ve Alev Hanım asıl şaşkınlıklarını çok eskilerden kalma büyük boy mum ve kibritleri bulup yakmaya çalıştıklarında yaşadılar: Kibrit alevi ile mumu yakmayı başaramadıkları gibi, uzun süre ellerine tuttukları halde elleri de yanmamıştı. Onlarca büyük boy kibrit kutusunu tükettiler fakat kâğıt dahil hiçbir şeyi yakamadılar. O zaman anladılar ki nasıl olmuşsa olmuş insanoğlu, enerji sağladığı her şeyden, hatta güneşten bile artık enerji sağlayamaz olmuştu. Muhtemelen rüzgâr gibi yenilenebilir enerji üretimi sağladıkları şeyler için de durum aynıydı. Hayat şartları, insanoğlunun ateşi keşfettiği zamanların bile daha gerisindeydi.
Çocuklarının ve eşinin bir şok yaşamakta olduklarını fark eden Tamer Bey onları sakinleştirmeye çalıştı ve hepsini evin altındaki sığınakta toplayarak bunun geçici olduğuna ve her şeyin normale döneceğine yönelik bir konuşma yaptı. Sabırlı olmalarını ve panik yapmamalarını istedi. Bir çözüm üreteceğine dair onlara söz verdi. Biraz sakin kalmak ve düşünmek gerektiğini söyledi. Enerji üretilememesi ile ilgili az önce fark ettiği ürkütücü gerçekten çocuklara bahsetmedi. Onlar henüz internetin olmamasından ve sosyal medya platformlarına girememenin, arkadaşları ile mesajlaşamıyor olmanın derdindeydiler. Bu kadarı bile onların dumura uğramasına yetmişti.
Tamer Bey çalıştığı şirkette enerji tedariki bölümünde çalışıyordu. Bölüm başkanıydı. Sadece bu konuda da değil teknoloji, dijitalleşme, haberleşme ve iletişim konularında da uzmandı. 2061 yılındaydılar ve bu konuların zirvede olduğu zamanları yaşıyorlardı. Hal böyleyken şu an bu durumda olmak Tamer Bey’i gayri ihtiyari gülümsetti. Teknolojiyi kullanamamak, hiç kimse ile haberleşememek, internetin ortadan kalkması, enerjinin sıfırlanması onun bile aklının alamayacağı kadar büyük bir felaketi ifade ediyordu. Bu felaket aynı zamanda dünyanın en süper gücü haline gelen Yapay Zeka’nın da sonu demekti.
Bir an, bu durumun 1985 yılından tam 76 yıl sonra dün gece tekrar dünyamızın yakınından geçen Halley kuyruklu yıldızı ile ilgili olabileceğini düşündü. Fakat bilim insanları tarafından aylardır yapılan ince hesaplarla onun geçişinin sorunsuz olacağı haberleri defalarca yayınlanmıştı. Belki de bilim insanlarının hesaba katmadıkları bir şey olmuştu ve evrende kusursuz bir denge tesis eden güç öyle dilemiş ve onu kusurlu bir hale getirmişti.
Aklına annesi geldi. Bugün onu ziyaret edecekti. Tek çocuktu Tamer Bey ve babası öleli yıllar olmuştu. Artık çok yaşlanmasına rağmen, alt gelir düzeyindeki insanların yaşadığı o gökdelenlerin birinde küçük bir dairede yalnız yaşamak zorunda kalan annesinin şu an ne durumda olduğunu düşündü ve içi daha da sıkıldı. Bu sıkıntının bir sebebi aslında onun bu evde onlarla yaşamasını eşinin kabul etmiyor olmasıydı, diğer sebebi ise onun her işini gören, hatta ilaçlarını saatinde ona veren hizmetçi robot X87’nin muhtemelen artık çalışmıyor olmasıydı. Ne kadar süreceği belli olmayan bu enerji krizine onlar evlerindeki sığınakta depolanmış gıdalar ve oksijen tüpleri nedeni ile en azından altı ay dayanabilirlerdi fakat annesinin birkaç gün dayanması bile mümkün olmayabilirdi. Eşinin onun bu evde onlarla yaşamasını istemiyor olmasının da etkisi ile aralarında başlayan tartışmalar içinden çıkamadıkları bir anlaşmazlığa ve zamanla da sevgisizliğe dönüşmüştü. Sadece annesi değildi sebep, hayatın anlamsızlığına dair tuhaf düşünceleri ve inançsızlığının da körüklediği psikolojik sorunları vardı eşinin. Bütün bunlar onu kendisi için de çocuklar için de katlanılamaz bir hale getiriyordu. Birbirlerini daha fazla yıpratmamak ve çocukların psikolojisini de daha fazla bozmamak için anlaşarak ayrılmaya karar vermişlerdi. Ne gariptir ki bu kararı dün gece almışlardı ve bu enerji krizi çıkmasaydı bugün kararlarını çocuklarla da paylaşacaklardı.
Alev Hanım bu olanlara inanamıyordu. Evden çıkamamak, teknolojik hiçbir cihazın çalışmaması, kimseyle haberleşememek… Korkunç şeylerdi bunlar. Evliliklerindeki krizi tamamen anlamsız kılan şeylerdi. Bu sabaha kadar eşi ile yaşadıkları tükenmişliğin yaşam enerjilerini çok düşürdüğüne ve bu yüzden mutsuzluğa sürüklendiklerine inanıyordu oysa… Sahip oldukları bunca şeyi göremez hale gelecek kadar körleşmiş olduklarını düşündükçe pişmanlığı artıyordu. Kibrit alevinin hiçbir şeyi hatta elini bile yakmadığı o an gözünün önünden gitmiyordu. Bu sabah yaşadıkları bunca felaket içinde en çok bu durum etkilemişti onu. Çocukluğu dindar ve baskıcı olduğunu düşündüğü bir anne ile geçmişti. Hz. İbrahim’i yakmayan ateşe dair kıssa—ki o durumda yakmaması bir kurtuluş vesilesi iken, şimdi onlar için bir felaketi ifade ediyordu—bıçağın kesmez hale gelmesi ile kurban edilmekten kurtulan Hz. İsmail’in kıssası ve Yunus Peygamberin denizde boğulmaması ve balığın karnında hayatta kalması gibi daha birçok peygamber kıssasını defalarca dinlemişti annesinden. Bunlar ona hep eskilerin masalları gibi gelmişti. 14 yaşında iken kaybetmişti annesini. Bu kayıp onun dengesini de derinden sarsmıştı. Biraz da bu nedenle olsa gerek dini konulara çok soğuk bakıyordu. O kadar ki, Hatice olan ismini beğenmediği için Alev olarak değiştirmişti. Oysa bu sabah bütün kibritleri kullanarak tutuşturdukları ateşin alevleri elini bile yakmadığında, ona yakma gücü verenin, dilerse bu gücü ondan alabileceğini anlamıştı. İçi şimdiye kadar hissetmediği bir huzurla doldu.
Bütün bunlar 76 yıllık döngüsünü tamamlayan Halley kuyruklu yıldızının 1985 yılında olduğu gibi dünyamızın çok yakınından ve sorunsuz bir şekilde geçmesi beklenirken, anlaşılamayan bir sebeple parçalanarak bir bölümünün dünyaya düşmesi sonucu, uzayda ve atmosferimizde değişen dengeler nedeni ile yaşanmıştı. Bu olay sadece atmosfer dengesini bozmakla kalmamış, bütün enerji kaynaklarının enerji kaynağı olma özelliğini kaybetmesine de neden olmuştu. Tamer Bey düşüncesinde çok haklıydı: Evrende kusursuz bir denge tesis eden güç dilerse, onu kusurlu bir hale de getirebilir, hatta sudan boğma, ateşten yakma, bıçaktan kesme gücünü de alabilirdi.