TR EN

Dil Seçin

Ara

Nasıl & Neden?

Dünya yaratılalı beri şu iki soruyu soranlar hiç anlaşamamışlar, hep iki zıt kutupta olmuşlardır.

Nasılcılar ve nedenciler?

En basit tarifle nasılcılar bilimciler, nedenciler dinciler olarak kategorize edilirler.

Nedenciler, genellikle tefekkür sadedinde nasıla da cevap aramaya cesaret edebilirken, kimi korkak nasılcılarda neden sorusuna karşı bir antipati müşahade etmekteyiz.

Her iki sorunun cevabını da araştırabilecek yüreklilikte olanlardan bir kaçını saymak istersek Farabi, Ali Kuşçu, İbn-i Sina ve Einstein gibi isimleri sıralayabiliriz.

Einstein’ı bu isimlerin yanına yakıştıramadıysanız size onun şu sözünü hatırlatmak isterim:

“Tanrının amacını bilmek isterdim. Gerisi hikayedir.”

Evet Einstein inançlı bir Yahudiydi ve bir Yaratıcıyı inkâr etmiyordu.

Ama yüzlerce yıldır neden sorusuna cevap aramaktan korkan nasılcılar, maalesef insanlara “yaratıcısız” bir dünya verebilmek için çaba sarf etmektedirler.

Peki neden bunlar “neden”den korkuyorlar?

Cevap çok basit.

Çünkü neden sorusu tek başına bir cevapla geçiştirilebilecek bir soru değil.

Çünkü arkasından onlar için çok daha tehlikeli sorular geliyor.

Örneğin ilk gelen soru “Kim?”

Arkasından asıl zor olan ve asıl varılmaktan korkulan soru, yine NEDEN?

İşte bunların korktukları bu ikinci neden sorusu.

İki yaklaşımın olaylara nasıl baktığını daha somut bir örnekle açıklayalım.

Olay: Toprakta ıspanak yetişmesi.

Nasılcı yaklaşım:

“Ispanak nasıl yetişir?”

“Toprakta ıspanağın tohumu vardır, bu tohum topraktaki mineralleri su ile bünyesine alıp büyür.”

“Kendi kendine olur yani?”

“E heralde!”

“Ohh. Ne güzel.”

Nedenci yaklaşım:

“Ispanak neden yetişir/vardır?”

“İnsanlar, hayvanlar, börtü böcekler yiyip beslensinler diye.”

“Ama ıspanak insan vücudunun çalışma yapısını bilmez ki, nasıl onun için besleyici olabilir? Üstelik bilse bile bunu NEDEN yapsın ki? Bilen ve gücü yeten biri onu öyle yapar.”

“KİM?”

“Her şeyi yaratan. Seni ve ıspanağı yaratan aynı olduğu için ıspanağa da senin ihtiyacın olan maddeleri koymuş.”

“Peki bu yaratıcı bunca mahluku beni beslemesi için NEDEN yaratıyor? Bunun bir bedeli var mı?”

“Karşılığı, bunların O’ndan geldiğini bilmen, O’nu tanıman ve O’na, onun istediği gibi yaşayarak bağlılığını bildirmendir.”

“Onun istediği gibi nasıl yaşanır ki?”

“Bunu, Kur’an ve Allah'ın Elçisi açıklayıp gösteriyor…”

Evet işte bu ikinci NEDEN, NASIL’cıların korkulu rüyası. Çünkü ilk NEDEN’den sonra ister istemez yüzleşecekleri bu NEDEN’in peşinden, kulluk gelecek, ibadet gelecek, helal-haram gelecek, namaz-oruç gelecek, farz-sünnet gelecek…

Oysa onlar tuzdu mineraldi derken kendilerini tatmin edecek bir cevap buldular, değil mi?

Değil.

Eğer tatmin olsalardı araştırmaya devam etmezlerdi. Ama görüyoruz ki bilim gelişmeye devam ediyor. Demek ki tatmin olmamış bir yerler var.

Neresi?

NASILcıyı da yaratan, bize gödenderdiği Kâinatı Kullanma Kılavuzunda bunun cevabını o kadar açık veriyor ki.

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla tatmin olur.” (Ra’d, 13/28)

Benim aklıma şöyle bir mana geliyor: “İstediğiniz kadar yarattıklarımla oyalanın ama bir yerde bana teslim olmadıkça MUTLU ve HUZURLU olamayacaksınız.”

Nitekim görüyoruz, ne bilime aç olanın kalbi tatmin oluyor, ne de mala aç olanın…

Duvardaki bir deliği kapatmak için bir çorap kullanabilirsiniz. Biraz daha büyük bir delik için iki çorap kullanırsınız, ama bu deliğin içinden araba geçebiliyorsa o delik çorapla tıkamak için değildir. Giyin çorabınızı ayağınıza dalın tünelin içine. Diğer uçtaki ışığı bulana kadar da dönmeyin.

Işığa ulaşamasanız bile yılmayın, o sizi bulur. Yeter ki soruları doğru sorun. Doğru cevap almanın birinci şartı doğru soruyu sormaktır.

Bu arada NEDEN sorusunu, yanlış yerde sorup helâk olan kimse yok mu?

O da var. Ben bir tane biliyorum.

Allah (cc.), Hz. Âdem’i yaratıp yeryüzündeki halifesi ilan ederek tüm meleklere, Âdem’e secde etmelerini emrettiğinde bir tanesi çıktı dedi ki?

“Ben ondan üstünüm NEDEN secde edecekmişim?”

Sanırım artık öğrenmiştir.