TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayvanlar Âleminde Dişiler

Hayvanlar Âleminde Dişiler

Kur’ân ehline düşen şey, Kur’ân’a yabancı kalmadıkları gibi kâinat kitabına da yabancı kalmamak, bu iki kitabı beraberce okumak ve beraberce yaşamak olmalıdır.

Allah sivrisinekle yahut ondan daha küçüğüyle misal vermekten çekinmez. (Bakara Sûresi, 2:26)

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan, insanların kurduğu kovanlardan kendine evler edin. Sonra her türlü üründen ye de Rabbinin müyesser kıldığı yollara çık. (Nahl Sûresi, 16:68-69)

Karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca, “Yuvalarınıza girin, karıncalar,” dedi. “Tâ ki Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi çiğnemesin.” (Neml Sûresi, 27:18)

Örümcek de bir yuva yapar; fakat yuvaların en zayıfı örümceğin yuvasıdır—keşke bilseler! (Ankebut Sûresi, 29:41)

Hayvanlar âleminden çeşitli ibret levhalarını sunan bu âyetlerin ortak bir tarafı var.

Bu âyetler, Türkçe’ye çevirirken aynen aktaramadığımız bir incelikle, dişi hayvandan söz ediyor—gayet lâtif bir nükte halinde, üzerine fazla bastırmadan, ama tesadüf olasılığını da bütünüyle devre dışı bırakan bir iradenin eserini göstererek.

Nihayet zamanı gelip de söz konusu hayvanların yaşayış biçimleri hakkında edindiğimiz bilgiler onların dişileri tarafından sergilenen becerileri ortaya çıkarınca, bu ince işaretlerin hikmeti de anlaşılıyor.

Meselâ bizim kanımızı emen sivrisineğin dişi sinek olduğunu öğrendikten sonra, bir daha Kur’ân’a baktığımızda, onun çok daha önceden bu konuda bize bir imada bulunduğunu görüyoruz.1

Bal arısı toplumunun tamamen dişi arılardan meydana geldiği, üstelik başlarında da bir dişi arının bulunduğu, yüzyıllar boyunca bizim aklımızın köşesinden bile geçmiyor. Tam tersine, doğusuyla batısıyla insan toplumlarında bir “arı beyi” inancı hüküm sürüp gidiyor. En sonunda, kraliçeden başlamak üzere bir bal arısı toplumunun iş gören bütün bireylerinin dişi arılardan ibaret olduğunu hayretler içinde öğrendiğimiz zaman, bu konuda da Kur’ân’ın bize çok önceden bazı işaretler göndermiş olduğunu fark ediyoruz.2

Karıncalar dünyasında da bizi benzer bir sürpriz bekliyor. Zira onların da dişilerden meydana gelen toplulukları ve başlarında kraliçeleri var; Kur’ân’ın anlattıklarında ise bu hakikate bir işaret var.

Örümceğe gelince, onun ağını yuvaların en zayıfı yapan özellikler de yine dişisinde toplanıyor.3 Kur’ân da örümceğin “yuva yapma” eylemine, dişilik belirten bir fiil kipiyle atıfta bulunuyor.

İşte Kur’ân’ın üslûbundaki şu incelik, onun herşeyi bütün incelikleriyle kuşatan bir ezelî ilme dayandığını gösteren delillere bir büyük delil daha katıyor.

Sadece bununla da kalmıyor; Kur’ân’ın bütün çağlara birden hitap ettiğini de bu nükteler açık bir şekilde gösteriyor. Çünkü inişinden asırlar sonra okunduğunda, hâlâ bu âyetlerden alınacak nice taze dersler bulunuyor.

Kur’ân’ın Allah tarafından indirildiğine seksiz şüphesiz inanmış iman ehli için bunlar son derece değerli burhanlardır. Onlar, Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi, “en küçük bir delilde dahi Kur’ân’a imanlarını ziyadeleştirirler.” Zira o delillerin herbiri, diğerlerini destekleyen, hep birlikte aynı hakikati gösteren bir delildir. Onlardan hangisine bakacak olsa, insan, onun arkasında tüm delillerin kuvvetini bulur ve güneş gibi bir muhteşem hakikati müşahede eder.

Bu arada unutulmaması gereken bir nokta da, bu âyetlerde kâinat kitabını okumaya, yaratılış âyetlerini tefekküre bir teşvik bulunduğudur. Eğer Kur’ân’ın kâinattaki kudret ve hikmet mucizelerine dikkat çeken âyetlerinde böyle ince işaretler bulunuyorsa, bu, “Araştırın, orada bir şeyler bulacaksınız.” anlamına gelir. Bu durumda Kur’ân ehline düşen şey, Kur’ân’a yabancı kalmadıkları gibi kâinat kitabına da yabancı kalmamak, bu iki kitabı beraberce okumak ve beraberce yaşamak olmalıdır.

 

Kaynaklar:

1. Bkz. Ümit Şimşek, Âyetler ve İbretler: 1, 27. Bölüm.

2. Bkz. Ümit Şimşek, Âyetler ve İbretler: 2, 26-30. Bölümler.

3. Bkz. Ümit Şimşek, Âyetler ve İbretler: 1, 7. Bölüm.