TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arası

Satır Arası

Halil Cibran, güzel şarkıların, yanık türkülerin, tatlı sözlerin adresini yazıyor. Dışarının gürültüsünü susturup içine can kulağı olmaya çağırıyor: “Yalnızca sessizlik ırmağından içtiğiniz vakit gerçekten terennüm edeceksiniz.”

 

***

 

Gustave Flaubert, gerçek okumanın adresini gösterirken, hece hece şifa dağıtıyor: “Ne çocuklar gibi bir avuntu olsun diye okuyun ne de muhterisler gibi kendinizi talime zorlarcasına. Okuyacaksanız, şifa bulmak için okuyun!”

 

***

 

Muhyiddin Şekûr, unutuş ve hatırlayış arasında sarkaçlanan insanı yükselişe çağırıyor: “Ruh düşerken unutur, yükselirken hatırlar.”

 

***

 

“İncelikler şairi” Gülten Akın, kuru dal uçlarındaki bahar ümidini seyrediyor. Öyle ya, bu dünya böyle coşkuyla sürgün veriyorsa, bir suyu olmalı sonsuzluğun yamaçlarından akan. Cennete kök salıyor olmalı buraya uzanan düş ağaçları. Uyku ise bu dünya, biri uyandırmalı mahşer sabahına: “Dala bakmak suyun izini sürmek değilse/Dünya düş, yalandır ömrümüz.”

 

***

 

Cahit Zarifoğlu, zarif dokunuşların şiirini okuyor parmak uçlarında, eşyaya kalbiyle temas edenlerin sevincini taşırıyor aklımıza: “Ben menekşelerin yapraklarını birkaç aylık çocuğun pembe yanaklarını okşar gibi okşayanlar gördüm.”

 

***

 

Nuri Pakdil, kanlı bir hüviyet cüzdanı koyuyor göğsümüze: “İnsan âşık olmadan kendini tanıyamaz.”

 

***

 

Cahit Külebi’nin şiiri, ebeveyn olmaya dair tüm kitapları unutturuyor, cümle teorileri susturuyor, ince bir sızının kıyısında mayalıyor her şeyi: “Bir nazlı kuşa benzer çocuk dediğin. Ev ister, ekmek ister, öpülmek, okşanmak ister.”