TR EN

Dil Seçin

Ara

Bu Zamanda Aile Kurmak ve İdeal Eşi Bulmak

Bu Zamanda Aile Kurmak ve İdeal Eşi Bulmak

2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesi, evlilik oranlarındaki düşüş ve nüfus krizi karşısında atılmış önemli bir adımdır. Ancak gençlerin evlilikten uzaklaşmasının ardındaki psikolojik, ekonomik ve kültürel nedenleri derinlemesine analiz etmek gerekiyor.

Bu yılın “Aile Yılı” olarak ilan edilmesinin ardından devlet tarafından evlenmek isteyenlere bir dizi yardım ve teşvikler açıklandı. Bununla beraber merkezinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın olduğu birçok etkinlik yıl boyu birçok kurum ve kuruluşla ortaklaşa gerçekleştirilmekte. Tüm bu çalışmaların ortak mesajı ise “aile kurmak, aileyi korumak”. Evet, aile kurumu, evlilik oranları ve nüfus artış hızları ciddi manada alarm veriyor artık. Gençlerimiz evlenmek istemiyor ya da evlenmek istese de bir dizi sebepler yüzünden evlenemiyor; ilerleyen süreçte de çocuk sahibi olma konusunda çok da istekli davranmıyorlar.

Bir aile danışmanı olarak sahadaki çalışmalarım ve gözlemlerim neticesinde birçok faktörün evlenmemek, evlenememek ve de az sayıda çocuk sahibi olmak konusunda etkili olduğunu görmekteyim. Evet, mesele ifade edildiği kadar ciddi ve böyle devam ederse cihan devletinin bakiyesi olan bu topraklar ve cihangirlerin torunu olan bu milleti büyük bir tehlike beklemekte. Nitekim TÜİK araştırmasının sonuçlarında Türkiye’de evlenme ve doğurganlık oranları bu hızla düşmeye devam ettiği takdirde Türkiye nüfusunun 2100’de 55 milyonun altına düşmesi bekleniyor. Demek ki şu zamanda aile kurma meselesini toplumsal manada bir sorun olarak ele alırken, aynı zamanda en az savunma sanayiindeki yerli ve milli gelişmeler kadar önemli bir meseleden bahsedildiğini, yani beka meselesinden bahsedildiğini unutmamak lazım.

 

GENÇLER NEDEN EVLEN(E)MİYOR?

Bekâr gençlerle yaptığım birçok görüşmede “evlenilebilecek kız/erkek” sayısının çok az olduğuna ve hatta artık kalmadığına inanan nice gencin olduğunu gördüm. Bu inancın pekişmesinde kişisel tecrübeler, yakın çevrenin telkinleri ve özellikle de medyanın büyük etkisi var.

Evet, geleneksel medya ve sosyal medya, aile kurumunu bitirmeye ant içmiş bilinçli, kasıtlı ve sürekli algılarla evlilik kurumunun ne denli sözüm ona “sorunlu” olduğunu gösterip, gençlere günü birlik ilişkilerle, gayri meşru zevklerle günlük yaşamalarını salık veriyor. Bu durum namus, şeref, mahremiyet gibi evliliğin olmazsa olmaz kavramlarını tarumar ediyor. Sonuç olarak ortaya evlenmekten çekinen, doğru kişiyi bulamamaktan korkan, aile kurmayı tüm özgürlüklerin sonu gibi algılamaya başlayan genç yürekler çıkıyor.

Evlilik meselesi sosyolojik, psikolojik, biyolojik, manevi ve ekonomik yönü olan kompleks bir meseledir. Yani psikolojik açıdan evliliğe hazır bir gencin yeterli ekonomik durumu yoksa evlilik gerçekleşmiyor; ya da son derece zengin olan gençler bu sefer psikolojik, sosyolojik ya da manevi zayıflıktan dolayı evlenmekten kaçınabiliyor. Yani doğru bir evlilik politikası asgari düzeyde de olsa sosyolojik, psikolojik, manevi ve ekonomik desteklemeleri içermek zorundadır.

“Gençler neden evlenmiyor?” sorusunun cevabı ağırlıklı olarak psikolojik ve manevi argümanlar içerirken; “Gençler neden evlen(e)miyor?” sorusunun ise daha çok sosyolojik ve ekonomik argümanlarla cevaplanabileceği kanaatindeyim.

 

BU KIZ/ERKEK EVLENMEYE UYGUN MU?

Bana sıkça sorulan soruyu burada aktarmak istiyorum: “Hocam, evlenilmeyecek kız ya da erkek var mıdır?” bu soruya cevabım maalesef “evet” oluyor.

“Bunu nasıl anlarız?” Zaten böyle insanlar evlenmeden önceki süreçlerde kendilerini net bir şekilde ortaya koyarlar. Sosyal medyayı kullanma biçimi, sosyal medyadaki akımlara karşı tavrı, şatafat ve gösterişe hevesi, tevazudan uzak oluşu, samimiyetten uzak ibadetleri, mahremiyete karşı lakaytlıkları ve olgunlaşmamış zihinleriyle kendilerini apaçık belli ederler. Bu tür insanlarla yapılacak evliliklerde mahremiyet olmayacağı için dedikodu, fesatlık da üst düzeyde olacaktır. Bu da kıyaslamaları, şükürsüzlüğü, kanaatsizliği beraberinde getireceği için o evde düzen ve huzur olmayacaktır. Hal böyleyken sırf âşık olunduğu için böyle bir kız ya da erkekle evlenmek, sonu belli olan hazin bir süreçtir. Bir de masum evlatlar da işin içine girerse çok daha ağır bir dram çıkar ortaya.

Muhatabınızın evlenilecek bir insan olup olmadığıyla ilgili net bir fikre sahip olmak istiyorsanız yukarıda bahsettiğimiz psikolojik ve sosyolojik sebepler hakkında neler düşündüğünü ve daha da önemlisi bu sebepler ile ilgili davranış düzeyinde nasıl bir performans sergilediğine çok dikkat edin!

 

EVLİLİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER VE ÇÖZÜMLERİ

Evliliğin önünde bazı engeller var ve bu engelleri gidermeye yönelik adımlar evliliklerin artmasına ve devamına da yardım edecektir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

“Evlenmemeyi” tercih etmenin başlıca psikolojik argümanlarına baktığımızda: Sosyal medyanın da büyük etkisiyle evlenmenin ve çocuk sahibi olmanın kişisel özgürlüğü bitireceği inancı, bencil bireycilik, hazcı bir hayat anlayışı, sorumluluktan kaçmak, baba evinin verdiği konfor gibi nedenler karşımıza çıkıyor.

Manevi argümanlara baktığımızda ise; cinsellik ihtiyacının evlilik dışı ilişkilerle tatmininin kolaylaşması, erkeklerin feminen, kadınların maskülen davranması, dinî inançların zayıflamasına paralel olarak anlık zevklerin tatmininin öncelenmesi, dindarlığa atfedilen olumsuz imajın güçlenmesine bağlı olarak dinin emirlerine lâkayt kalınması, dini belirli alanlara hapsedip dinden arındırılmış alanların oluşturulması gibi engeller karşımıza çıkıyor.

Ekonomik sebepler: “Evlenememek” bazen de tercih değil maalesef sosyolojik ve ekonomik şartların bir dayatması olarak karşımıza çıkıyor. Evlenmeyi isteyen gençlerin karşısına ekonomik şartlardan kaynaklı olarak genellikle şu sıkıntılar çıkıyor: Uzun süren eğitim hayatı, iş bulmanın zorluğu, işi varsa elde edilen gelirle evlenmenin imkânsızlığı, yüksek enflasyonun ev geçindirmeyi zorlaştırması, borç alınabilecek kurumların olmaması, yüksek kiralar, devlet desteklerinin yetersiz kalması gibi nedenler gündeme geliyor.

Sosyolojik sebeplere gelince de: Başta toplumsal çözülmeden kaynaklı ahlaksızlığın artması, sosyal medyanın tetiklediği “bende de olsun” taklitçiliğiyle alıp başını giden evlilik teklifi, söz, nişan, gelinlik, tören, seremoni, after parti gibi organizasyon masrafları, özellikle kız tarafının erkek tarafından istediği yüksek gramajlı altın ve yine gösteriş uğruna en pahalı ürünlerle donatılan ev istekleri; gençlerin söz ve nişanlılık döneminde birbirlerini tanımaya çalışmak yerine tozpembe bir tablo çizip törenlerin organizasyonlarıyla ilgilenilmesi; aile büyüklerinin ahlaki davranmayıp gençlerin işlerini kolaylaştırmak yerine başlık parası, süt parası gibi iğrenç taleplerde bulunması gibi sebepler görülmektedir.

Bu maddelere ek olarak, evlilik öncesi danışmanlık programları, düğün masraflarını azaltacak projeler vb konularda atılacak adımlar da evlilik konusunda teşvik edici ve somut faydalar sağlayabilir.

 

GELELİM, “AŞK VARSA EVLİLİK DE GÜZEL OLUR” KONUSUNA

Sağlıklı evliliğin temellerinde sanıldığının aksine aşk yoktur. Aşk, pastadaki çilektir lakin kurucu bir temel değildir. Sağlıklı evliliğin temellerinde sırasıyla akıl, tevazu, kanaat, olgunluk, sadelik, saygı ve sevgi vardır. Temele tutkulu bir aşk yerleştirirseniz bu saydığımız özellikler yoksa, “evlenince düzelir” saflığıyla yanlışa düşülmüş olur. Bundan dolayı örneğin sevgi aşamasında olduğunuz biri için geç olmadan çerçevesini çizdiğimiz bakış açısıyla bakmanızı tavsiye ederim. Bununla beraber aynı çerçeve ile kendinizi de değerlendirerek geçer not alıp alamayacağınızı düşünün ve nefsinizi hesaba çekmeyi unutmayın. Bu hesapta kendiniz hakkında yakın çevrenizden de fikir alabilirsiniz.

Evlilik büyük oranda somutluk gerektirdiği için önce soyut olan aşk değil; somut olan akli gerçekler gelir. Muhatabın evliliği kaldırabilecek olgunluğa sahip olup olmadığı; ailenin geçinme, barınma, beslenme meselesi; kültürel uyum ve gelecek tasavvuru gibi hayati konularda muhatabın objektif olarak ortaya koyduğu somut araçların ne olduğu gibi birçok önemli mesele akıl vasıtasıyla bilinebilecek konulardır. Ancak aşk gözlüğü takılarak bakıldığı takdirde imkânsız olan her şey mümkün gibi görünür; ama bu büyük bir yanılgıdır. Aşk her şeyi mümkün kılmaz; akla rağmen aşk ile hareket edilmez. Eğer edilirse, büyük bir riske girilmiş demektir.

Burada iki karşı cinsiyetin birbirine gönül olarak meylinden yani sevgiden bahsetmiyorum. Zira sevgi aklı baştan alacak kadar güçlü bir duygu değildir. Oysa aşk, aklın geçici bir süreliğine iptal edilmesidir. Âşık olmadan, sevgi ve akılla evlilik sürecine girmek istiyorsanız—artık sıra evlilik kararında ise—tanıştığınız her karşı cinsiyetteki insanın potansiyel eş adayınız olduğu gerçeğinden hareket ederek iletişiminizi ona göre ayarlamanızı tavsiye ederim. Bu sayede henüz aşk ortada yokken akli kriterlerinize uygun olup olmadığını çok daha rahat bir biçimde değerlendirebilirsiniz. Bu noktada kadın-erkek münasebetlerinde dinimizin emrettiği mahremiyet sınırlarına riayet edilmesi çok önemlidir.

 

MAHREMİYET SINIRLARI HAYAT KURTARIR

Dinimizin emrettiği mahremiyet sınırlarına riayet edildiği takdirde ilerleyen süreçte boşanma gündeme gelse bile bu sefer sağlıklı bir boşanma süreci yürütülebilir. Bir âlime eşini şikâyet etmişler “o benim eşimdir sizi ilgilendirmez” demiş. Sonrasında boşanmışlar, eski eşini yine şikâyet etmişler “biz boşandık beni ilgilendirmez” demiş. Bu örnekte olduğu gibi mahremiyet sınırları aklî dengelerin de sınırlarını korumaktadır.

Eşiyle olan mahrem ilişkisine başkalarını müdahil eden insanlar boşanma sürecinde dolduruşa gelmeye, ani kararlar almaya ve tamamen duygusal davranmaya yeltenebilirler. Bu da maalesef sıklıkla şahit olduğumuz boşanma sürecindeki çiftler arasındaki şiddete davetiye çıkarmaktadır. Oysa aklî sınırlarını koruyan bireyler evlenmek kadar boşanmanın da meşru bir mesele olduğunu bilir ve kabul ederler.

 

KADIN VE ERKEĞİN ROLLERİ KARIŞMAMALI

Kadın erkek ilişkilerinde erkeğin cesaret, kadının ise güven timsali olması önemli bir diğer özelliktir. Elbette bu özellikler her iki cinsiyette de olmalıdır lakin evlilikte erkek, kadından daha cesur; kadın, erkekten daha güven verici olursa rollerin dağılımı daha sağlıklı olacağından aile içerisindeki huzurun tesisi daha kolay olacaktır.

Evliliğin temelleri akıl, tevazu, kanaat, olgunluk, sadelik, saygı ve sevgi ise temelin üzerine inşa edilecek aile yuvasının direkleri de minnet ve vefadır. Kadın ve erkeğin birbirleri için yaptıkları fedakârlıklar, iyilikler, sorumluluklarını yerine getirirken gösterdikleri nezaket, değerli hissettirmeler gibi son derece kritik konular ilişkide işler yolunda giderken huzuru artırırken, sıkıntılı zamanlar olduğunda ise “reset” tuşu işlevi görür. Eşlerin veya eş adaylarının birbirlerine karşı minnet ve vefa hissetmesi bu açıdan çok ama çok önemlidir.

Yeni başlayan bir ilişkide henüz evlilik yokken, eş adayında minnet ve vefa duygularının olup olmadığını ise, eş adayının Rabbine, ailesine ve yakın çevresine karşı duyduğu minnet ve vefa düzeyinden anlayabiliriz. Onlara karşı hiçbir minnet ve vefa hissetmiyorsa bu sizin için bir işaret olabilir dikkatli olmanızı tavsiye ederim.

 

ZARAR İHTİMALİ VAR DİYE GÜZELLİKLERDEN VAZGEÇMEMELİ

Elbette tüm bu süreçlere dikkat edildiği halde ilerleyen süreçlerde boşanma yine gündeme gelebilir zira insanlar olarak imtihan dünyasında yaşamaktayız. İnsan zamandan ve şartlardan etkilenen bir varlıktır. Bunu da akıldan çıkarmamak gerekmektedir. Ama bu ihtimal var diye de aile olmanın nice güzelliklerden yüz çevirip kaçmak, pire için yorgan yakmaktan farksız olacaktır.

Yukarıda bahsettiğim sebep, tespit ve tavsiyelerle “bu zamanda aile kurmak” konusunda aklında soru işareti olan gençlere bir yol haritası; evlenmiş çiftlere de yuvalarında huzuru yakalamak için tavsiyeler vermeyi amaçladık. Rabbimizden dileğimiz, bu yazımızın ümmete faydalı olması ve devletimizin aile konusundaki müspet politikalarının toplumda etkili olmasıdır. Eğer aile kurumunun ayakta kalmasını, dolayısıyla toplum ve devletin ayakta kalmasını istiyorsak meseleye çok yönlü bakmalıyız. Bilim adamlarının, din adamlarının, kanaat önderlerinin, STK’ların ve devletin tüm organlarının bu bozulan düzene karşı birleşip mücadele etmeleri gerekiyor. Ayakta kalmak istiyorsak tek kurtuluş yolu budur.

Özetle, şu zamanda evlenilecek kız da evlenilecek erkek de vardır ancak öncelikle bizim hal ve hareketlerimizin de evlenilecek insan profiline uyması gerekir. Ardından izah ettiğimiz gibi sabırla ve sakince bilinçli bir süreç yürütmek; akl-ı selim aile büyüklerinin, dostların, uzmanların istişaresinden yüz çevirmemek ve elbette duayı eksik etmeyerek—Allah’ın izniyle—doğru bir evlilik ile huzurlu bir yuvanın temelleri atılmış olur. Selam ve dua ile…

 

***

 

EVLENİLECEK BİR KİŞİDE OLMASI GEREKEN BAZI ÖZELLİKLER:

Psikolojik Olgunluk:

- Sorumluluk almaktan kaçmama, çatışma çözme becerisi. 

- “Ben” değil, “biz” diyebilen bir olgunluk.

Manevi Denge:

- Dini ve ahlaki değerlere bağlılık, mahremiyet sınırlarına riayet.  

Ekonomik Farkındalık:

- Gösterişten uzak, bütçe yönetimi bilinci.   

Kültürel Uyum:

- Aile yapısı, para yönetimi, çocuk yetiştirme gibi temel konularda ortak vizyon. 

- Gelenek-çağın ihtiyaçlarında denge kurabilme esnekliği. 

İletişim Becerisi:

- Duygularını açıkça ifade edebilme ve aktif dinleme. 

- Eleştiriyi yapıcı şekilde dile getirebilme. 

Vefa ve Minnettarlık:

- Yakın çevresine ve ailesine karşı sorumluluk bilinci. 

- Yapılan iyilikleri unutmama, karşılık verebilme. 

Rollerin Farkında Olmak:

- Kadın-erkek rollerinin doğal yansımalarını kabul etme (örneğin; erkeğin cesareti, kadının güven verici tavrı). 

- Ancak esnek olup, ihtiyaç halinde rollerin üstlenilmesinde sakınca görmeme. 

Mizah Anlayışı: Zor zamanlarda gülümsetebilme yeteneği. 

Sabır: Evliliği bir “maraton/süreç” olarak görüp, ani tükenmişlikten kaçınma. 

En önemlisi: “Evlenilecek kişi” arayışında olanlar, önce kendilerini bu kriterlerle değerlendirmeli. Zira sağlıklı bir yuva, iki olgun insanın buluşmasıyla kurulur.

 

***

 

SOSYAL MEDYANIN EVLİLİĞE ETKİLERİ:

- Kıyaslama tuzağı: Sosyal medyadaki “ideal” ilişki gösterimleri ve gerçekçi olmayan “mükemmel ilişki” temsilleriyle evlilik beklentilerini yükseltiyor, mutsuzluğa yol açıyor. 

- Güven sorunları: Eşlerin aşırı sosyal medya etkileşimleri, kıskançlığı tetikliyor, güven sorunlarına ve boşanmaya yol açabiliyor. 

- Alternatiflerin bol olması: Dating app’ler ve sosyal ağlar, “sonsuz seçenek” illüzyonu üretip bağlılığı zayıflatıyor.