Mustafa Hulusi Efendi, Kayseri’nin Yahyalı ilçesinden, tasavvuf ehli kıymetli bir zattır. Askerliği Çanakkale’de geçmiş, fiilen harbe katılmıştır.
Mustafa Hulusi Efendi, savaşın en kızgın zamanlarında dahi, namazını hiç geçirmemiş... Siperde oturarak da olsa, namazını daima kılmış, hiç kazaya bırakmamış takva sahibi bir genç...
Yine şiddetli bir çatışma başlamış, Mustafa Hulusi Efendi’nin birliği kan ve ateş içinde kalmıştı. Top gülleleri, makineli tüfek ateşleri, kurşunlar etrafı kasıp kavuruyor; ortalık alev alev yanıyordu. Günlerce siperden dışarı çıkamamışlardı.
Mustafa Hulusi Efendi, o günlerden birinde manga kumandanına rica etti:
“Kumandanım, günlerdir siperdeyiz. Doğru dürüst ne abdest aldık, ne de namaz kıldık... Şu yakınımızda bir akar su var. Müsaade ederseniz ben oraya kadar gitmek, abdest alıp, ayakta ve huzur içinde ikindi namazımı kılmak istiyorum.”
Kumandan, “Aman Mustafa,” der, “Sen ne diyorsun? Kurşunlar yağmur gibi yağıyor, görmüyor musun?”
“Olsun Kumandanım, bir şey olmaz inşaallah…”
Mustafa Hulusi Efendi öyle içten ısrar eder ki, kumandan sonunda müsaade eder:
“Peki o zaman çok dikkatli ve tedbirli git.”
Mustafa Hulusi Efendi, siperden ayrılıp hızla suyun başına varır. Hemen abdestini alır; ve günlerdir hasret kaldığı şekilde, ayakta namazını kılmaya başlar.
O esnada yakınına düşen bir top güllesinin savurduğu topraklar tepesinden sağanak yağmur gibi dökülür. Dizlerine kadar toprağa gömülür.
Fakat o, Rabbinin huzurunda huzur bulmuştur. Hiç aldırış etmez, huşu içinde namazını kılmaya devam eder.
Namaz biter bitmez sürünerek, yuvarlanarak dönüşe geçer. Ve epey zahmetli bir şekilde siperine ulaşır. Ancak bir de ne görsün, siper isabet almış ve darmadağın olmuştur. Daha da hazini, Mustafa Hulusi Efendi’nin arkadaşları bütünüyle şehit olmuşlardır.