TR EN

Dil Seçin

Ara

Pozitif Hayal Kurmak İnsanı Mutlu Eder mi?

Pozitif Hayal Kurmak İnsanı Mutlu Eder mi?

İnsan, iki hal arasında salınıp durur: Olduğu hal ile olmak istediği hal.

Yok yoktur. Kuş sütünün bile eksik olmadığı mükellef bir sofradır. Nefsin arzularının önüne serilir her ne istenirse. Kişi arzu edip aklından geçirsin yeter.

Orada, her şey çocuk oyuncağıdır. Basamak basamak ilerlemek oranın cari bir kanunu değildir, sebep-sonuç ilişkilerinin hükmü yoktur. İstenir ve olur. İstenmez, olur biter. Gel dersin gelir, git dersin gider.

Zamanın orada hükmü yoktur. Tek geçer hüküm heveslerinizdir. Bir bakmışsınız, yıllar geçmiş gözlerinizi kapatır kapatmaz. Bir bakmışsınız, dağlara kar yağmış, bir bakmışsınız serin bir gölgeliktesiniz.

Yatağına yatar kişi, gözlerini kapatır, olur biter. Bu kadar kolaydır. Bazen gözlerinizi kapatmanın lüzumu dahi yoktur. Şöyle ücra bir yer bulup dalıp gitmek kafi ve vafidir.

Canınız mı sıkkın, istediklerinize kavuşamadınız mı, yalnızlıktan mı bunaldınız, yaşadığınız hayat size yetmiyor mu? Kaçmak mı istiyorsunuz daracık odanızdan? Uzaklara gitmeye hiç gerek yok. Hayal dünyasının kapısı usulcacık açılır, sessizce içeri girersiniz.

Artık, krallığınızı ilan edebilirsiniz

İnsan, iki hal arasında salınıp durur: Olduğu hal ile olmak istediği hal. Olduğu halden ne kadar şikâyetçiyse, memnun ve mesrur olamıyorsa, kaderine razı değilse, tevekkül ve teslimiyetten ıraksa, o denli “olmak istediği hal”e savrulur.

İnsanın olmak istediği hale hemen ulaşmasıysa kralların bile haddi değildir. Çabalamak, emek harcamak, alın teri dökmek, gayret etmek gerekir. İnsan ne kadar gayret ederse etsin, sonucun garantisi yoktur, her şey bir nasip ve kısmet işidir. Kimse hayatının efendisi değildir. Her insan fenaya, zevale maruzdur ve bir gün ölecektir. Her şey O’ndandır ve O’nun hikmetinin iktizasına göredir. O, ol derse olur, ol demezse olmaz. Bu kadar basittir.

İnsan, kendisine verilen hayattan, o hayatın koşullarından ne kadar şikâyetçiyse, o denli hayal dünyasına sığınır. Bu savruluşun sonu pek iç açıcı değildir. Kişi, hayatı yaşamaktan çok, onu düşlemeye başlamıştır. Hayata katılmayı bir kenara bırakıp onun hayaliyle oyalanır.

Adı üstünde hayal dünyasıdır. Olmak istediği akademik kariyere sahip olmuş, tanınmış bir profesör olarak üniversitede ders vermektedir. Çok zengin olmuş, özel uçağıyla kıtadan kıtaya seyahat halindedir. Boğaz’da yalıda oturmakta, ne isterse almakta, bir dediği iki olmamaktadır. Ya da ünlü bir futbolcu olmuştur, Real Madrid peşinden koşmakta, onun gönlüyse Barcelona’dadır. Neyse ki Barcelona’ya transferi başarmış, İspanya liginde gol kralı bile olmuştur. Gazetelerde boy boy resimleri çıkmakta, dünya adından söz etmektedir. İsterseniz hayal dünyasında bilim adamı olup genetik alanında çığır açan bir buluş bile yapabilirsiniz, kimse size engel olamaz. Nobel ödülünü bile alabilirsiniz. İsteyin yeter.

Hayal dünyası aşksız olur mu? Öyle bir aşktır ki sizinkisi, dillere destan. Daha yazılmamış bir masal. Dağları delen Ferhat ne kelime. O engel bu engel derken, nihayet kırk gün kırk gece bir düğünle sevdiğinize kavuşursunuz. Üç çocuğunuz olur, iki kız bir erkek.

Kendinizden geçersiniz. Nefsiniz hazza gark olur. Tanınan, bilinen, işe yarayan, övülen, aranan birisinizdir artık. Gerçek dünyanın dertleri, tasaları, endişeleri semtinize bile uğramaz.

Tehlike çanları şurada çalmaya başlar. Sürekli pozitif hayal kurmanın verdiği haz, giderek madde bağımlılığı gibi bir bağımlılığa dönebilir. Canınız mı sıkıldı, hemen hayal kur, biraz mutsuz musunuz, tık tık, hayal dünyasının içindesiniz.

İkinci sorun kısa sürede kendini gösterir: Gerçekle hakikat karışmaya başlar. Bazen gerçek hayal gibi, hayal olan gerçek olan gibi gelmeye başlar.

Üçüncü tehlike, çok yakındır. Kanaatimce en fenası da bu. Hayallerden sıyrılıp gerçeğe yüzünüzü çevirdiğinizde; gökdelenin yüzüncü katında olmadığınızı, sadece ve sadece giriş katının sakini olduğunuz gerçeği yüzünüze tokat gibi çarpar. Zaten bir türlü razı olup şükredemediğiniz hayat daha bir sıkıcı, daha bir zor görünür gözünüze. Nefis, kendini yüzüncü katta olduğuna inandırmıştır bir kere, giriş katı da nereden çıkmıştır. Bulunduğu hayat mevkiine lâyık görmez kendini.

Gerçek dünya, nefsin arzularını karşılayamadığı korkutucu bir boşluktur artık.

İşte, ifrat noktasında hayal kurmanın görebildiğim sonuçları. Boşuna dememiş Zamanın Bedii: “Bir dane-i hakikat, bir harman hayalâta [hayallere] müreccahtır [tercih edilir].”